Siz de helalleşin…

Seçim bitip CHP örgütlerinde dağınıklık/şaşkınlık/moral bozukluğu ve bir dolu duygu fırtınası yaşanırken, nedenler/niçinler üzerine ele/güne başka, içeriye farklı açıklamalar yapılırken, bir kez daha İzmir Milletvekili seçilen Mehmet Ali Susam'dan, basına bir yemek daveti geldi.
Daveti ileten basın danışmanı, bunun hem çalışmaları izleyen basın
mensuplarına bir teşekkür yemeği, hem de bir değerlendirme toplantısı olduğunu belirtirken, Susam'ın elbet sorulara da yanıt vereceğini ekleyince; bu toplantının asıl düzenleniş nedeninin seçime bir kala yaşanan o feci görüntüler olduğunu tahmin etmek zor değildi elbet.
Aziz Başkan'ın ağzından çıkanı (muhtemelen) kulağının duymadığı sözlere, sadece yutkunarak karşılık veren/sessiz kalan Mehmet Ali Susam,
O gün orada, Kocaoğlu'na karşılık verseydi neler olabileceğine,
bu karşılığının belki de CHP'nin bir milletvekili eksik çıkarmasına yol açabileceğine,
yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal olduğuna… Saniyeler içinde karar verip sessizliğini nasıl koruduğunu anlatacaktı.
Anlattı da.
Önce seçim sonuçlarını değerlendirdi, partisine yönelik eleştirilerin gazete köşelerinden yapılmaması gerektiğinin altını çizdi.
Ardından, gazetecilerin merakla bekledikleri 'o an'a geldi.
Çok akılda kalıcı, çok akıllıca açıklamalar yaptı o toplantıda Susam.
Hiçbir soru işareti bırakmadan, magazinleştirmenin önünü tıkayacak nitelikte, sade ve net cümleler kurdu.
Olayın mağduru olarak, kendisine yapılabilecek tek yolun 'mahkemeye başvurmak' olduğunun altını çizdi; kişilik haklarına yapılan saldırıya karşı, o gün 'partililik bilinciyle sessiz kalışının, seçim bittikten sonra mümkün olmadığı'nın anlaşılmasını istedi.
Ancak bu kararının, parti içi bir mücadele olarak görülmemesi gerektiğini de vurguladı.
O gün havagazında yaşanan 'Kocaoğlu grizusu'nun ardında, 7 yıllık bir siyasi çekişmesinin/rekabetin yattığını bilen, Kocaoğlu'nun belediye operasyonundan sonra yaşadığı zorlukları/duygu karmaşasını gören, buna rağmen o öfke patlamasını 'çok hatalı ve üzücü' bulan biri olarak, Mehmet Ali Susam'ın mahkemeye başvurma girişimine hak verdim.
Susam'ın o gün 'seçimi daha fazla etkilemesin' diyerek suskun kalması anlaşılırdı; ama suskunluğunu devam ettirmesi, 'sukut ikrardan gelir'e yol açacaktı.
Akıllarda, 'söylenenlerin hepsini yutmuş/sineye çekmiş biri' olarak kalacaktı.
Ve basınla her karşılaşmasında kendisine, o gün yöneltilen suçlamalar sorulacaktı. Dillendirilmese bile, bakışlarla 'o gün' hatırlatılacaktı.
*
Aziz Kocaoğlu, dün mecliste/basına kapalı bölümde, kameralar önündeki o patlamanın açıklamasını yapmış.. Davranışının hatalı olduğunu, bu hatayı nasıl yaptığını kendisinin de anlayamadığını ve o günün aklından çıkmadığını söylemiş.
Yaptığından pişmanlık duymanın, bunu hem kendine, hem de yüksek sesle başkalarına itiraf etmenin hiç de kolay olmadığını, hepimiz biliriz.
'Suçu başkalarına atmanın en kolay, aynaya bakmanınsa çok zor' olduğunu da…
Aziz Başkan'a düşen, bu iç hesaplaşmayı, Mehmet Ali Susam'la yüz yüze paylaşmasıdır diye düşünüyorum.
Her ne kadar testi kırılsa da,
O kırıklar yapıştırılsa dahi; hep görünecek/bilinecek/zaman zaman hep karşısına çıkacak olsa da, o gün yaşananlar konusunda 'Susam'a bir özür borçludur' Aziz Kocaoğlu.
'Hata yapmak' ne kadar insana aitse, o 'hatayı anlayıp özür dilemek, telafi etmeye çalışmak' da o kadar insana dairdir çünkü.
Bunu, iki seçilmiş insanın aynı parti çatısı altında mutlaka bir arada bulunacakları,
Yüz yüze bakmasalar da ister istemez yüz yüze gelecekleri gerçeğinden dolayı söylemiyorum.
Sadece siyasette değil, hayatın her alanında kaybolmuş görünen 'hatadan dönme erdemi'nin hatırlatılması anlamında önemsiyorum.
İlk adımı Meclis grubunda atan Aziz Başkan'ın, siyasi racona başbakan Erdoğan'ın soktuğu 'helalleşme'yi sonuna kadar götüreceğini, bu olayda siyasi olgunluk sergileyen Susam'ın da bunu karşılıksız bırakmayacağını umuyorum.
Aksi halin, her iki tarafı da incitmeye devam edeceğinden ve hafızalarımızı sürekli tazeleyeceğinden ise neredeyse eminim…