Siyasette “kırmızı kart” çıkışı!

Öğleden sonra yazı yazmaya karar verdiğimde, Bahçeli ile Dervişoğlu arasındaki, “fırıldak” ve “topaç” atışması üzerinden gerginliği yorumlamayı düşünüyordum. Ama Özgür Özel’in “Saat 16.00’yı bekleyin, büyük sürprizim var” mesajını görünce bekledim ve başlığı değiştirdim.

Mersin Mitingi’nde, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “kırmızı kart” sürprizi, sosyal medyada alay konusuna dönüştü hemen. Bunun üzerine espri yapan yapana. Şahan Gökbakar, “Özel yerine, yabancı hakem istiyorum” dedi.

Özel’in etrafında nasıl bir siyasal iletişimci grubu var bilmiyorum ama başarılı olduklarını söylemek mümkün değil. Kısa bir süre önce de ışık yakıp kapama çağrısı yapmıştı. Ve parti örgütlerinde üç beş kişi dışında hiç katılan olmadı. Ertesi gün parti görevlileri bile vazgeçti.

Bunları tahmin etmek için aslında çok da siyasal iletişim uzmanı olmaya da gerek yok. Seçmen veya yurttaşın halini anlamak ve ne türden eylemlere katılacağını az çok öngörmek mümkündür. On yıl önce karşılık bulan bir çağrı bugün tamamen etkisiz olabilir. Demirel’in “Dün, dündür, bugün bugündür” sözünü hiç unutmamak lazım.

Asgari ücret, emekli maaşları gerçekten sefalet ücretlerine dönüştü. Yoksulluk ve adaletsizlik diz boyunu çoktan aştı.

Ancak bu çağ, post thruth çağı. İnsanların gerçek algısı, eskisinden çok farklı. Gerçek ötesi çağda, doğru ve yanlışın ölçütü artık gerçekler değil. Gerçek üretilebilen bir şey. Doğru olması gerekmez. Yalanla da insanlara birçok şeyi kabul ettirmek mümkün. Trump ve Erdoğan gerçekleri anlatarak mı, kitlelerin desteğini kazanıyorlar? Hayır. Yalanları kabul ettirerek.

Post Thruth çağın siyasetinde tutarlılık gerekmiyor. Yoksa Devlet Bahçeli’nin hali nice olurdu ki… Erdoğan’ın “asgari ücretlimizi ve emeklimizi enflasyona ezdirmedik” sözünün gerçekle ilgisi var mı? Yok, ama ona inanan kişiler için bunun önemi yok. Aynı şekilde Öcalan’ı Meclis’e davet eden Bahçeli’yi halen destekleyen milliyetçi kadro ve kitlelerin durumunu nasıl açıklayacağız ki…

Sonuçta daha önce de öyleydi ama bugün daha da güçlü bir şekilde lider faktörü öne çıkıyor. Lidere inanç ve güven esastır önemli ölçüde. Bir bildiği vardır düşüncesi etkisini sürdürmektedir.

Özgür Özel’in genel başkanlığında yerel seçimlere giren CHP, uzun zaman sonra birinci parti olma başarısını gösterdi. Bunu Özgür Özel faktörü ile açıklamak eksik bir değerlendirme olur. İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlarının popülerliği ve ülke düzeyindeki seçmen desteği bundan daha önemli bir etkendi.

Kemal Kılıçdaroğlu’na tepkisi artan seçmen, son seçimde Özel’e ciddi bir kredi vermiş oldu. Ama bunun Özel’e ait bir kredi olduğunu söylemek zor. Nitekim son dönem yapılan kamuoyu araştırmalarında CHP, son seçimdeki desteğinin epeyce altında gözükmektedir.

Ücretlerin yetersizliğini ve ücretlerin erimesini altın, bamya çorbası ve etli ekmek fiyatları ile meydanlarda anlatıyor Özel. Bunda yanlış bir şey yok. Etkisine bakmak lazım.

Pahalılık ve ücretlerin erimesini kısmen gölgede bırakan Öcalan-Bahçeli süreci konusunda da, CHP’nin, Mecliste tüm partilerin yer aldığı bir komisyon kurulması önerisi de en aklı başında öneri. Hiçbir partinin hiçbir görüş bildirmediği süreçte, Öcalan’ın somut önerilerinin de ne olduğunu bilmiyoruz mesela.

Peki, buna rağmen CHP neden oy patlaması yapamıyor? Katı seçmen dışındaki kesimleri çekecek bir etki yapamıyor. Bu öyle kolay değil elbet ama ışık aç kapa ve kırmızı kart gibi çıkışlar da bu çekiciliği zayıflatıyor.

Nitekim CHP içinde İmamoğlu ve Yavaş’ın lider olarak daha öne çıkan isimler olması, onlardaki olağanüstü özelliklerden kaynaklanmıyor. Ama bir bildikleri var ve güven veriyor duygusu yansıyor seçmene. Bu da o kişilere, şeytan tüyü” özelliği kazandırıyor...