2023 siyasi tansiyonu yüksek bir yıldı. 14 Mayıs'ta genel, 28 Mayıs'ta da Cumhurbaşkanı seçimleri vardı. Toplumdaki kutuplaşma alabildiğine yoğunlaşmış, gerginlik had safhaya ulaşmıştı. Tek adam yönetimi bloklaşmayı getirmiş, bu nedenle Cumhur ve Millet ittifakları oluşmuştu. Ekonomik açıdan zor durumda olan AKP ve lideri Erdoğan'ın gideceğine kesin gözle bakan yurttaşlar, muhalefetin akıl almaz hataları nedeniyle hayal kırıklığına uğramışlardı. Muhalefetin yenilgisi ve Erdoğan'ın beklenmeyen zaferi toplumda onarılması güç bir travma yaratmıştı. Sayısı oldukça fazla seçmende bundan sonra sandığa gitmeme eğilimi oluşmuştu. Sonuçlardan en çok ana muhalefet partisi etkilenmişti. Yapılan Kurultay genel başkan değişimine yol açmış, Kemal Kılıçdaroğlu kaybetmiş Özgür Özel kazanmıştı. Muhalefeti oluşturan altılı masa bir daha toparlanması olanaksız biçimde dağılmıştı. 31 Mart 2024 günü yapılacak yerel yönetim seçimlerine 14/28 Mayıs karşılaşmalarının rövanşı gözüyle bakabiliriz. Şu günlerde sahaya çıkacak takımların yeni oyuncu kadrolarını oluşturduklarına tanık oluyoruz.

Demokrasilerde savaşın karşılığı yapılan seçimlerdir. Sokaklarda, salonlarda, kısaca her seçmen topluluğunun yoğunlaştığı yerlerdeki tanıtım ve propaganda etkinlikleri muharebelerin karşılığıdır. Ortaya sandığın konulduğu seçim günü ise tam anlamıyla bir meydan savaşıdır. Akşam ortaya çıkacak sonuçlar galip tarafı belirler.

Demokratik savaşlarda tarafları parti örgütleri oluşturur. Öteden beri ordu ve parti örgütlenmelerini birbirine benzetirim. Bölük, yönetsel bakımdan tam bir birim oluşturan en küçük askeri birimdir. Komutanı üsteğmen veya yüzbaşıdır. Tabur, bir binbaşının komuta ettiği, bölükten büyük, alaydan küçük askeri taktik birliğidir. Bir albayın komuta ettiği alay ise geçmişi tarihe uzanan ve üç veya dört taburdan oluşan askeri birimdir. Her alayın kendine özgü numarası ve sancağı vardır.

Bana göre temel birim bölüktür ve partilerdeki karşılığı ilçe başkanlığıdır. Tabur, illerdeki seçim bölgeleridir. Alay komutanı ise il başkanıdır. Partilerdeki ilçe başkanlığı örgütlenmenin ana unsurudur. O olmazsa ne il ne de genel merkez oluşabilir. İlçe örgütlerinin aldığı sonuçların toplamı o ilde kazanan veya kaybeden partiyi belirler. Bir partinin yaygınlaşması giderek kitleselleşmesi ilçe örgütlenmesindeki başarısına bağlıdır. Sokaklarda, mahallelerde ve beldelerde örgütlenen ilçeler siyasetin olmazsa olmazıdır.

1969'da Karadeniz Ereğlisi İlçe Başkanıydım. Sakın aklınıza nostalji gelmesin. O günlerde politika hem bugünkünden farklı hem de daha yüksek düzeydeydi.

Milletvekilleri genel başkanların kaleminden değil önseçim sandığından çıkıyordu. O günün CHP'sinde sonuçları etnik ve mezhepsel değil ideolojik tercihler belirliyordu. Ortanın solu hareketi başarıya ulaştıktan ve Bülent Ecevit Genel Sekreter seçildikten sonra CHP Genel Merkezinin birinci sıradaki gündemi sağlıklı bir örgütlenmeydi. Bu nedenle MYK üyeleriyle özel görevlendirilen milletvekili ve parti meclisi üyeleri denetmen sıfatıyla durmaksızın ilçe ve illeri ziyaret ediyorlardı. Ereğli'ye Genel Sekreter Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Dr. İbrahim Öktem gelecekti. Öktem 1954 seçimlerinde meclise Demokrat Parti listesinden girmişti. Menderes'le parti içi demokrasi konusunda mücadele eden ve ihraç edilen kadronun oluşturduğu Hürriyet Partisi kurucularındandı. Hürriyet Partisi daha sonra CHP'ne katılmıştı. İstanbul Tıp Fakültesini bitiren Öktem uzmanlığını Paris'te tamamlamış, Zonguldak ve Bursa Hastanelerinde başhekimlik yapmış değerli bir tıp adamıydı. İnönü hükümetlerinde 1963 ve 1965 yıllarında iki kez Milli Eğitim Bakanı olmuş ve başarıları kamuoyunda iz bırakmıştı. Kendisini Kurultaylardan tanıyordum ve sempatisini kazanmıştım. Öktem ilçeye geldikten sonra birlikte bir program yaptık. İlk ziyaretimiz Fakir Baykurt'un Genel Başkanı olduğu TÖS'e (Türkiye Öğretmenler Sendikası) olacaktı. Ben de TÖS'ün ilçedeki avukatıydım. Lokale girdiğimizde öğretmenlerin yoğun ilgi ve sevgisiyle karşılaştı Öktem. Çaylar içilirken eğitim sorunlarını gündeme getirdi. Bu arada bana dönüp ilçede kaç okul olduğunu sordu. O günlerde Ereğli'nin 138 köyü vardı. Yanıt veremedim. Öktem öğretmenlere döndü. 'Kemal Anadol bizim başarılı bir ilçe başkanımızdır' dedi. 'O bile okul ve öğretmen sayısını bilmiyorsa durumun ciddiyetini anlayın.' Yüzüm ateş gibi olmuş, yerin dibine girmiştim.

Öktem ilçeden ayrıldıktan sonra hızla Ereğli'nin envanterini çıkardım. Kaç köyde kaç okul, kaç öğretmen, kaç öğrenci var? İlçede kaç işçi sendikası, kaç üretici kooperatifi var? Kaç cami, kaç din adamı var? Kaç meslek örgütü, kaç memur, kaç fabrika, kaç esnaf, kaç işyeri var? Bu ve diğer bilgileri dosyalayarak hiç yanımdan ayırmadım. İlçedeki oyumuz ise gittikçe artıyordu. 1973 genel ve ön seçimlerinde dokuz kişilik CHP listesinde dördüncü sıraya gelerek Ecevit'le birlikte Zonguldak Milletvekili seçildim. CHP ilk kez dört vekil çıkarıyordu. Aynı şans 1977 seçimlerinde beni kovalamış ve ancak beşinci sıraya gelebilmiş; partimin ilk kez beşinci milletvekili olmuştum.

MYK ve PM üyesi, milletvekili olarak yaptığım denetlemelerde ilçe ve il başkanlarından envanter dosyasını sormuş ve istemiştim. Aradan yıllar geçti. 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1080 darbelerini yaşadık. 1987, 2002 ve 2007 seçimlerinde İzmir Milletvekili seçilmenin onuruna eriştim. 2007'de ikinci bölge liste başındaydım. Günümüz dünyası ve Türkiye'si zor koşullar içinde. İdeolojilerin yerini maalesef başka değerler aldı. O günün CHP Genel Başkanı 'Sağ sol kavramları tarihte kaldı' diyebildi. Örgütlerde ideolojik eğitim yerini başka tercihlere bıraktı. Parti lokallerinde sadece kimin nereye aday olduğu konuşuluyor. Bu kısır döngüden bir an önce çıkmak ve kurtulmak gerekiyor.

Genç politikacılardan ve ilçe başkanlarından çok çalışmalarını ve parti içi eğitime önem vermelerini istiyorum. Bu çalışmalarda o il veya ilçenin envanteri kendilerine rehber olacaktır.