Sayalım, sevelim ama çam devirmeyelim

Hülya Avşar'ı, neredeyse 25 yıldır tanırım…

Üstelik, iyi tanırım…

Her ne kadar 'Ben Kürt asıllıyım…' dese de…

Ayvalık doğumlu olduğu için…

Ege'nin tüm güzel özelliklerini üstünde taşır…

Çok iyi 'oyuncu'dur…

Sinemaya 'Mavi mavi masmavi' gözleriyle nefes getirmiştir…

Şarkıcılıkta da başarılıdır…

Ceviz gibidir; dışı sert ama içi yumuşacık…

Terazi Burcu'nun tüm güzel özelliklerini üstünde taşır…

Leb demeden leblebiyi anlar ama öyle cevaplar verir ki…

Bırakın 'çam devirme'yi…

Çam'ı kökünden söker, bi'kenara atar…

***

İşte, o 'Avşar Kızı' TV programında öyle bir laf etti ki…

Rüzgarı hala esiyor…

Ne dedi Hülya Avşar?

Türk Sineması'nın büyük ustaları…

Türkan Şoray, Filiz Akın, Fatma Girik ve Hülya Koçyiğit'e hayran olduğunu belirtti ve ekledi:

'İzin versinler, onların evine temizliğe giderim…'

***

Bu cümlede…

Saygı, hürmet, beğeni ve 'az buçuk' kıskançlık kokusu olsa da…

Evlere temizliğe giden kadınlara karşı…

Hissedilir bir 'aşağılama' çok açık…

Bakın, ev hanımları bile eskiden 'Bugün kadınım gelecek' derlerdi…

Şimdi, 'Yardımcım gelecek…' demeye başladılar…

Yıllar önce okumak istemeyen çocuğa babası, 'Çöpçü mü olacaksın' diye gözdağı verirdi…

Şimdi hepimiz, sokakları süpürenlere 'temizlik işçisi' diyoruz…

Hal böyle iken…

'İzin versinler, onların evine temizliğe giderim…' demenin…

Bir anlamı var mı?

Bu karmaşık 'hürmet' cümlesi…

Olsa olsa…

'Kaş yaparken göz çıkarmak' ile eş değerdir…

***

Kaldı ki…

Hülya Avşar'ın 'evlerine temizliğe' gitme atağı yaptığı yıldızlar (Allah uzun ömür versin) neredeyse yarım asırdır bu milletin baş tacıdır…

Onlara boşuna mı 'Dört Yapraklı Yonca' diyoruz?

Üç yapraklı yonca her zaman karşımıza çıkar…

Oysa…

Kırda, bayırda 'dört yapraklı yonca' bulma olasılığınız milyonda birdir…

Sadece şanslılar dört yapraklı yonca bulur…

Çünkü dört yapraklı yoncanın her yaprağının bir anlamı vardır…

Onlar da…

Mitolojide 'İnanç', 'Umut', 'Aşk' ve 'Şans' olarak sıralanır…

***

Türk Milleti, Yeşilçam'ın 'dört yapraklı yoncası' ile mutludur…

Neden mutludur, sıralayalım…

Fatma Girik… 75 yaşında… Türk Sineması'nın Dört Yapraklı Yoncasının en yaşlısı… Altın Portakal dahil onlarca ulusal ve uluslararası ödülleri var… Ortaokul ikinci sınıfta figürandı… 1957'de ilk filminden aldığı 1000 Lira'yı annesine götürdü; 'Bana bir bluz ve muz alır mısın?' dedi… Muz'u ilk tattığında 14 yaşındaydı… 50 yıl boyunca Memduh Ün ile yaşadı; O'na adeta taptı… 1988'de politikaya atıldı; Şişli Belediye Başkanı oldu… Yeşilçam'ı 'seks furyası' sardığında şarkıcılık yaptı… Yüzlerce filmde başrolde oynadı… Adı, bir kez olsun herhangi bir skandala karışmadı… Bodrum'da 17 kedisi ve üç köpeği ile yaşıyor…

Filiz Akın… 74 yaşında… Dört Yapraklı Yonca'nın ikinci en yaşlısı… Yeşilçam'ın gelmiş geçmiş en güzel gerçek sarışını… TED Ankara Koleji ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü mezunu… 1960'da film çevirmeye başladı… Romantik temalı filmlerin vazgeçilmez yıldızı oldu… 120'den fazla filmde başrol oynadı, 'Yankesici Kız' filmi hiç unutulmadı… Önce Türker İnanoğlu ile evlendi; ayrıldı… Ardından, 1983'te Ermeni işadamı Leon Bubi Rubinstein ile hayatını birleştirdi… Son evliğini de 1994'te de Paris Büyekelçisi ve MİT eski Müsteşarı Sönmez Köksal ile yaptı… 100'e yakın film çevirdi, dört kitap yazdı; ödüllerinin sayısını hatırlamıyor bile…

Türkan Şoray… 72 yaşında… Bu millet O'na yarım asırdır 'Türk Sineması'nın Sultanı' diye sesleniyor… Babası polis memuru, annesi de fabrikada işçiydi… O'nu da Türker İnanoğlu keşfetti… 'Köyde Bir Kız Sevdim'i çevirdiğinde daha 15 yaşındaydı… 1962'de kendisinden 23 yaş büyük işadamı Rüçhan Adlı ile tanıştı, hayatı değişti… Filmlerde dekolte giymediği ve öpüşmediği için 'Şoray Kanunları' lafı o günlerden kalmadır… 'Sürtük' filmiyle patlama yaptı; 'Selvi Boylum Al Yazmalım' tarihe geçti… 20 yıl süren Rüçhan Adlı aşkı bitince Cihan Ünal ile evlendi… Türk Sineması'nın ilk kadın yönetmenlerinden biri olarak anılıyor… Beş sinema filmi yönetti, iki sinema filminin senaryolarını yazdı… 'Buğulu Gözler' ve 'Buruk Acı' da O'nun eserleri… Konuşmacı olarak Türkiye'yi dolaşıyor… Salona girerken herkes ayağa kalkıp alkışlıyor…

Hülya Koçyiğit… Dört Yapraklı Yonca'nın en genci… Tam 70 yaşında… Atatürk Kız Lisesi mezunu… Bir dönem Ankara Devlet Konservatuvarı Bale Bölümü'ne devam etti… Metin Erksan O'nu keşfedip İzmir Bademler'de çekilen 'Susuz Yaz'da başrol verdiğinde yıl 1963'tü… Bu film, 'Berlin Altın Ayı Festivali'nde 'En İyi Film' seçildi… Türk Sineması'na Batı dünyasından ilk kez bir ödül geliyordu… 'Vurun Kahpeye', 'Yıldızların Altında', 'Yalancı', 'Hıçkırık' ve 'Dudaktan Kalbe' filmleriyle unutulmazlar arasına girdi… Sadece 'mahallenin güzel ve iyi yürekli melek kızı' rolleriyle yetinmedi; kendini her kalıba uydurdu… 1987 seçimlerinde ANAP'tan İzmir Milletvekili adayı oldu; 115 oyla kaybetti… 2013'te Ak Parti'nin 'Akil İnsanlar' listesinde yer aldı… Onlarca ödülü var… 150'ye yakın filmde rol aldı…

***

Farkındasınız, değil mi?

Dördünün de 'aşırı' bir yaşam tarzı, skandalı, bir gece kulübünden çıkarken yüzünü örten fotoğraf kalesi yok…

Neden?

Çünkü, halka mal olmuşlardı ve onlar da kendini halkın bir parçası olarak gördüler…

Varsa bile…

Bir takım arzularına gem vurdular... Hanım hanımcık kaldılar…

***

Bence…

Hülya Avşar, Türk Sineması'nın yukarda andığımız 'Dört Yapraklı Yoncası'na hayran olmaya devam etsin…

Ama…

Mümkünse…

Sessiz sedasız…

Sonsöz: 'Saygı, çok kere korkunun söylenmeyen şeklidir… / Cenap Sahabettin'