Birkaç gün önce yepyeni bir yıla girerken yaşadığımız heyecan, vakit gece yarısını geçince de her şeyi eski düzende bulacağımızı bilmediğimizden değildi elbette. Nihayetinde bünyenin bir yenilenme umuduna ihtiyacı var ve artık takvim sayfaları yırtarak somutlaştıramasak bile değişen yıllar bunun için iyi bir zemin oluşturuyor. Diğer yandan tarihlerden bağımsız olarak sabah alarmıyla başlayan günlerin değişmez rutini dışında yepyeni bir çağa girmekte olduğumuzun da bilincindeyiz.
Teknolojik imkanların sanatta kullanımı müzik ve sinema gibi sanat dallarında nicedir oldukça yaygın ve olağan iken, görsel sanatlardaki bu değişim çok daha fazla tartışılıyor. Hatta neredeyse teknolojinin ve özellikle yapay zekanın kullanıldığı işlerin sanatsal değeri daha çok sorgulanıyor. Zamanın ruhunu, bu ruhun eserde ne şekilde kendini gösterdiğini anlamaya yönelik sorgulamaların çok değerli olduğu kesin. Ancak müzik ve sinema endüstrisinde gösterilen müsamahanın görsel sanatlardan neden esirgendiğini gerek. Bunun bir sebebi görsel sanatların pazarlamasını yapanlarla tüketicilerinin geleneksel kuşaktan gelmesidir diye düşünüyorum. Müzelere, galerilere ve haliyle belli bir sınıfın yönetimine bırakılan geleneksel eserlerin dışında teknolojinin yoğun kullanıldığı çalışmaların benimsenmesi ise bugünlerde yine belli bir sınıfın (bu sefer zengin BigTech sınıfının) verdiği destekle mümkün olabiliyor.
Ne yazık ki sanatın aldığı yol sadece sanatçıların yaratım güçlerinin gelişmesiyle ilgili değil. Hangi eserlerin sergileneceği, neyin kaça satılacağı gibi parametreler''Duchamp – pisuar'' örneğinden beri çok daha sert şekilde tartışılıyor. Biz eski usul tartışmalara devam edelim yepyeni bir sanat bambaşka mecralarda ''akıyor''. Gen-Z diye adlandırdığımız, kabaca şimdinin 13-28 yaş aralığındaki kuşağı hayatı nicedir sosyal medya üzerinden yaşarken sanat üretimleri de bundan geri kalmıyor.
Genç kuşak sanatçılar sosyal medya platformlarını hem üretimlerini sergilemek hem pazarlamak hem de bizzat üretim yapmak için kullanıyorlar. Bunun için de en çok Çin merkezli TikTok platformu kullanılıyor. Video/görsel içerik paylaşımı yapılan diğer bir platform olan Instagram ise kullandığı algoritmalarla adil bir görünürlük sağlamadığı için gittikçe daha az tercih ediliyor. Bunu geçen gün instagrama mı bakıyorsun diye sorduğum kızımın küçümseyici bakışlarında bizzat deneyimlediğimi de ekleyeyim. Diğer yandan TikTok gönderilerinin de çok daha kolay paylaşılmasının da büyük etkisi var.
Tiktok'ta 507.5 bin takipçisi olan Arizonalı ArmaneeSinaga genellikle mitolojik temaları kullandığı kara kalem çalışmalarıyla milyonlarca beğeni topluyor.
Peki müzeler ve galeriler bu yeni dünyaya ne kadar hızlı adapte olabilecek? Bu kurumların sosyal medya ile ilişkisi genellikle halkla ilişkiler veya reklam gibi geleneksel amaçlarla kullanılıyor. Ancak kuşkusuz Z Kuşağının ilgisini bu şekilde çekmek pek mümkün değil. Yeni sanatın asıl üreticisi ve ok yakında en büyük tüketicisi olacak bu kuşağın dilinden konuşabilmek için bizzat bu kuşaktan faydalanmak gerekiyor. Massachusetts'dekiPeabodyEssex Müzesi'nin 2 TikTok kullanıcısını müzede işe aldığının haberi bu açıdan oldukça önemliydi. Haftanın belli günlerinde müzeden yayınlar yapan 2 TikTok kullanıcısının amacı genç kuşağı müzeye çekmek veya müzeyi genç kuşağın dikkatine sunmak.
Müzede göreve başlayan VanessaTorres, Wes Anderson stiline atıfta bulunuyor.
Sanat üretimleri dışında sanat tarihini de TikTok'tadi 1 dakikalık videolar ile genç kuşağa dünyanın dört bir yanından aktaran üreticiler, içeriklerini ırkçılık, kadın hakları, ekolojik sorunlar gibi farklı yaklaşımlarla da oluştururken geleneksel anlatının çok üstüne çıkabiliyorlar. Dünyadaki son trendleri de yakından takip eden bu kuşak büyük S ile yazılan Sanat çevresinin yıkılmaz sınırlarını anlamsız kılıyor.
Sizi bilmem ama en son Cannes Film Festivalinin yayını için açtığım TikTok hesabımı yeniden bulmayı ümit ediyorum. Umarım bu yolun sonunda kendimi bir kamera karşısında konuşurken bulmam.