Antik Yunan'da eski komedya yazarı Aristophanes'in 2420 yıl önce yazdığı ve günümüzde de hala sahnelenen ünlü eseri 'Lysistrata' geçti elime…Öğrencilik yıllarımda da AIESEC stajı sayesinde Atina'lı olduğum zamanlarda Acropolis'te seyretmiştim müzikal halini.
Güldürerek düşündüren en güzel örneklerinden biridir bu tiyatro eseri. Tarihteki ilk savaş karşıtı oyun olarak bilinir. Yunan halkının o dönemdeki doğal yaşamını kullanarak demokrasilerdeki eşitsizliği, toplumun yozlaşmasını eleştirir.
Bu 2400 yıllık tarihi oyun Atinalı kadın Lysistrata'nınSparta, Atina ve diğer bölgelerdeki kadınları toplayıp 20 yıldan uzun süren anlamsız bir savaşıbitirmek ve barışı sağlamak üzere 'CİNSEL GREVE' davet etmesiyle başlar. Evlerini terk edip toplanan kadınlar Acropolisi ele geçirirler ve kendilerini buraya kapatırlar. Erkeklerini kendilerinden mahrum bırakır, ülke hazinesine ve yönetime el koyarlar. Kocalarını özleyip evine geri dönmek isteyenler ikna edilir ve mücadele kadınların zaferiyle son bulur, savaş biter, istedikleri barış sağlanır. Herkes evlerine, eski yaşamlarına geri döner.
Aristophanes kadınları özel yaşamın birer öznesi olmaktan çıkarıp, toplumsal hayata, kamusal alanlara taşımıştır. Evde yemek pişiren, çocuk doğurup bakımını üstlenen, erkeğine iyi bakan dört duvar arasındaki kadın hazineyi, devletin yönetimini ele geçirmiş ve 'erkek zorbalığına'kendine has yaptırımlarla son vermiştir.
Hikaye bazılarına çok tanıdık gelmiş olabilir. Türk Sineması'na 1983 yılında 'Şalvar Davası' adlı filmle uyarlanan bu eserin yönetmenliğini Kartal Tibet, başrollerini Müjde Ar, Şener Şen, müziklerini Atilla Özdemiroğlu üstlenmişti. Müthiş ironik, eğlenceli, bir o kadar da düşündürücü bu filmi her seyrettiğinizde gülersiniz. Kendinizden, Anadolu'dan çok şey bulursunuz. 2400 yıl önceki Antik Yunan halkıyla özdeştir sanki bizim köyler…
Özdeş olan halk değil kadının konumlandırılmasıdır aslında.
Tiyatro tarihinin unutulmaz bir diğer kadın kahramanı daEuripides'in yazdığı 'Medea'dır.
Masalsı başlayan hikayede, kocasının ihaneti ve her şeyini kaybetmesiyle Medea'nın çaresizliği büyük bir yıkıma ve öfkeye dönüşür. Medea'dan beklenen bu ihaneti sineye çekip susmasıdır. Ancak o intikam yemini eder ve başkaldırmayı seçer.
Oyun şu cümlelerle açılır…
'Tüm akıl ve hayat sahibi yaratıklar arasında biz kadınlar en zavallılarız
İlk olarak iyi bir fiyata koca, hatta bedenimize bir efendi satın almalıyız…
Her şey iyi gider kocamız da hayatı bizimle paylaşırsa,
Ve boyunduruğunda daşiddet yoksaKıskanılacak bir hayattır bu.
Öteki türlü ise ölelim daha iyi.
Bir erkek evde olanlardan sıkılınca,
Gider kalbinin yorgunluğundan kurtulur,
Fakat bizim bakmamız gereken bir adam vardır yalnızca
Onlar cephede ölümle yüz yüzeyken,
Bizim evimizde tehlikesiz bir hayat sürdüğümüzü söylerler…
Ne kadar da yanılıyorlar.
Ben bir çocuk doğurmaktansa üç kez savaşmeydanlarında olmayı yeğlerim.'
Konforlu bir hayata sahip olabilirsiniz.
Bugüne kadar eşinizden, ailenizden veya herhangi birinden şiddet görmemiş olabilirsiniz.
Hayatınızda şiddet görmüş bir dostunuz, arkadaşınız, eşiniz, komşunuz olmayabilir.
Şiddet gören biriyle hiç tanışmamış hatta karşılaşmamış olabilirsiniz.
Şiddet yüzünden hayatını kaybetmiş bir kadının cenazesine katılmamış olabilirsiniz.
Şiddet görmekten bilmem kaç defa hastanede tedavi görmüş, korkusu içine kaçmış, tecavüz kurbanı bir kadınla göz göze gelmemiş olabilirsiniz.
Ama şiddet gören binlerce kadına el uzatabilir, bu mücadelede Atinalı kadınlar gibi birlik olabilirsiniz.
2500 yılda kadınlar için ne değişti?
Hala bu dünyada haksızlıklara boyun eğip susan kadınlar varken…
Öğretilmiş ahlak bilgileriyle kadınlar sindirilirken…
Evde tutulmaya çalışılırken…
Tecavüze ve cinayete kurban giderken…
Mücadele şansları ellerinden alınırken…
Bir kadın vatandaş olarak son haftalarda Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi yönünde yapılan açıklamaları derin bir kaygıyla izliyorum.
Birtakım çevreler, aileyi parçaladığı ve benzeri asılsız iddialarla Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesi için uğraş veriyor oysaki aileleri parçalayan aslında
'AİLE İÇİ ŞİDDET'
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 14 Mart 2012 tarihinde onayladığı İstanbul Sözleşmesi, şiddetin önlenmesi ve şiddet mağdurlarının korunması için devletlere yol haritası çizen, atılması gereken somut adımlar konusunda kılavuzluk eden uluslararası bir UZLAŞMA METNİDİR.
Türkiye'nin de kurucularından olduğu Avrupa Konseyi'nin hazırladığı sözleşme, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmıştır.
Kadınlara yönelik şiddetle mücadele konusunda en önemli uluslararası belgeolarak bir 'Dünya Sözleşmesi' olma yolunda hızla ilerlemektedir.
İstanbul'un adını taşıyan, yazımında Türkiye'den uzmanların ve her görüşten siyasetçinin katkısının olduğu bu uluslararası insan hakları belgesinden çekilmek, HER GÜN EN AZ ÜÇ KADININ öldürüldüğü ülkemizde, kadınları ve kız çocuklarını hayatlarına ve canlarına kasteden bu şiddet karşısında yapayalnız bırakmak demektir.
Toplumdaki kadın-erkek sağduyulu herkesinkadınları şiddete karşı yalnız bırakmayacağına inanmak istiyorum.
Şiddete karşı mücadele edebilmek içinİstanbul Sözleşmesi'ne sahip çıkmamızşart.
Bu Şalvar Davası'nı kazanmamız şart…
Film Önerisi : Şalvar Davası