2015 Temmuz'unda İstanköy'de, (Kos) bir ay sonrasında da Sisam (Samos) Adasında tanık olduğum mülteci trajedilerinden sonra uzun süre Ege'deki adalara gitmedim, gidemedim… Ne yazsak eksik kalacak bir insanlık dramının tanığıyız üç yıldır. Bu insanların bu hale gelmesine sebep olanlar mutlaka hesap verecekler, buna inanmasak dayanılacak bir şey değil… Adalar perhizini bu ay Sakız adası ile bozduk… BM rakamlarına göre, Ege Denizini aşarak 2015 yılında göç eden insan sayısı II. Dünya Savaşı'ndan beri görülen en yüksek noktaya ulaşmış durumda. II. Dünya Savaşı yıllarında göçün yolu tam tersine idi… O zamanlar Alman Nazilerinden ve İtalyan Faşizminden kaçanlar Anadolu'nun Ege kıyılarına sığınıyorlardı…
2015 yılında Avrupa'ya 600 bin göçmen akın etmiş durumda ve bunların yüzde 70'inden fazlası Ege Denizi'ni aşanlar… Önceki yıllar için kesin rakam söylemek pek zor... Bu insanların çoğu savaşın sürdüğü Suriye, Irak ve Afganistan'dan geliyorlar. İçlerinde küçücük bedenleri sahile vuranlar vardı, gözümün içine bakarak 'tam 72 saattir sudan başka bir şey yemedim içmedim' diyen genç kızlar da…
Merkel Hanım'a göre, mülteci sorununu en iyi çözen ülke Almanya olmuş… Ülkeye son birkaç senede 500 bin göçmen gelmiş ve bunların 150 bin kadarı güvendeymiş… Ancak mültecileri kabul etmek yeterli mi? Onların dil öğrenme, meslek edinme ve uyum süreci ne olacak? Uyum süreci de çok önemli… Çünkü Suriye, Irak, Somali ve Afganistan'dan gelenler yakın bir zamanda ülkelerine dönemeyecek ve Avrupa'da kalacaklar…
Peki onların tanık olduğu katliamlar, kaybettikleri pek yakınları, göç etmek zorunda kalışları ne olacak?... Bu işin gerçek suçluları hiçbir zaman ortaya çıkmayacak mı?
Uluslararası Göç Örgütü Başkanı Eugenio Ambrosi geçenlerde Euronews'te konuşuyordu: (Bu arada belirteyim seyrettiğim iki TV kanalı kaldı, biri Euronews…) ''Avrupa'ya gelen insanlar 100'de yüz oranında ağır bir travmanın etkisinde kalmışlar. Ayrıca Avrupa'ya gelen bu insanların arasında farklı şekilde gruplandıracağımız göçmen ve mülteciler de bulunuyor. Çoğu çocuklu olan ve son iki senede Avrupa'ya gelen bu insanların yüzde 25'i aşırı derecede şiddet görmüş. Farklı yaş gruplarında ve aralarında çok küçük olan birçok çocuk da şu anda ailesinden ayrı bir vaziyette tek başlarına seyahat ediyor ve Avrupa'ya gelmek zorunda bırakılmış. Tek başına kalmış kadın, hasta, yaşlı ve çeşitli şiddet olaylarına maruz kalmış birçok insan yine Avrupa sınırlarında sığınacak bir yer arıyor. Eğer Avrupa'ya gelen bu göçmen ve mültecilere insan olduklarını yeniden hatırlatmak istiyorsak, bu mağdur vatandaşlara psikolojik destek vermemiz gerekiyor.'
Sakız sokaklarını arşınlarken kolayca sökemediğimiz bir afiş karşıladı bizi… Afişin bir şiir olduğu anlaşılıyordu, azıcık Rumcamızla imzanın Nazım Hikmet olduğunu anladık. Hemen Giritli dostumuz Tanaş Çimbis'i elektronik ortamda bulduk ve bu şiirin hangisi olduğunu sorduk. Türkiye-Yunanistan dostluğunun sevdalısı Tanaş, Sakız'daki sosyalist gençlerin kullandığı 'Mikrokozmoz' adlı şiiri olduğunu anımsattı…
Mikrokozmoz
Gözüme altın bir damla gibi akan yıldızın ışığı / ilk önce boşlukta deldiği zaman karanlığı
Toprakta göğe bakan / Bir tek göz bile yoktu/ Yıldızlar ihtiyardılar / Toprak çocuktu...
Yıldızlar bizden uzaktır/ ama ne kadar uzak, ne kadar uzak…
Yıldızların arasında toprağımız ufaktır / ama ne kadar ufak, ne kadar ufak..
Ve ben, / tenezzül edip / başımı ışıklı boşluklara kaldırmıyorum
Yıldızlar uzakmış / Toprak ufakmış / Umurumda değil / Aldırmıyorum...
Bilmiş olun ki benim için / daha hayret verici, daha kudretli / daha esrarlı ve kocamandır
Yolu üstünde durulan / Zincire vurulan /İnsan.
MİDİLLİ'DEKİ ONURLU UĞRAŞ
Sakız'da eski dostlarla hasret giderdik ve bu arada iyi bir haberi de Midilli kaynaklı olarak aldık… Aktarayım… Jai Mexis ve Irene Psifidi… İngiltere'de yaşıyor ve orada okuyan Yunan asıllı iki İngiltere yurttaşı… . İrene çevre, Jai ise mimarlık bölümünde… Yunanistan'a gidip sığınmacıların içler acısı durumunu gördükten sonra Ekim 2015'te ülkelerine geri dönüp burada Odyssea Derneği'ni kurma kararı alıyorlar. Odyssea, hemşerimiz Homeros'un okuduğu meşhur iki destandan biri.. İki gencin hedefleri ise sığınmacıların Yunanistan'a ulaşmak için kullandıkları ve şu an çöpe atılan can yeleklerini ikinci kez kullanıp onlara yeniden hayat vermek.
Midilli sahilleri birçok mülteci için son durak… Aylar boyunca kıyılara atılan can yelekleri artık geri dönüşüm amaçlı toplanıyor. Sığınmacılar Türkiye'den Yunan adalarına gidebilmek için can yeleklerine 50 ila 200 Euro arası para ödediğini belirtiyor. Jai Mexis, Midilli adasına ilk gittiği sıralarda bir grup gönüllüyle beraber sığınmacılara yemek dağıtıyor aynı zamanda gemi ve tekne lastikleriyle onlara yağmurdan korunmak için barınaklar hazırlıyormuş. Şimdi ise Odyssea Derneği'nin kurulmasıyla, mültecilerin ve gönüllülerin de yardımıyla çanta ve yatak üretmeye başlanıldı. Dernek çalışanları kendilerine yardım elini uzatanları kol çantası ve bileklik gibi hediyelerle ödüllendiriyor.
Odyssea Derneği Koordinatörü Irene Psifidi: 'Mülteciler ilk geldiklerinde konuşmuyor. Korkuyorlar çünkü kendilerini nelerin beklediğini bilmiyorlar. Tabii bu can yelekleriyle farklı bir hikayeleri var. Türkiye'den gelirken can yeleklerini kullandılar. Bu korku dolu anların üstesinden geldiler ve bizde onlara yardımcı olmak istiyoruz.' İkili Midilli halkı için aynı zamanda mobil sağlık sistemini hayata geçirmek istiyor. Gemi lastiklerinden ürettikleri kol çantalarını 25 ila 100 Euro arasında değişen fiyatlara satıyorlar. Haziran ayından itibaren satışlara internet üzerinden de başlanacak.
Euronews muhabiri Apostolos Staikos ise şöyle anlatıyor olayı: 'Bu sadece bir başlangıç. Hedef Midilli'de bir fabrika kurarak can yeleklerini çanta veya farklı araçlara dönüştürmek. Eğer her şey yolunda giderse çalışanların yarısı yerel halktan ve diğer yarısı ise mültecilerden oluşacak. Ancak bunun için sığınmacılar öncelikle Yunanistan'da çalışma hakkını elde etmesi gerekiyor.'