Daha önce bir askerin hayatını kaybettiği kışlada toplu zehirlenme yaşayan Manisa'daki genç çocuklarımıza, askerlerimize büyük geçmiş olsun. Akşam yemeği sonrası 731 askerin zehirlenme belirtileriyle tedaviye alınması sonrasında, savcılığın talimatıyla, Rota Yemekçilik'in Manisa birimi görevlileri gözaltına alınmıştı. Kimdir bu şirketin sahipleri, gazeteciler araştırsa da öğrensek… Siyasiler açıklama yaptılar oturdukları koltuğa göre…
Milli Savunma Bakanı Işık henüz otopsi raporu gelmediği için ölen askerin neden öldüğünü açıklayamıyor ama hindi etinde 'salmonella' bakterisi bulduklarını söylüyor. Hekim arkadaşımla konuştum, salmonella çok tehlikeli, çok öldürücü… Salmonella… Daha bilinen adıyla Malta Humması yapan hastalığın bakterisi…
***
Bu olay Slow Food hareketinin yıllardır savunduğu 'insanlara zehir yedirmeyin' başlıklı savaşımını bir kez daha gündeme getirdi ister istemez… Slow Food gıdalardaki zehirlere dikkat çekiyor ve her şeyin 'tüketicinin elinde ve tavrında' olduğunu da vurguluyor… Biz Türklerin en çok yediği sebzeden örnek verelim. Domatesten… Yani siz eğer Şubat ayında da illa domates yiyeceğim diyorsanız, domates üretiminde bir sürü kimyasalın üretimin içine girmesi gerekiyor. Seralar kuracaksınız, gıda ve mevsim ilişkisini bozacaksınız, tohumu coğrafya ile değil sera şartları ve nakliye imkanları ile ilgili olarak seçeceksiniz, bu seralara, transferlere dünya kadar fosil yakıt pompalıyor olacaksınız, sürekli aynı ürünlerin ekilmesi sebebiyle bereketini yitiren topraklara kimyasal gübreler dayayacaksınız…
Sonunda toprak da bitiyor, tükeniyor… Bizim Defne Koryürek'in tanımıyla 'toprak bitti, suda tarım yapalım bari demeye başlamanız, suyun besleyiciliği için ilaç sanayiini devreye sokmanız ve bütün bu ürünleri üretirken hep daha az maliyet tasasında olacağınız için de emeğe minimum kaynak ayırmanız gerekecek'…
***
Gıda dünyasında güvendiğim az sayıda bilim adamından biri olan ve katkı maddeleri üzerine dört kitaplık bir seri çıkaran Prof. Dr. Fatih Gültekin de yıllardır uyarıyor; 'Markette satılan paketli ürünlerin yüzde 90'ından fazlasında katkı maddesi var. Bir kişi, bir yılda kendi ağırlığı kadar katkı maddesi tüketiyor. Katkı maddeleri genlerimize zarar veriyor' diye… Ama dinleyen kim…
Yani sadece askerler zehirlenmiyor, bir millet zehirleniyor… Aldığımız gıda ürünlerinin etiketini okuyor muyuz? İçerisinde yer alan katkı maddelerinin taşıdığı risklerden haberdar mıyız? Prof. Gültekin 'Bugün markette satılan paketli ürünlerin yüzde 90'ından fazlasında katkı maddeleri kullanılıyor. Sadece paketli ürünlerde değil, açık satılan ürünlerde de katkı maddeleri var. Katkı maddeleri tümden zararlıdır veya zararsızdır demek doğru değil. Bir kısmı zararsızdır, bir kısmı ise risklidir. Risk miktarı düşük olduğu için tüketilmelerine izin veriliyor. Riskli olanlarından mutlaka kaçınarak kendinizi koruyabilirsiniz' diyor.
Prof. Gültekin'in kitaplarından aldım şu notları:
Türkiye'de ne kadar katkı maddesinin tüketildiğini söylemek biraz güç ama bir kişi bir yılda yediği içtiği gıdalarla yaklaşık kendi ağırlığı kadar katkı maddesi tüketiyormuş. Bu oldukça yüksek bir miktar... İstisnaları bir kenara koyacak olursak, bizim bu maddelere de ihtiyacımız yok aslında. Beslenmemiz için gerekli değiller.
Üstelik birçok riski de beraberinde getiriyorlar. Her ne kadar katkı maddeleri piyasaya arz edilmeden önce birçok araştırmadan geçse de kanser, hiperaktivite, alerji, migren, kemik erimesi, böbrek taşı olanlar, spastik kolon, ülseratif kolit ve obezite gibi hastalıklar için az da olsa risk taşıyorlar.
Çocukluk döneminin en fazla görülen psikiyatrik bozukluğu olan hiperaktiviteyi sentetik gıda boyaları artırıyor. Şimdiki çocukların daha yaramaz- aktif olmasının nedeni bu olabilir mi acaba?
Hatta normal çocukların davranışlarını bile olumsuz yönde etkiliyormuş bu katkı maddeleri. Katkı maddelerinin bir kısmı da DNA'ya, yani genlerimize zarar verme potansiyeline sahip. Örneğin günde 50 gram salam, sucuk ve pastırma gibi et ürünleri tüketenlerde bağırsak kanseri görülme riski yüzde 21 artıyormuş. Katkı maddeleri alerjileri, aspartam ve sukraloz gibi tatlandırıcılar migreni olanlarda baş ağrısını tetikliyormuş. Kola içindeki fosforik asit ise kemik erimesine yol açıyormuş. En çok etkilenenler de elbette çocuklar.
Helal de değil… Katkı maddelerinde en büyük sorun hayvansal kaynaklar…. Örneğin domuz yağından emülgatör dediğimiz E471 kodlu monogliserit veya digliserit elde ediliyorsa, bunların içine katıldığı gıdayı da tüketmek fıkıh uzmanlarına göre helal değildir. Emülgatörlerin kullanıldığı ürünlerin bir kısmı şunlar: Kahve kreması, üçü bir arada kahveler, kekler, krakerler, bisküviler, kakaolu fındık kreması, pasta kreması, hazır sahlep, hazır dondurma, meyveli yoğurt, paketlenmiş halde satılan hazır tatlıların fırınlanmış halleri (revani vb.), şekerlemeler, çikolatalar, çipsler, gofret, bazı margarinler, krem şanti, hazır kekler ve hazır çorbalar. Yani E471 koduyla helal gıdayı almak mümkün değil…
Şimdi GDO'lu ürünlere hiç girmeyeyim… Ne zehirler yiyoruz, daha fazla moral bozmayalım, hepimize afiyet olsun… Askerlerimize bir kez daha geçmiş olsun.