Hanzade Ünuz, Fark Yaratanlar’da CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray ile bugüne kadar konuşulmayanları konuştu…
Ve kesinlikle soğukkanlı. Daha önemlisi çalışkan ve ölümüne mücadeleci…
Torpido gibi derinden, hedefli ve sessiz gidiyor.
'Görünmez Adam olabilirim' diyor.
Siyasi rakiplerinin 'tehlikeli' bulduğu kadar var gerçekten.
Ankaralı halinden İzmirli boyutuna geçerken ise daha samimi bir ruha bürünüyor. Karşınızda sanki lise sıra arkadaşınız varmış gibi içten ve çocuksu sesler çıkararak gülebiliyor.
CHP İzmir 2. Bölge 5. sıra adayı olarak mecliste İzmir'i bir dönem daha temsil etmek için kolları sıvayan Aytun Çıray önümüzdeki süreçte İzmir siyasetinde, İzmir sokaklarında ve özellikle STK'larda daha sık karşılaşacağımız bir isim...
Bugüne kadar kapalı bir kutu olan Aytun Çıray çok konuşulacak sohbetimizde 'İzmir'e nötr kalmayacağım' diyerek sanıyorum bir işaret fişeği ateşlemiş oldu…
ÇIRAY: Benim çocukluğumda annem çeşitli nedenlerle çok rahatsızlık geçirirdi. Gece geç saatlerde sancısı tuttuğu zaman - benim yaşım müsait olduğu için herhalde - doktorun evine beni gönderirlerdi. Doktorun kapısını çalmak kadar işkence bir hadise yoktur. Gecenin bir vaktinde, size iyi mi davranacak, kötü mü davranacak? Hele bir çocuk için doktorun ifade ettiklerini daha iyi takdir edersiniz. Neyse ki eve çağırdığımız hekim insan olarak da çok iyi biriydi. Herhalde tıp doktoru olmaya ondan özendim. Şikayet etmeden gelir, anneme bakar, teselli eder, ağrısı varsa ağrısını geçirirdi. Özellikle biraz önce canı yandığı için kıvranan birinin ağrısını geçirmesi bende doktorluğa karşı bir hayranlık duygusu geliştirdi. Bunun önemli etkisi var doktorluğu seçmemde.
ÜNUZ: Aile?
ÇIRAY: Babam Bayındır'da ticaretle uğraşırdı, annem ev hanımı. Biz üç erkek kardeşiz. Ben ortancayım. Ortanca olmak da zordur. Her yere yetişmek durumundadır.
TÜRK FİLMLERİNDEN ETKİLENDİM
ÜNUZ: Peki iç hastalıkları uzmanlığını seçmenizin nedeni neydi?
ÇIRAY: Stetoskopum boynumda asılı olsun istedim. Türk filmlerinde hasta sahiplerine iyi veya kötü haberi veren hekimlerin steteskobu öyledir. Stetoskobu boynunda olan, beyaz gömlekli, hastayla doğrudan ilgilenen bir hekim olmak istedim. İdealim olan dahiliyeyi seçtim. 1981'de mezun olduğumda ilk olarak Seferihisar'da hükümet tabipliği yaptım. Hayatımın en unutulmaz günlerini Seferihisar'da yaşadım. Orada şimdi rahmetli olan bir Bülbül amca vardı, ziraatçi Yılmaz Abi… Birlikte balığa giderdik. Türk filmlerinde görebileceğiniz türde koltuklarından samanlar çıkmış bir sağlık ocağı devraldım. Yöre halkıyla işbirliği yaparak yepyeni bir sağlık ocağı kurduk ve bir ambülans kazandırdık.
RİSK ALMAYI SEVERİM
ÜNUZ: Nasıl başardınız bunları, Türk filmlerindeki gibi mi?
ÇIRAY: (Gülüyor) Halka ilişkiler ve insan ilişkileri. Sağlık müdürlüğündeki yetkilileri ikna etmek için defalarca İzmir'e gittim geldim. Oradan sonra Ödemiş Devlet Hastanesi'ne gittim. Başhekimin istİfa etmesi üzerine hem halktan, hem de birlikte çalıştığım arkadaşlardan başhekimliği sen al isteği geldi. Doğrusu önce korktum, çünkü 32 yaşındaydım ve hastanenin en genç hekimiydim. Otorite kurabilir miyim diye düşündüm. Cesaret edip, görevi aldım. Risk almayı severim (gülüyor).
BEN HEP SİYASETİN İÇİNDE OLDUM
ÜNUZ: O dönem siyasetle temasınız var mı?
ÇIRAY: Ben hep siyasetin içinde oldum. Ben üniversite yıllarımda İzmir'de Adalet Partisi Gençlik Kolları'nda çalıştım. Yasaklar mücadelesinde zamanın İl Başkanı Sayın Serdaroğlu'nun kurduğu araştırma komisyonu üyesiydim. İşte o mücadele sırasında referanduma 'Hayır' oyu verecek bir seçmeni taşırken arabamın fotoğrafını çekmişler, az daha memuriyetten atılıyordum. Neyse ki cesur ve demokrat bir savcıya denk geldim de kurtuldum. Her zaman demokrasi mücadelesi içinde oldum ama meşru alanlarda yaptım hep. O yıllardan beri siyasetteyim. Bir mavi kitap çıkmıştır o zaman İzmir'den. Çünkü yasakların kalkması için verilecek oyun rengi maviydi. O mavi kitabın içindeki sağlık politikalarını ben yazmıştım.
SİYASET BULAŞICIDIR
ÜNUZ: Siyasete bu yakın ilginizin kaynağı neydi?
ÇIRAY: Ailemden kaynaklanıyor. Benim küçük dayım Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi'nde 35 yıl Bayındır ilçe başkanlığı yaptı. Bir dönem Bayındır Belediye Başkanı oldu. Bir diğer yakınım Akın Özdemir milletvekilliği ve 12 Eylül darbesi oluncaya kadar senatördü. Gençlik yıllarımızda ulaşım bu kadar kolay değildi. O zamanlar Bakanlar, ünlü milletvekilleri seçim kampanyası için ilçeye geldiklerinde bazen bir gece bizim evde kalmak zorunda kalırlardı. Hep dinlerdim onları, ilgimi çekerdi. Siyaset bulaşıcı bir şeydir, oradan bulaştı bana.
ÜNUZ: Öğrencilikte nasıl devam etti siyaset?
ÇIRAY: İlk siyasi başarımı üniversitede kazandım. 1981'de mezuniyet yılımızdı ve 1980 darbesi hükmünü sürdürüyordu. O şartlarda öğrenci temsilciliği seçimi yapılacaktı, üç kişi aday olduk. Ege Üniversitesi o döneme kadar 'radikal sol' görüşün hakim olduğu bir üniversite olarak bilinirdi. Öyle bir yerde AP Gençlik Kolları'ndan gelen biri öğrenci temsilcisi adayı oluyor. İlk aday olduğumda Dekan Bey bana 'Sen nereden çıktın, bu işlere karışma kazanamazsın' dedi. Sandık koydular ve sandıktan ben çıktım. 1981 yılında Tıp Fakültesi öğrenci temsilcisi seçildim. Ama sosyal demokrat arkadaşlarla işbirliği yaparak seçimi kazandım Favori ben değildim yani. (gülüyor…)
MAKUL İNSANLAR ÇOÐUNLUKTUR
ÜNUZ: Nasıl başardınız?
ÇIRAY: İnsan ilişkisiyle, makul davranarak. Makul insanlar daima çoğunluktadır. Yeter ki siz derdinizi iyi anlatın, yeter ki onlarla iyi iletişime geçin. Merkez sağ ve merkez sol daima anlaşmaya müsaittir. Çünkü ortak paydaları Atatürk ilkelerine ve cumhuriyete sadakattir.
ÜNUZ: O dönemde daha keskindi ama iki taraf da birbirine değil mi?
ÇIRAY: Darbeden sonra herkes durdu kendini dinledi. Birbirini öldürmeye çalışan ülkücülerle devrimciler hapishanede zaman içerisinde arkadaş oldular. Yaşar Okuyan'ın, Doğu Perinçek'in partisinden aday olacağını düşünebilir miydiniz? 12 Eylül sonrası durup düşünme, nefes alma dönemi oldu. Kendilerini sorguladılar.
CHP MİLETVEKİLİ OLMAYI DÜŞÜNEMEZDİM
ÜNUZ: Siz o gün düşünebilir miydiniz, 'Ben bir gün CHP milletvekili olacağım' diye…
ÇIRAY: Yani bundan 5 sene önce de düşünmezdim, düşünemezdim. Ben Cumhuriyet Halk Partisi'ni Sayın Baykal'ın Genel Başkan olduğu mahalli seçimlerden itibaren desteklemeye başlamıştım. Çünkü bizim desteklediğimiz siyasi gelenek baraj altı kalıp, siyasetten çekilince ülke çıkarları için Demokrat Parti'nin içinden doğduğu ana damar olan Cumhuriyet Halk Partisi'nden başka seçenek kalmamıştı.
ÜNUZ: Ana damardan kastınız…
ÇIRAY: Cumhuriyetin temelleri. Cumhuriyet ve rejim üç ana ayak üzerine kurulmuştur. Ulus devlet, laik devlet ve üniter devlet. Türkiye bunlardan vazgeçmemelidir. Bu temel felsefeler üzerinde yükselen devletin kuruluş aşamasında Atatürk'ün önderliğinde Celal Bayar, İsmet Paşa, Fevzi Çakmak, Menderes aynı siyasi parti altında Türkiye'ye omuz verdiler. Türkiye'nin böyle bir ihtiyacı olduğunu söylüyorum.
SOLUN EN SAÐINDAYIM
ÜNUZ: CHP'nin bir merkez parti olduğunu mu söylüyorsunuz?
ÇIRAY: CHP, sosyal demokrat bir merkez partidir. Bir gazeteci bana siyasi yelpazede konumuz nedir diye sormuştu. Ben de eskiden sağın en solundaydım, şimdi solun en sağındayım demiştim. Aslında bu iki nokta birbirine çok yakındır. CHP bir kitle partisidir ve bunların hepsini barındırmak onun ve ülkenin çıkarıdır.
KAFAYI REJİMLE BOZDULAR
ÜNUZ: Partiler üstü bir tavrı mı tarif ediyorsunuz?
ÇIRAY: Tabi ki… Böyle zamanlarda partiler üstü davranmak lazım. İnsanların kendisini aşması gereken zamanlar vardır. Bu benim teşhisim, Türkiye'nin böyle bir konjonktürden geçtiğini düşünüyorum. Tarih AKP'ye büyük bir şans verdi. Milletimiz onları çok güçlü bir şekilde iktidara getirdi. Aslında milletimiz seçimlere gittiği zaman niyeti AKP'yi iktidara getirmek değildi. Bir dönemi tasfiye etmeye sandığa gittiler, geriye bir tek AKP kalmıştı.
Bu büyük şansı değerlendiremediler. Eğer kafayı rejimle, Atatürk devrimleriyle ve zenginleşmekle bozacaklarına bu şansı üreten Türkiye için, gelişen Türkiye için kullansalardı ve Recep Tayyip Erdoğan birleştirici bir liderlik sergileyebilseydi Türkiye bugün önüne geçilemez bir güç haline gelmiş olacaktı. Bunu kullanmak yerine Cumhuriyet'in kurucu ruhuyla, kurucu ve kurtarıcılarıyla hesaplaşmaya kalktılar. Bir de Arınç'ın deyimiyle çok israf ettiler, çok!
ÜNUZ: Siyaseti bir kenara koyarsak bir tıp hekimi olarak bu işin psikolojisinde ne görüyorsunuz?
ÇIRAY: Bugün Türkiye'yi bir algı yanılsamasıyla Milli Görüş çekirdek kadrosu yönetiyor. Merkez sağ seçmen, Milli Görüş'ün çekirdek kadrosuna Adalet Partisi zannederek uzun zamandır oy verdi. Merkez sağ gibi algıladı. Doğrusu onlar da 'Milli Görüş gömleğini çıkardık' diyerek ve başka bir takım algı yaratma operasyonlarıyla milleti buna inandırdılar. Şimdi herkesin şunu fark etmesi lazım, bu memleketin makul çoğunluğuna sesleniyorum:
SİYASET NİYET OKUMA SANATIDIR
ÜNUZ: Siz bunu nasıl gördünüz. Çok mu iyi tanıyorsunuz onları?
ÇIRAY: Hayır, siyaset niyet okuma sanatıdır aynı zamanda. Tartışma programlarında niyet okumayın kardeşim filan diyorlar ya… Tam aksine, siyaset niyet okuma sanatıdır. Kökünü, kökenini bileceksin. Bir de hekim olmanın insan psikolojisini daha iyi anlama açısından avantajları vardır. Dolayısıyla 'ağaç yaşken eğilir' sözü boşuna söylenmemiştir. Kötü niyetliler bazen çok iyi gizlenirler, kendilerini çok frenlerler, eninde sonunda gerçek görüşleri bir yerlerden patlar. Ortaya çıkar.
SARAY DARBESİ
ÜNUZ: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başkanlık sistemindeki ısrarını neye bağlıyorsunuz?
ÇIRAY: Bu ısrarının politik nedenleri var, bir de psikiyatrik nedenleri var. Politik nedeni, psikiyatrik zemin üzerinden yükseliyor. Bunun ciddi şekilde psikiyatristler tarafından incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü sonuçta siyasetçinin de tutum ve davranışlarını, siyasetini insan doğası belirler. Bu hep göz ardı edilir. İnsan doğasını bilmeden siyaset yapamazsınız.
ANKARA'YA YÜKSEKTEN BAKMAK
ÜNUZ: 36 yaşında Müsteşar olarak Ankara maceranız başladı. Kaç yıldır Ankara'dasınız?
ÇIRAY: 93'ten bu yana Ankara ve İzmir'deyim. Eşim ve ben İzmir'den, memleketimizden hiç eksik olmadık.
ÜNUZ: Ankara'da olmak İzmir'den bakınca çok sıkıcı görünüyor bize. Sizce nasıl görünüyor?
ÇIRAY: İlk 2 yıl eşimle birlikte depresyona girdik. Anlayamadığımız şey şuydu, gidiyorsunuz gidiyorsunuz karşınıza deniz çıkmıyor. Çok kötü bir duygu. Bir de Ankaralılar'ın manzara sandığı şey, evlerin çatılarından ibaret. Ankara'ya yüksekten bakarsanız manzara görmüş oluyorsunuz.
ÜNUZ: Demek Ankara'da ondan herkes yüksekten bakmaya çalışıyor...
ÇIRAY: (Gülüyor) İzmir o kadar güzel konumlanmış bir şehir ki. Sadece İzmir değil, Çeşmesi, Foça'sı ... hepsi çok güzel. Yalnız Ankara'nın insanı bağlayan başka bir havası vardır. Entelektüel siyaset tartışmaları çok daha fazla olur. Başkent olmasının avantajıyla daha farklı faaliyetleri olur. İki farklı hayat, ben bundan memnunum. İzmir'de İzmirli gibi yaşıyorum. Ankara'da üst düzey bir bürokrat gibi yaşıyorum. 21. yüzyılın iletişim ve seyahat ruhuna uygun bir hayat daha zevkli diye düşünüyorum.
İZMİR YAVAŞ YAVAŞ SİRAYET EDER
ÜNUZ: İzmir'deki hayat nasıl?
ÇIRAY: İzmir'deki hayat, mutluluk getiren bir hayat. İzmir'de baş ağrılarınız geçer, uykularınızı sağlıklı uyursunuz. İnsanların rahatlığı size yavaş yavaş sirayet etmeye başlar. Aceleniz azalır. İzmir farklı bir yer. İzmir dünyada pek az bulunan bir yer. İzmirlilik ruhu denilen bir şey var, bu dünyanın hiçbir memleketinde yoktur. Gelirsiniz, üç ay beş ay sonra İzmirli olmaya başlarsınız ve kimse sizi reddetmez. Kimse nerede doğdunuz diye aklına getirmez, bunda denizin de etkisi var, Batı'ya en yakın olan il olmamızın da etkisi var. Balkan Türklerinin büyük etkisi var.
ÜNUZ: Hırslı bir insan mısınız?
ÇIRAY: Hırslıyım. Aklımla baskılanan bir hırsım var. Hep kontrol ederim. İstişare ederim. Önemli kararlar öncesinde başta eşim olmak üzere bir kaç güvendiğim dostum vardır, yüzde yüz istişare ederim. Hatta çok basit şeyleri bile danışırım. Bunun çok faydasını gördüm. En tehlikeli anlarım kibirli olduğum zamanlarımdır.
KİBİR ZEHRİ
ÜNUZ: Fark eder misiniz kibirli davrandığınızı?
ÇIRAY: Kısa dönemler oldu, fark ettim. Ama bedelleri de ağır olmuştur. Onun için gençlere, siyasete hevesli olan herkese tavsiyem hayatın her alanında kibir çok zehirli bir şey. İnsanın kararlarını allak bullak eder. Doğru karar veremezsin. Bence hastalıklı bir ruh halidir kibir.
ÇİLLER İLE ANLAŞAMADIK
ÜNUZ: Tansu Çiller döneminde Başbakan Danışmanlığı yaptınız...
ÇIRAY: Tansu Çiller döneminde müsteşardım. Ancak çok önemli konularda Başbakanlık Konutu'nda bulundum. Yarı siyasi bir müsteşardım. Danışmanlığa gerek yok, çağrıldığınız zaman gidersiniz. Mesela Doğru Yol Partisi'nin '95 seçim kampanyası' tartışmaları konutta yapılırken ben vardım. Başbakanlık Konutu'nda yaptık biz o tartışmaları. Ama siyaseten kendisiyle anlaşamadık.
TÜNEL KAZAR IŞIÐI BULURUM…
ÜNUZ: Hangi süreçte?
ÇIRAY: Özellikle 1995'ten sonra Refah-Yol koalisyonunda. Siyaset vefa ister. 28 Şubat döneminde direnen insanlardan biriyim ben. Tehdit edilen insanlardan biriyim bürokrat olmama rağmen. Bir gece İçişleri Konutu'nda Meral Akşener ile birlikte darbe olmasını bekleyenlerdenim. Bütün bu demokrasi mücadelelerini vermenize rağmen 1999'da hiçbir şey istemeden ön seçime giriyorsunuz, sizi İzmirliler 1. yapıyor. Ankara'da bir takın ayak oyunları ile siliniyorsunuz ve YSK'ya giden listede yoksunuz. Böyle durumlarda hiç ağlayıp itiraz etmem. Üstüme beton dökerlerse yan taraftan yeniden ışığa giden bir tünel kazmaya başlarım. Ama böyle haksızlıklar siyasete hevesli kaliteli insanları geriye ittiği için şikayetçi olurum.
ÜNUZ: O bir öç alma mıydı?
ÇIRAY: Yooo, siyaseti bilmemek, insan seçmeyi bilmemekti.
ÜNUZ: Riskli mi geldiniz acaba?
ÇIRAY: Olabilir, kullanılabilir değildim belki. Doğrusu hangi sebeple bilmiyorum ama temel görüş ayrılığım Refah-Yol Hükümeti'nden sonraki yönetimdir. Keşke haklı çıkmasaydım, sonuçta Doğru Yol diye bir parti kalmadı ortada.
ÜNUZ: Tansu Hanım'la görüşüyor musunuz?
ÇIRAY: Hayır. '99'dan bu yana hiç görüşmedik.
ANA DAMAR CHP
ÜNUZ: CHP'de olmayı yadırgıyor musunuz?
ÇIRAY: Hayır ne ben yadırgadım, ne de Cumhuriyet Halk Partililer yadırgadı. İçine girince çok daha iyi gördüm, aynı fikirleri savunuyorduk. Özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi...
ÜNUZ: Ortak payda meselesi mi ?
ÇIRAY: Bugün için hala bir merkez sağın olmaması bir eksiklik değildir, demiyorum. Ama siyaset mevcut gerçekler üzerinden yapılan bir eylem olduğu ve siyasetin gerçek amacı insanları mutluluğa ulaştırmak olduğu için bugün tek zemin Cumhuriyet Halk Partisi, ana damar. Sadece benim gelmiş olmam yetmez, benim gibi düşünen herkesi Cumhuriyet Halk Partisi'ne davet ediyorum. Türkiye bugünleri ancak muhalefetin en büyük partisi CHP'de birleşerek aşabilir. Bazen bazı CHP'li dostlardan 'Şu parti barajı aşamayacak acaba biz oy versek aşsın mı' diyenleri duyuyoruz. Her parti barajı aşmalı ama mecliste HDP sıralarına dönerek söyledim. 'Eğer samimiyseniz hükümetle görüşmelerinizi baraj indirilinceye kadar kesin,' dedim. Barajın düşmemesinden hem AKP, hem HDP besleniyor. AKP yüksek milletvekili çıkarıyor, HDP mağduriyet siyaseti üretiyor.
CHP, YARDIM SEVENLER PARTİSİ DEÐİLDİR
ÜNUZ: HDP bunu yapmadı ve matematiksel olarak...
ÇIRAY: Bugün bütün siyasi partilerin barajı geçmesini canı gönülden temenni ederiz. Ama başka partilere baraj aştırmak CHP'lilerin görevi değildir. Onu kendileri aşacaklar. CHP'lilerin görevi sandıkta altı oka mührü basmaktır. CHP, Yardım Sevenler Partisi değildir.
ÜNUZ: Siyasi rakipleriniz sizin tehlikeli biri olduğunuzu söylüyor. Ne diyorsunuz?
ÇIRAY: Tehlikeden ne anladıklarına bağlı. Türkiye'de bazen negatif sözcükler sizi övmek için de kullanılır. Mesela bizim bu kampanyada 'Sıfırlayın' diyeceğimiz gibi. Ama bu neyi sıfırlayacağınıza bağlı. Kötü manada söylediklerini sanmıyorum. Sadece siyasette değil, hayattaki mücadele anlayışımı şöyle çizdim. Bir hedef koyarım kendime, o hedefe doğru yürümeye başlarım. O hedefe doğru gitmek isteyen başkaları da vardır. Sizi engellemek için kimi zaman çelme takarlar, kimi zaman omuz atarlar. Onları görmezden geleceksiniz. Kalkıp yeniden yürümeniz lazım, yoksa vakit kaybedersiniz.
CANIMI YAKARLARSA...
ÜNUZ: Siz hep fair play mi oynuyorsunuz yani?
ÇIRAY: Ben başkalarını yok etmek üzere mücadele etmem, kendimi var etmek için mücadele ederim.
ÜNUZ: Canınızı yakarlarsa?
ÇIRAY: Sonuçta ben de insanım, canımı yakarlarsa zaman zaman kontrolden çıkabilirim. Ama bu kontrolden çıkış, duygularımı ortaya koyacak şekilde olmaz. Onu diplomatik şekilde hallederim.
ÜNUZ: İşte o zaman 'Tehlikeli' bulunuyorsunuz galiba ...
ÇIRAY: Tehlikeli bulmalarının sebebi siyaseti şeffaf yapmamdan olabilir. Şeffaflık kadar siyasette güçlü bir iş yoktur. Perde arkasında siyaset yapmaya alışmış olanlar şeffaf siyaset karşısında ne yapacaklarını şaşırıyorlar, tavşanın ışığı görmesi gibi...
GÖRÜNMEZ ADAM OLABİLİRİM
ÜNUZ: Belki yer yer Görünmez Adam gibi misiniz acaba?
ÇIRAY: Zaman zaman olabilir, evet. İhtiyaç halinde 'Görünmez Adam' olabilirim (Kahkahalar). Siyasette sinirlerinizi çok iyi kontrol etmeniz gerekir. Siyaset aynı zamanda bir sinir savaşıdır.
ÜNUZ: Ne zaman çok çok sinirlenirsiniz?
ÇIRAY: Çok sevdiğim, iyi davrandığım halde birinin eğer arkadan bir şey yaptığını duyarsam hem çok kırılıyorum, hem çok sinirleniyorum. Bu hoşuma gitmiyor doğrusu.
ÜNUZ: Siler misiniz?
ÇIRAY: Zihnimde silerim ama çoğu zaman dışarı yansıtmam. Sadece uzaklaşırım, ama o kişi anlamaz. Zaman zaman 'Görünmez Adam' olurum yani (gülüyor).
HERKES TRAFO NÖBETİNE
ÜNUZ: Türkiye'de ve dünyada siyasette örnek aldığınız, çok beğendiğiniz kimler var?
ÇIRAY: Türkiye'de İsmet İnönü ve Demirel. Biri dış, diğeri iç politika dehasıdır. Dışarıda Bill Clinton. Bu zamanda dünya siyasetini eşzamanlı iyi takip etmezseniz Türkiye'de ne olacağını ve ne olduğunu anlamazsınız. Türkiye'de ne olacağını anlamak için iki şeyi takip edeceksiniz. Dış dünyayı ve yandaş gazeteleri (gülüyor). Yandaş gazeteler erken sinyaller verip sağ olsunlar beni uyarıyorlar.
ÜNUZ: Seçimlere çok kısa bir zaman kaldı, trafoya yine kedi girer mi?
ÇIRAY: Kedi trafoya girer mi, girmez mi onu bilmiyorum. Ama trafonun önünde bekleyip kediyi sokmamak hepimizin görevi, tüm yurttaşların görevi. Sandıklara, oyumuza iyi sahip çıkmalıyız. Her yurttaş oyunu namus bilerek kendini sandıkta görevli bilmeli. Bu şans sadece 4 yılda bir geliyor. Çocuklarınız için, geleceğiniz için oy veriyorsunuz. Geleceğinizin geleceğini karartmayın diyorum.
ÜNUZ: CHP'nin oy oranını nasıl görüyorsunuz?
ÇIRAY: Şu an için yüzde 30'lar görüyorum. Bundan sonraki süreçte de vaatlerimiz ve kampanya ile birlikte oylarımızın yüzde 35 bandını geçeceğiz ve iktidar olacağız. Biz bir hata yapmazsak...
KILIÇDAROÐLU'NA MÜTEŞEKKİRİM
ÜNUZ: CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile yakın dostluğunuz rakiplerinize göre size bir avantaj sağlıyor mu?
ÇIRAY: Kemal Bey'in benden çok daha yakın dostları vardı ama hiçbiri milletvekili olamadı. Eğer bana güveniyorsa bu bana bir avantaj sağlar, şereflendirir. Ama beni sadece dostu olduğum için değil siyaset yapış tarzımdan, çalışmalarımdan memnun olduğu ve devlet yönetim tecrübem nedeni ile tercih etmiş olabilir. Doğrusu ben kendisine müteşekkirim. Böyle düşünmemiş olsaydı, şu anda tekrar milletvekili adayı olmuş olmazdım.
ÜNUZ: Kontenjan olmak ya da olmamak desem...
ÇIRAY: Sayın Genel Başkan sadece beni değil diğer bazı insanları riske etmek istememiş olabilir. Cumhuriyet Halk Partisi iktidara geleceği iddiasıyla siyaset yapan bir parti. Böyle bir konjonktürde iki türlü insanı taşımış olabilir. Bir siyasete kazandırmak istediği ve önseçimi kazanma ihtimali olmayanları, bir de yukarıya yarasız beresiz taşıyarak riske etmek istemediklerini.
SERTEL OLAYI TRAVMADIR
ÜNUZ: Önseçimde üçüncü çıkan ve 2. Bölge'de sizden sonra 6. sıra adayı olan Atilla Sertel'in adaylığının yapılan başvuru üzerine YSK tarafından düşürülmesiyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
ÇIRAY: Travmatik bir olaydır.Oyla gelen oyla gitmeli. Medeni ve meşru bir yarışla önseçimde başarılı olan değerli dostum Atilla Sertel'in başına gelen demokratik gelenekler açısından hiç de doğru olmamıştır. Zaten bunu yapanlar hakkında Sayın Kılıçdaroğlu da gereğini yaptı. Böyle durumlarda teselli sözcükleri zor bulunuyor olayın muhatabına.
İZMİR'E NÖTR KALMAYACAÐIM
ÜNUZ: Önümüzdeki süreçte İzmir'de yerel dinamiklerde daha aktif olacağınızı ve yerele daha çok önem vereceğinizi söylüyorsunuz...
ÇIRAY: Bu eleştiriyi aldığım için söylüyorum, özellikle de haklı olarak basın mensuplarından. Bir dengenin oluşturulması gerektiğini hissettim. Tamam seçildiğimizde Türkiye milletvekili oluyoruz ama sonuçta İzmir milletvekiliyim. Bunun bilincindeyim. İzmirlilerin çıkarları için İzmir'e nötr kalmayacağım. İzmir'in top yekun bir kalkınma hamlesine, heyecana ihtiyacı var. Başta STK'lar olmak üzere her alanda yeni insanların önünü açmaya ihtiyaç var. Bir zaman sonra insanlarda metal yorgunluğu oluşuyor çünkü işi o noktaya getirmeden bayrağı arkadan gelen yeni yetişmiş gençlere vermek lazım. Siyasetçiye 'Gençlerin önünü açın' diyen bazı yöneticiler, deniz kenarlarından denize demir atmamalılar.