Hanzade Ünuz, dünyadaki 40 değerli taş kesim ustasından biri olan Gülay Atıcı Ertan ile son derece çarpıcı olan hayat hikayesini konuştu.

Taşı sıksa suyunu çıkarır denir ya…

Gülay Atıcı Ertan da benzer şekilde…

Taşı kesip, dünya birincisi oldu.

Değerli Taş Oscar'ını kazandı.

Amerikan Taş Kesimciler Birliği onaylı…

Dünyadaki 40 değerli taş kesim ustasından (Master) biri…

Muhteşem bir öyküsü var.

Gülay Atıcı Ertan, Erzurumlu son derece sakin bir ailenin gayet sıra dışı kızı.

Kendi gayretiyle İngilizce öğrendi.

Savaş muhabiri olmak,

Dostoyevski'yi orijinal baskısından okumak amacıyla,

Selçuk Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi.

Ardından evlenip, İzmir'e taşındı ve iki çocuk annesi oldu.

2002 yılında kendi halinde ev hanımlığı yaparken doğal taşlara ilgi duyup, merak etti.

İnternetten doğal değerli taş nedir diye incelemeye başladı.

Sonra eve taş kesim makinası aldı…

Okuyarak, deneye yanıla taş kesimini öğrendi.

Nasıl bir azim, zeka, beceri ve inat ise…

Öyle bir noktaya taşıdı ki bu girişimini…

12 milimetrelik bir değerli taşı keserek üzerinde 438 yüzey oluşturmayı başardı.

Amerikan Taş Kesimciler Birliği'nin verdiği Değerli Taş Oscar'ı sayılan ödüllerde,

Dünya altıncılığı (2007), birinciliği (2008) ve üçüncülüğünü (2012) kazandı.

Gülay Atıcı Ertan dünyanın ödüllendirdiği ama ülkesinde yetkililere sesini duyuramayan bir sanatkar.

Kazandığı dünya birinciliğinde ödül törenine katılma imkanı bulamadığı için aldığı madalyalar evine kargoyla gönderildi.

Evet, burası Türkiye…

Taşı sıksan da, kessen de sağır sultanlar sesini duymayabiliyor…

Gülay Atıcı Ertan Kemeraltı'nda Kızlarağası Hanı'ndaki küçük atölyesinde uluslararası ödülleriyle çalışmaya devam ederken,

'Sesimi duyan var mı…' diye soruyor.

AYKIRI BİR TİPTİM

Öyle hanım hanımcık bir kız değildim. Erzurum'da büyüdüm ve lise yıllarımda okul için biraz aykırı bir tiptim. Süslü püslü de değildim. Başkaldıran bir ruh halim vardı, kıyafetlerim hep farklıydı. Saçlarımı kazıtıp arkadan küçük bir kuyruk bırakırdım. Öğretmen kesilecek derdi, kesmezdim. O çevre için farklıydım. Taşra okullarında branş öğretmenleri derse düzenli gelmez, ben de kendi kendime İngilizce öğrendim. Aslında ben savaş muhabiri olmak istiyordum. O nedenle fazla bilinmeyen bir dili, Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü seçtim. O zaman Körfez Savaşı vardı. İran - Irak savaşını televizyonda canlı izliyorduk, bana da çok heyecanlı geliyordu. Bombaların içine girmek… Böyle bir hayat belki hoş olabilir diye düşündüm.

DOSTOYEVSKİ'Yİ RUSÇA OKUMAK

Biz beş kardeşi, ben ortancayım, kardeşlerim bana göre daha dingin insanlardır. Babam memur, annem ev hanımıydı. Klasikleri Rusça okuyup, adam gerçekten ne yazmış diye anlama niyetim vardı, Dostoyevski'yi ana dilinde okumak istemiştim. Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde okudum ama Rusça eğitimimiz yeterli olmadı. Tabii her şey sizin planladığınız gibi yürümüyor, bir şekilde yönünüzü değiştirmeniz gerekiyor. O nedenle kendimi savaş muhabirliğinden geri çektim (gülüyor). Okuldan sonra bir süre Alanya'da turizm alanında çalıştım. Sonra da evlendim ve İzmir'e taşındım. Evlendiğimde iş bulamadım ve hobi olarak değerli taşlarla ilgilenmeye başladım.

KİLOM KADAR PIRLANTA İSTEDİM

Her kadının taşa karşı bir ilgisi vardır. Kocam bana evlenme teklif ettiğinde kilom kadar pırlanta alırsan evlenirim demiştim. Evet alırım dedi ama hala tamamlayamadı pırlantaları, ben 55 kiloydum o zaman (gülüyor), pırlantalar bir karatta kaldı. Sonra bunun hıncını almak için değerli taşlara yöneldim. Ben hangi taşı takabilirim, bana hangisi uygun diye incelemeye başladım. Kuyumcuları geziyordum, gördüm ki değerli taş konusunda çok az bilgi var. Taşlar nasıl form alıyor diye merak ettim. 2000 yılında konuyla ilgilenmeye başladım. 2002'de kesme makinemi aldım. Evde bilgisayar başında saatlerce oturup, değerli taş nedir diye okudum, araştırdım. Değerli taşlar mücevhere nasıl dönüşüyor diye yabancı kaynakları inceledim.

DEÐERLİ TAŞ NEDİR?

Değerli taş, sertlik derecelerine göre mücevher konumunda kullanılan taşlara deniyor. Sertlik dereceleri 10'a kadardır, en sert değerli taş ise 10 derece ile elmastır. Elmas, safir, turmalin, kuvars diye gider… Taş milyarlarca yılda oluşuyor. Basınç ve ısı farklılıkları var. Mesela kuvars bizim ülkemizde değerli taş zannedilmez. Oysa bir taşa değerli sıfatını kazandıran nadirliği olduğu kadar, 4 C kuralı da vardır. Clarity (berraklık), Cut (kesim), Colour (renk), Carat (karat). Bir taş ne kadar berraksa ve kesimi özelse değeri de o kadar artar. Örneğin bir karatlık bir zümrüdü sıradan şekilde işlerseniz, çok özel işlediğiniz bir karatlık kuvars çok daha pahalı hale gelir. Karat gramın beşte birine denir, yani 1 karat 0.2 gramdır. Karat aslında büyüklük değil, ağırlık birimidir.

MEETPOİNT TEKNİÐİ KULLANIYORUM

Fasetron marka kesim makinası aldım bu makineler bizde kullanılmıyor, Türkiye'de bu kadar profesyonelleri yok. Bizde daha çok kabaşon kesim var, kubbe tarzı şekil veriliyor, yüzey yok. Faset kesenler de kabaşon makinalarında kabataslak üç dört kesimli yüzey yapıyorlardı ben ilk başladığımda. İnternette okuduklarımı evde kendi kendime uyarlamaya başladım. Epeyce zor oldu aslında, bir deseni okumak bile açı bilgisi, matematik bilgisi gerektiriyor. Zaten Türkiye'de meetpoint tekniğini şu anda sadece ben kullanıyorum. Meetpoint teknik, her bir yüzeyin nokta olarak birbiriyle kavuşması esasına dayalıdır. Lupla incelediğinizde taşın her bir yüzeyinin birbiriyle bağlantılı olduğunu görmeniz gerekir.

BİRİLERİ FARK ETSİN İSTEDİM

Taş kesim sektörü aslında babadan oğula geçen bir iş. Ama benim ne ailemde böyle bir geçmiş var, ne de ülkemizde yaygın bu iş. Amerikan Taş Kesimciler Birliği'nin düzenlediği yarışma başta benim hayal bile edemeyeceğim bir şeydi. Yaptığım işleri birileri görsün istedim. Bu işi Türkiye'de yapıyordum, iyi yapıyordum ama kimse sesimi duymuyordu. Doğru yapabilmiş miyim diye kendime ispat etmek istedim. İlk olarak 2007 yılında Novice (çırak) kategorisinde katıldım ve dünya altıncısı oldum. 2008'de aynı yarışmanın Pre Masters (kalfa) kategorisinde dünya birincisi oldum. Amerikan Taş Kesimciler Birliği'nin yayınladığı dergide hakkımda bir makale yayınlandı. Bu yarışmada derece almak bir prestij meselesi, değerli taş Oscar'ı gibi bir şey. Ben belki de dünyada kitaptan okuyarak kendi başına taş kesmeyi öğrenen tek kişiyim. Şimdi geldiğim noktada kişiye özel, doğal taştan şekillendirdiğim ünik mücevherler tasarlıyorum.

SANAT DEÐİL DEDİLER, DÜNYA BİRİNCİSİ OLDUM

Amacım birinci olmak değildi. Ben bu işi yapabiliyorum diye birileri beni duysun, görsün istiyordum. Artık Türk mücevher tarihinde bir yerim var dedim. Kültür Bakanlığı'na dünya birinciliğimi haberdar etmek için bir yazı yazmıştım, sadece bir tebrik mesajı gönderdiler. Dünyada bu taş piyasasında hemen herkes beni tanıyor. Yurtdışında değerli taşla işi olan çok kişi benimle ilgili bilgi sahibi. Türkiye'yi bu konuda uluslararası alanda temsil eden tek kişiyim. Bu sertifika ve madalyaları kazanan ilk ve tek Türk'üm. Ama yurtdışında tanındığım kadar ülkemde tanınmadığım aşikar (gülüyor). Kültür Bakanlığı'nın desteklediği uluslararası fuarlara katılmak için gerekli belgeyi almak için İzmir İl Kültür Müdürlüğü'ne başvurdum. Dosyam incelenip bunun bir sanat olmadığı belirtilerek reddedildi. Oysa aynı belge bakır işçiliği, halı dokumacılığı, oltu taşı işçiliğine veriliyor.

5 BİN 256 KEZ KONTROL EDİYORUM

2012'de aynı yarışmanın Master (usta) kategorisinde dünya üçüncüsü oldum. 12 milimetrelik bir taş ve 73 yüzey var. Bu ölçüler yarışmanın kuralıydı zaten. Ama bu 73 yüzeyin sağındaki solundaki, altındaki ve üstündekiyle kavuşması gerekiyor. 73 yüzeyin kavuştuğunu kontrol etmek için çarpı 6 derseniz, bu 12 milimetrelik taşta toplam 438 kez yüzey oluşturuyorsunuz. Deseni bir kerede tamamlayamadığınız için en az üç kere geçmeniz gerekiyor. Çarpı 3 dediğinizde aynı noktayı 1314 kere kontrol etmeniz gerekiyor. Tabii tek nokta kontrol etmiyorsunuz. Aynı noktayı dört kez kontrol ettiğiniz için ben bu taşı 5 bin 256 kez lopla bakmış oluyorum. Dünyada da bunu kesebilecek az sayıda usta var ve ben artık öyle bir ustayım. Ben bu taş için 6 ay uğraştım. Her taşın kritik bir açısı vardır. Maksimum ışığı elde etmek için bu kritik açıda kesmek zorundasınız.

KÜLTÜR BAKANLIÐI SAHİP ÇIKSA…

Ben mücevhere düşkün değilimdir, feminen bir yapım yok. Benim temel amacım dönüştürmek, ben ondan haz alıyorum. Yaptığın bir eseri başka birinde görmek daha güzel. Bu işi belki de dünyada para kazanmayarak yapan tek kişiyim (gülüyor) ve hala inatla sürdürüyorum. Amerika'dan iş teklifi aldım ama ben Türkiye'de değerli taş kesimi ile ilgili bir alan yaratmak, uluslararası yarışma düzenlemek istiyorum. Kendi taşımızı işleyip, ülkemizde yeni bir sektör oluşturarak dünyaya açılabiliriz. Aldığım madalyalar için törenlere katılamadım, sertifikalar posta ile gönderildi. Şimdi ben grand master kategoride yarışmaya hak kazandım. Grand Master'da (Büyük Usta) dünya birincisi olmak da Türkiye'de kimsenin tınladığı bir şey olmayabilir. Kimse duymasa da, benim madalyalarım var ve ülkemizi temsil ediyorum. Kimse kabul etmese de benim artık dünyada bir sıfatım var. Ben Türkiye'yi temsil için bu yarışmaya da katılacağım. Kültür Bakanlığı'nın sahip çıkması daha güzel olmaz mı?

2014 yılında EBSO'nun ev sahipliğiyle 'Doğadan Mücevhere Dönüşüm' adlı ülkedeki ham taşın dönüştürüldüğü ilk ve tek mücevher sergisini yaptım. Bu sergide taşın ham halini, fasetlenmiş ve mücevhere dönüşmüş hali olarak sergiledim. Değerli bir taşın mücevhere dönüşme öyküsü olarak düşünebilirsiniz sergimi. Zaman zaman faset kesim seminerleri veriyorum. Geçtiğimiz yıl Pera Palas Otelin'de verdiğim bir seminerde bir okula değerli taş kesim makinaları alınabilmesi için bir taşımı bağışladım, açık arttırma ile satıldı. Yine sosyal sorumluluk projelerinden birinde Tanzanya'da bölge halkının temiz suya erişimi için Aydın'dan çıkan bir kuatrz taşı keserek bağış yaptım, Amerika'da yapılan açık arttırmada satıldı.

DUVAR ARKASINDAKİ DAHİLER


En son İZFAŞ'ın konuğu olarak MARBLE 2018 fuarına katıldım. Dört gün boyunca faset kesim workshop'u gerçekleştirdim. Bu işin sektöre dönüşebilmesi için tanınması gerekiyor, ben de elimden geldiği kadar yeni başlayanlara yardım ediyorum. İnsan bir şeyler değiştirmek istediği takdirde yer ve mekanın çok fazla önemi olduğuna inanmıyorum. Hele ki bu çağda bilgiye erişim bu kadar kolayken. Genç yetenekler lise çağlarında iyi değerlendirilirse, yetkin öğretmenlere sahip olursa belki çok daha erken bir şeylere kanalize edilebilir. Bu ülkede çok fazla insan yitiriyoruz. Einstein'ın bir sözü var: 'Dört duvar arasındaki bir dahi ile geri zekalı arasında hiçbir fark yoktur' diye. Belki ülkemizde henüz keşfedilmemiş çok sayıda dahi var ama bizim dört duvar arasındaki o dahilerden haberimiz bile yok.