Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, operasyon sonrası verdiği ilk röportajla herşeyi Gönül Soyoğul'a anlattı. İşte olay röportaj...

BAŞLARKEN…
17 gün önce… Haftaya/güne, müthiş bir haberle başlamıştık.
Büyükşehir Belediyesi'ne, belediyeye bağlı birimlere ve belediye ile iş yapan bazı şirketlere; toplam 700 polisle bir operasyon başlatılmıştı.
O süreçte, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'nu kah belediye önüne ona destek vermek üzere gelen kalabalığa seslenirken izledim ben de sizler gibi… Kah televizyon ekranlarında…
Dik durmaya çalışırken yüzüne yansıyan o üzüntüye, o şok haline; operasyonun ilk günü belediye önünde toplananlara seslenirken bütün bedenini/sesini kuşatmış duygusallığına… Tanık oldum.
Hem ondaki duygusallığı, hem de kendimdeki gazetecilikten çok insani yanın ağır bastığını hissedince… Röportaj için kendime zaman tanıdım. Bu ağır havanın biraz dağılmasını, konunun biraz demlenmesini bekledim.
Taa ki, Başkan Aziz kocaoğlu'nun 'Paris'e gitmeme kararı' Hürriyet'e yansıyana kadar…
'Paris'e gitmeyeceğim' açıklamasını, haksızlığa bir isyan, bir çığlık olarak okudum çünkü. Ve Başkan'ın konuşmaya hazır olduğunu hissettim.
O gün randevu istedim, ertesi gün öğle saatlerinde Başkan'ın makam odasındaydım. Hani 'böcek'lerle izlenen/dinlenen o büyük odada…
1.5 saat… Neler anlatmadı ki? Neler söylemedi ki?
Böcekler kaydetti zaten, siz de öğrenin haydi…


GÖNÜL SOYOÐUL: Operasyonu ilk nasıl öğrendiniz… Nasıl bir telefon geldi?
AZİZ KOCAOÐLU: Sabahleyin burada işim vardı. Saat 8'e 10 kala evden çıktım. Evde hazırlığımı yapıp çıkmaya hazırlanıyordum. Sekreter arkadaş aramış, onun üzerine geri döndüm. Bir şey var mı diye… Böyle böyle dediler. İzulaş'a emniyetten gelmişler, evraklara el koymak istiyorlarmış. Ben de İzulaş'a gideyim diye yola çıktım. Sonra bir belediyeye uğrayayım dedim. Belediyeye geldiğimde kapıda, içeride 30-40 tane, belki 50 tane polis ile karşılaştım. Bu şekilde haberimiz oldu. Sonra işte nerede olduklarını öğrendik.

SOYOÐUL: O anda, ilk duyduğunuzda ne hissettiniz? Boyutunun bu kadar büyük olduğunu tahmin etmiş miydiniz?

KOCAOÐLU:
Valla ben hiç beklemiyordum. Aslında boyutunu da beklemiyordum, kendisini de beklemiyordum. Çünkü biz, operasyon yapılacak bir iş yapmadığımıza inanıyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde operasyonluk bir iş olmadığına inanıyoruz. Hala da ona inanıyoruz. Ondan da en ufak bir kuşkumuz yok. Doğrusu ben algılayamadım, tek kelime ile söylemek gerekirse; algılayamadım. (susuyor) Tamam geldin kardeşim. Vermediğimiz evrak yok. Evrak gizlersin, bilmem ne olur, bir şey duyarsın… Sonuçta, elimizde sorgulardan sorgu tutanakları var. Delillerle ilgili kısıtlama kararı var, biliyorsunuz. Basına sızan haberlerden ne olduğunu anlamaya çalışıyoruz. Suç iddialarını da basından ve tutanaklardan öğrenmeye çalışıyoruz.

SOYOÐUL: Operasyonun yapıldığı gün, o süreçte bir kaos yaşandı. Bizler de basın olarak sağlıklı bilgi alamadık, bir açıklama yapan olmadı. Ama net olarak şunu gördük. Daha neyle suçlandıkları tümüyle karanlıktayken, size destek yağdığını gördük.

KOCAOÐLU:
Duyan avukatlar aradı, arkadaşlar aradı, geldiler sağ olsunlar. Buraya insanlar toplandı.

SOYOÐUL: Büyükşehir'in önünde kalabalık toplandığı haberini alır almaz, biz de geldik gazeteci olarak. O kalabalığın taşıma kalabalık olmadığını, insanların cansiparane sizin lehinize slogan attıklarına şahit oldum.

KOCAOÐLU:
Yok canım neyi taşıyacağız. Koyun can derdinde, kasap et derdinde…



SOYOÐUL: Sizin adınıza bir takım insanlar bunu yapabilirlerdi… Ama değildi. O gün orada bekleyen, alkışlayan insanlara bir konuşma yaptınız. Çok heyecanlı ve duygusaldınız.

KOCAOÐLU:
Tabii, ister istemez… Biz yaşam boyunca izzet-i nefsimiz için, namusumuz için yaşamışız. Bu görevi de öyle yapıyoruz. Bu belediye başkanlığı, bizim izzet-i nefsimizi rencide edecekse, namusumuza bir şey gelecekse, bu işi yapmayız. Yapmayız yani. Belediye Başkanlığı yapacağız diye bir ayet yok. Biz bunu birçok zorlukları aşarak her bakımdan özveride bulunarak yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. Orada tabii vatandaşların toplanması, coşkulu bir kalabalığın, içten gelen bir kalabalığın toplanması, insanı motive ediyor. Tabii ki duygusal anlar yaşıyorsunuz. İnsanız biz. Birçok konuda bilimsel verilere dayanarak, elimizdeki verilerle karar veriyoruz ama en sonunda öyle konular oluyor ki, bıçağın sırtında bir kararda da duygularınızla, hislerinizle hareket ediyorsunuz. Yani insandan duyguyu çıkarttığınızda ne kalacak, merak ediyorum…(gülümsüyor)

SOYOÐUL: Güzel soru. Bu sorunuza soruyla karşılık vereyim o zaman. Paris kararınız da böyle duyguyla verilmiş bir karar mıydı?.

KOCAOÐLU:
Hayır, Paris kararını ben genişlemesine düşünerek karar verdim.

SOYOÐUL: Enine boyuna irdelediniz mi?

KOCAOÐLU:
Tabii tabii…

SOYOÐUL:Bu konuda bazı isimlerle görüşmeden, fikir alışverişinde bulunmadan, tek başınıza mı karar verdiniz?

KOCAOÐLU:
Kimseyle görüşmedim. Tamamen kendi kararım. Zaten görüşecek bir şey de yok.

SOYOÐUL: Bu önemli bir karardı, yani insan güvendiği kişilere danışmalı diye düşünürüm. Doğaldır yani…

KOCAOÐLU:
Hayır kimseyle görüşmedim. Şimdi ben tabii ki EXPO'yu bu kentte herkesten fazla istiyorum. Ve bunu politik bir mülahazayla da istemiyorum. EXPO'nun bu kenti, hizmet sektöründe ve turizm sektöründe kalkındıracağına inanıyorum. Bir sıçrama getireceğine inandığım için, bu kentin altyapıları tamamlanacağı için istiyorum. Ve ben bu kenti kalkındırmak istiyorum. Vizyonumu böyle belirlemişim. Bunu istememem, buraya gitmemem, bilmem ne yapmamam söz konusu değil. Gitsek gerçekten iyi olurdu. Ama şöyle bir karar verdim. Belediyesine operasyon yapılan belediye başkanının Paris'e belediye başkanı olarak gitmesi ne getirir, gitmemesi ne götürür?

SOYOÐUL: Bu soruyu kendinize sordunuz ve ne cevap aldınız?

KOCAOÐLU:
Gitmemin doğru olmayacağına, burada kalmamın doğru olacağına karar verdim. Ve çok olağan dışı haller dışında, arkadaşlarım çıkıncaya kadar da İzmir'i terk etmeyeceğim. Yani sadece Paris maris değil, İzmir'i terk etmeyeceğim. Burada kalacağım. (çok kararlı ve biraz da asabi vurguluyor bu sözcükleri…)

SOYOÐUL: Ya İstanbul'a, Ankara'ya? Oralara da mı gitmeyeceksiniz?
KOCAOÐLU: Zorunlu haller dışında gitmeyeceğim. Evet.

SOYOÐUL: Bunun bir protesto olmadığını söylediniz. Ama sanki bir protesto varmış gibi…

KOCAOÐLU:
Hayır. Protesto yok.

SOYOÐUL: Ne peki bu… Tam olarak açın..

KOCAOÐLU:
Bu şu. Belediyene sahip çıkmak, kentine sahip çıkmak, şu anda tutuklu bulunan arkadaşlarına sahip çıkmak. Bu tavır, bu tavırdır… Kente sahip çıkıyorsun, hemşerilerine sahip çıkıyorsun, hizmet götüren belediyene sahip çıkıyorsun. Ve şu anda tutuklu bulunan arkadaşlarına sahip çıkıyorsun. Bu belediyede, bu belediyenin insanı, gerçekten bürokrasisi, çok hassas insanlardan oluşuyor. Ben onları motive etmek, sürekli yanlarında olmak durumundayım. Ben 6 aydır, bu iş oluncaya kadar 6 aydır, üzerimde bir yorgunluk, bir halsizlik vardı. Mesaiye geç geliyordum; geç dediğim bir saat, bir buçuk saat geç geliyordum, eğer bir iş yoksa. Ama şimdi, eski ilk başladığım günlerdeki gibi, mesaiye çok erken başlıyorum.

SOYOÐUL: Hırslandınız o zaman?

KOCAOÐLU:
Hırslanmadım. Burada olmak durumundayım. Yani personelimin sabahleyin benim arabamı gördüğü zaman motive olduğuna inanıyorum. Yahut beni gördüğü zaman… Ben ne kadar erken gelirsem, ne kadar geç gidersem personel de o kadar sorumluluk duyuyor. Zaten benim personelim sorumluluk duyuyor. O kadar şevkle çalışıyorlar.

SOYOÐUL: AKP İzmir İl Başkanı Ömer Cihat Akay, bugün basın toplantısında 'Paris'e gitmemesi kendisi açısından da İzmir açısından da bir kayıp' dedi… Sizi sevdiğini de ekleyerek…

KOCAOÐLU:
Efendim, konuya çok cepheden bakılabilir. Düz mantıkla baktığınızda, evet Kocaoğlu oraya gitmesi gerekir diyebilirsiniz. 'İzmir'deki yerel işle uluslararası işi karıştırmamalı' söylemi doğru olabilir. Bu bir bakış açısından. Ama benim penceremden baktığın zaman, operasyon geçirmiş bir belediye başkanı Paris'te olacaktır. Bir de öyle bakmak gerekir. O pencereden bakmak gerekir. Belediyesinde operasyon geçirmiş, şirketler koordinatörü alınmış, genel sekreteri, birinci adamı, başkana bağlı tek kişi alınmış, tutuklanmış. Siz neyle gideceksiniz? Nasıl bir psikolojiyle gideceksiniz de kente yararlı olacaksınız?

SOYOÐUL: Hani bundan eminsiniz ama… Bazen atılan çamurdan kirlenmiş gibi hissedebilir insan kendini…

KOCAOÐLU:
Hayır, hayır!!! Hayır efendim, olur mu öyle şey ya!

SOYOÐUL: Sinirlenmeyin… Sonuçta insani bir duygudur bu diye söylüyorum.

KOCAOÐLU:
Sinirlenmiyorum. Olur mu öyle şey! Biz hem arkadaşlarımızdan hem de kendimizden eminiz. Biz yaptığımız işi biliyoruz. Biz bunların hepsinin cevabını verdik. (Basın Danışmanı Reşat Yörük söze girip, Başkan'ın Altındağ'da yaptığı konuşmayı hatırlatıyor. Bunun üzerine Başkan, orada sorulan soruya verdiği yanıtı tekrar ediyor.) Çamur atılan bazı adamın çamur alnına yapışır, yüzüne/gözüne/ kafasına yapışır. Bazı adamın da kafasına değil; çamuru atan adamın kafasına yapışır.

SOYOÐUL: Bunu, gitmeyişinizi Paris'e nasıl izah edecekler
?

KOCAOÐLU:
Böyle bir şey yok…

SOYOÐUL: Sormazlar mı?

KOCAOÐLU:
Sormazlar efendim. Niye sorsunlar? Niye sorsunlar?

SOYOÐUL: EXPO'da patronaj belediye değil mi? Niye sormasınlar?

KOCAOÐLU:
Efendim, bakın UNIVERSIAD geçti. Dünya tarihinin en başarılı UNIVERSIAD'ını yaptık.. EXPO 2015'te hep beraber koşturduk. Bizim buradaki çabalarımız, duruşumuz ve kente ne istediğimiz, ne yaptığımız belli. Ne yapmak istediğimiz belli. Taa planlamasından itibaren… Belediye başkanı tek aşamalı düşünemez. Düşünürse kent de kaybeder, belediye de kaybeder, hemşerilerimiz de kaybeder. Biz, EXPO 2015 sürecinde de 'zayıf noktamız İnciraltı'nın planlanmasıdır' dedik. EXPO'yu kaybettik geldik, ilk açıklamamızda da 'İnciraltı planlamazsa 2020'ye aday olmak doğru değil' dedik. 2020'ye aday olmak istiyoruz ama aday olmadan önce İnciraltı'nın planlanma probleminin halledilmesi gerekiyor dedik. Biz iki üç aşama sonrasını görebilirsek zaten belediye başkanı oluyoruz. Yoksa, ne belediye başkanlığı yapacaksın! Gelirsin gidersin…

SOYOÐUL: Sayın Vali ve heyetin diğer üyeleri, Paris'e gitmeniz konusunda ısrarcı oldular mı?

KOCAOÐLU
: Sağolsunlar ısrarcı oldular…

SOYOÐUL: Gerekçelerinizi anladılar mı peki?

KOCAOÐLU:
Bilemiyorum. Ben anlattım gerekçelerimi. Onlar anladılar mı anlamadılar mı bilemiyorum. Tabii ki kimsenin kafasını ölçemiyorsun, öyle bir cihaz yok.



SOYOÐUL: Operasyonun yapıldığı güne dönelim tekrar. O gece sabaha kadar adliyede beklediniz… Bir hayli hüzünlü duygusal anlar yaşanmış… Baro Başkanı Sema Pektaş ile röportaj yapmak üzere gitmiştim erkenden. Herkes sizin sabaha kadar personeliniz hakkındaki kararı sonuna kadar bekleyişinizi takdirde anlattı.

KOCAOÐLU:
Onlar bizi takdir etmeyecek, biz onlara borçluyuz. İzmir Barosu yönetimine, başta Başkan Sema Hanım olmak üzere, gerçekten şükran duyuyoruz. Gerçekten sabaha kadar onlar da bizimle beraber helak oldular. Sağ olsunlar. Bizim görevimizdi orada olmak… Arkadaşlarımız oradaydı…

SOYOÐUL: Sonuçta, ilk ziyareti Bergama ve Buca'ya yaptınız.. Ne gördünüz, ne hissettiniz?

KOCAOÐLU:
Önce Buca'ya gittim, ertesi gün de Bergama'ya gittim… İlk gün çok şaşkınlardı tabi. İnsanoğlu yaşadıkça bir şeyleri görüyor, bir şeyleri kabulleniyor insanın doğasında var bu. Ben işte her hafta Pazartesi günü görüş günü, hem Bergama'ya, hem de Buca'ya gideceğim. Arkadaşları ziyaret edeceğim.

SOYOÐUL:
Bu program hiç değişmeyecek yani…
KOCAOÐLU: Tabii tabii.

SOYOÐUL: Cezaevi koşullarının iyi olmadığıyla ilgili açıklamalar oldu. Bazı tutuklu yakınlarının ranza olmadığı için yer yatağında yattıklarını…

KOCAOÐLU:
Bir çok şey söyleniyor. Yatak aldık, birkaç gün gecikmeli de olsa verdiler. Ben pazartesi günü akşamı belediyeye gönderdim. Salı günü akşamı da teslim ettik. Birkaç gün sonra, sanırım Perşembe günü teslim etmişler. Onun kendi iç meseleleridir. Prosedürleridir yani.

SOYOÐUL: Benim tanıdığım Aziz Kocaoğlu, her akşam yattığında 'ben yatağımdayım ama arkadaşlarım orada' diyerek uyuyorduk. Ya da uyuyamıyordur.

KOCAOÐLU:
Yok, kitap okurken sızıyorum.

SOYOÐUL: Ne okuyorsunuz mesela…

KOCAOÐLU:
Şu anda 41 tane kitap var ya, onları okuyorum…

SOYOÐUL: İzmir'in semtlerini anlatan kitapları. Kaç gün uykusuz kaldınız öyle?

KOCAOÐLU:
Tam uykusuz demek doğru değil ama uykusuzluğu, bunu ilk Büyükşehir belediye başkanı olduğumuz zaman yaşamıştık. Sınırlı uyuyabiliyorum daha doğrusu…

SOYOÐUL: Ya e
şiniz, Türkegül Hanım?

KOCAOÐLU:
Türkegül de en az benim kadar üzülüyor. Türkegül'ün de huzuru kaçtı. Arkadaşları, o da en az bizim kadar tanıyor.

SOYOÐUL:
Onları ben göreve getirmiştim duygusunu yaşıyor musunuz? Belki Pervin Hanım için değildir ama çünkü o çok uzun süredir zaten belediyede çalışıyordu, Genel Sekreterliği sizin zamanınızda oldu. Ama Reha Bey galiba sizin ısrarınızla gelmiş Büyükşehir'e..

KOCAOÐLU:
Hilmi… Reha da var ama Hilmi daha çok… Şöyle bir şey var, bakın. Onu belki bilinçaltında hissediyoruzdur, ona bir şey diyemiyorum da… Esas olan şey şu, çocuklar da bir şey yapmadı, biz de bir şey yapmadık. Hani biz bu arkadaşları alsak da getirsek, gerçekten suçlamada olduğu gibi, çete kursak gibi, tamam. O zaman çete kurduk falan olur…



SOYOÐUL: Minareyi çalan kılıfını hazırlardı zaten diyorsunuz…

KOCAOÐLU:
Bir de o tarafı var işin. Ama öyle bir suçluluk duygum yok. Çünkü bir şey yapmadık.

SOYOÐUL: Suçluluk duygusu şu anlamda, bu çocukları ben getirdim gibi..

KOCAOÐLU:
O tabii ayrı… Sebep oldum değil de, şöyle bakın: Belediyenin kaptanı belediye başkanı. Her şeyinden sorumlusun. Ben ilk gün de söyledim. Beni alın kardeşim, belediyenin hesabını benden sorun. Varsa bir şey, benden sorun belediyenin hesabını. Yani o duygu… Rahatsız eden o. Adamlar orada yatıyor, dünya alem biliyor ki bu işte incir çekirdeğini dolduracak bir şey yok. Sen belediye başkanı olarak geliyorsun, gidiyorsun, zorunlu hallerde nutuk da atıyorsun. Bilmem ne yapıyorsun. Bu normal bir insan davranışı değil. Bundan etkilenmemek mümkün değil. Özgürlüğün kısıtlanması, böyle bir suçlamayla karşı karşıya kalmak, yani bunlar… Pervin (Genç) kafasını kaldırıp yürümemiştir. 60 yaşında. Böyle yere bakar. 37-38 yılın verdiği deneyimle zaten bizi de bir çok şeyden, hatalardan korumuştur. Hele hele ilk yıllarda. Benim attığım bütün imzaları o kontrol etmiştir.

SOYOÐUL: O kadar güveniyorsunuz yani…

KOCAOÐLU:
Tabii canım…

SOYOÐUL: Bazıları şöyle dediler, bir insan nasıl bir insandan emin olabilir? Başkandan biz de eminiz ama yanında çalışanlar hata yapmış olabilir. Bütün hepsinden bu kadar emin misiniz?

KOCAOÐLU:
Benim tanıdığım, şimdi o arkadaşların içerisinde, hakkında konuşabileceğim 3 tane arkadaş var. Biri Pervin, biri Hilmi, biri Reha… Diğer çocukları ben o kadar derinlemesine tanımıyorum. Ama onlar bana, bunları tavsiye ettiler. Mesela Nagehan (Genç) zaten Pervin'in kardeşi olduğu için garibim orada… Serpil'i (Keskin) daire başkanı olarak öneren de Erhan Bey'le Pervin Hanım. Mehmet Sayar bey için de bugüne kadar ben kimseden en ufak bir şey duymadım. Ama Pervin için de Hilmi için de Reha için de en az kendim kadar eminim. Tanıdığım için. Hepsini de 42-43 senedir tanıyorum. 42 senedir tanıdığım insan için konuşuyorum. 7 senelik belediye başkanlığı, 3 senelik bilmem ne, 6 aylık bir şey değil ki.
Çocukmuşuz işte fakülteye kaydolmuşuz, Pervin'i oradan tanıyorum. Hilmi mesela bizden 2 sınıf üstteydi, bir göz aşinalığı vardı, sonra TEK'te beraber çalıştık, oradan tanıyorum. Burada 7 yıl beraber çalıştık. Reha'yı yine yurttan tanırım.

SOYOÐUL: Sizin bu kadar önem verdiğiniz, belediyenin belkemiğini oluşturan ekip içeride. Nasıl bir düzenleme yaptınız? Bir çok şeyin durma noktasına geldiği, haklı olarak bürokratların imza atmaktan korktuğunu, çekindiğini duyuyoruz. Siz ne yaşıyorsunuz?

KOCAOÐLU:
İşler yürüyor. Esas handikap şu. 'Ben şurda şurda hata yaptım yahut Ahmet şurada hata yaptı o bak tutuklandı, ben o hataları yapmayayım' diye bir şey yok burada. Bürokrasi de biliyor ki, bu insanlar temiz. Herkes, kendi tanıdığında bir problem olmadığını biliyor. 'Bunlar bir şey yapmadı, bunları içeri aldılarsa bizi de alırlar' diye bir korku var. Esas işin püf noktası bu. Diyor ki, bunlarda bir şey yok, bende de bir şey yok.…

SOYOÐUL: Ama isterlerse bir şey buluyorlar diye düşünüyorlar…

KOCAOÐLU:
Haaah! Palas pandıras götürebiliyorlar. Beni de götürürlerse ne olacak diye düşünülüyor.

SOYOÐUL: Peki bu korkuyla, bu endişeyle işler nasıl yürüyecek?

KOCAOÐLU:
Yürüyecek, yürüyecek…. Çok enterasan şeyler de oluyor. Bizim bir Daire başkanımız sağlık nedeniyle emekli olmuştu geçtiğimiz günlerde… Çok farklı masalarda alanlarda çalışmıştı, tecrübelidir. Bunu duyar duymaz hemen geldi gönüllü olarak şu anda çalışıyor.. Bu da var yani…

SOYOÐUL: Bu durumda sizin yükünüz daha da mı arttı
?

KOCAOÐLU:
Yok canım. Belediye koskoca bir kurum. Genel sekreter vekili olarak Raif Bey, o da son derece deneyimli. Diğer arkadaşlar da görevlerinde. Görev dağılımı yapıldı zaten.

SOYOÐUL: İşler aksamayacak mı?

KOCAOÐLU:
Aksamaz ama her insanın yokluğu da yokluktur. Ama belediye devam eder. Bize bir şey yok. Oturur biz de yaparız bazı işleri.. Ama şu an öyle bir şey yok. Gerekirse yaparız tabii.

SOYOÐUL: Bir ara istifayı düşündünüz mü? Belediyeden, partiden ya da ikisinden birden?
KOCAOÐLU: Hayır yok. Belediyeden bir defa kesinlikle düşünmem, aklımdan bile geçirmem. Partiden de geçirmem.

SOYOÐUL: Boş bir söylenti mi yani?
KOCAOÐLU: Boş, boş, boş. Ne partiden istifa ederim, ne de bu koşullarda belediyeden istifa ederim. Normal şartlar altında belediyeden istifa edebilirdim.

SOYOÐUL: Normal şartlar dediğiniz ne?
KOCAOÐLU: Bu operasyon olduktan sonra belediyeden istifa etmem. (gülüyor.) Ha, başka bir şey olurdu, normal bir şey olurdu, bilmem ne olurdu; o ayrı bir konu. Ama bu operasyondan sonra, belediyeden asla istifa etmem.

SOYOÐUL: Hatta binadan bile ayrılmam, hatta kentten bile ayrılmam diyorsunuz da, ben yine de sorayım dedim.

KOCAOÐLU:
(gülüyor) Tabii tabii.. Ama senaryo yazılmış olabilir. (daha çok gülüyor.) Bak şimdi. Senaryo yazılmış olabilir. Her zaman üretilebilir. Tamam mı?

SOYOÐUL:Böyle bir senaryo olabilir mi?

KOCAOÐLU:
Garip şeyler düşünülebilir diyeyim, daha doğrusu. Kimsenin de beynini 'düşünme' diye anahtarla kapatacak değiliz.

SOYOÐUL: Peki sizin bu bir daha aday olmayacağım sözünüzü neye bağlayacağız?

KOCAOÐLU:
Ben zaten bir daha aday olmamakla, 18 sene belediye başkanlığı yapmak arasında gidip geliyorum. (kahkahalar) Gidip geliyorum.

SOYOÐUL: Biliyorum, siz bu konuyla ilgili hep dalganızı geçiyorsunuz, benzeri açıklamalar daha önce de gazetelerde yer aldı. 2. dönem belediye başkanlığı sürecinde de benzer sorular geldiğinde siz bana ciddi olarak, 'kararımı yine başkanlımın bitmesine 6 ay kala açıklarım' demiştiniz. Hala o noktada mısınız?

KOCAOÐLU:
Tabii canım, doğrusu o dur.

SOYOÐUL: Ama bugün Erkin Usman'ın köşesinde bir daha aday olmayacağınızla kalmamışsınız, yerinize bir de veliaht yetiştirmeniz gerektiği yer alıyordu.

KOCAOÐLU:
(yine çok gülüyor; bu gülüş, biraz hınzır, biraz muzır, onlar daha çok bekler gibi bir gülüş) Oooo, paketliyor Erkin Abi bizi… Erkin Abi, nasıl kendi yerine yenilerini yetiştiriyorsa, gençlere köşesini bırakıyorsa….(çok gülüyor)

SOYOÐUL: Siz de yerinize yeni başkanı yetiştirecek misiniz bu durumda?

KOCAOÐLU:
Tabii. Tabii, amma yapıyorsun Gönül!

SOYOÐUL: Hani aday olup olmayacağınızla ilgili sözleriniz yanlış yorumlanmış olabilir ama gençlerle ilgili söyledikleriniz neydi peki?

KOCAOÐLU:
Gençlerin gelmesi lazım diyorum. Her zaman söylüyorum bunu. Yetişmesi lazım diyorum.

SOYOÐUL: Gençlerin gelmesi lazım ama bu, 3 sene sonra gelsinler demek değil demek mi istemiştiniz? (kahkahalar)

KOCAOÐLU:
Benim veliahtımın kim olduğunu biliyor musun?

SOYOÐUL: Bilmiyorum.

KOCAOÐLU:
Bilmezsen, bu soruları böyle sorarsın. Benim veliahtım var.

SOYOÐUL: E, açıklayın o zaman, ne güzel flaş haber yapalım…

KOCAOÐLU:
Açıklamam. Onu herkes biliyor. Bir tek sen bilmiyorsun. Bütün camia biliyor, veliahtım var aslan gibi…Hazırlıyoruz bir tane delikanlı.
SOYOÐUL: Delikanlı? Oldukça genç bir isim yani.
KOCAOÐLU: Tabi tabii… 18 sene sonra olacağına göre, yaşı ancak yetişir…(kahkahalar)
SOYOÐUL: Tamam, anlaşılmıştır. Sizin bu koltuktan gitmeye hiç niyetiniz yok!

KOCAOÐLU:
Yok, belli mi olur, 6 ay kala karar vereceğiz.(kahkahalar)

SOYOÐUL: Bu kadar espriden sonra yeniden ciddi sorulara dönsem iyi olacak. Bu süreçte konuşulanlardan biri de CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu'nun İzmir'e gelmekte geciktiği eleştirileriydi. Siz ne diyorsunuz?

KOCAOÐLU:
Ama şimdi seçim sürecinde, geç geldi erken geldi gibi bir şey olmaz.
SOYOÐUL: Bunun, sizin için moral bozukluğu yarattığı falan da konuşuldu hattı.

KOCAOÐLU:
Yok canım. Olur mu hiç. Gelmesine gerek yok dedim ben hatta.. Ama gelmesine memnun oldum. Zaten biz 5 yaşından beri kendi göbeğimizi kendimiz kesiyoruz. Bir problem de yok yani. Gelmesinden tabii ki memnun olduk, o ayrı bir konu. Ama gelmese de üzülmezdik kırılmazdık, seçim sürecindeyiz. Veya başka önemli işleri olabilir, gelmeyebilirdi de. Şimdi şöyle… Biz kendimizi ispat etmek durumundayız. Bizim görevimiz bu. Kılıçdaroğlu'nun değil. Sayın Kılıçdaroğlu nezaketen geldi, geçmiş olsun dedi vs vs.. aradı telefonla. O ayrı.. Ama esas görev Kılıçdaroğlu'nun değil, bizim kendi görevimiz. Bu gemiyi Kılıçdaroğlu yönetmiyor, bu gemiyi biz yönetiyoruz. Bunun sorumluluğu da.. Bu krizse kriz, operasyonsa operasyon. Bunun altından kalkmak da bizim görevimiz.

SOYOÐUL:Babanız belediye başkanlığı yaptı, biliyorum. Onun dürüst bir belediye başkanlığı yaptığını, bu örneğin hep önünüzde olduğunu ve bu örneğin sizin misyonunuzu da büyük ölçüde belirlediğini öğrenmiştik önceki röportajlarımızdan. Babanız, bu operasyonu nasıl öğrendi? Televizyonlardan mı? Ne konuştunuz onunla?

KOCAOÐLU:
Televizyonlardan öğrenmemişlerdi. Ben kardeşimi aradım. Durumu söyledim, televizyondan duymasınlar, sen izah et dedim. Kötü olmasınlar. Yaşlı insanlar. Babam şuanda 90 yaşında, biraz da rahatsız. Onlar da Erbaa'da bizim ne yapıp ne yapmayacağımızı iyi bilir. Biz İzmir'e de öğrettik bunu. Onun için tepkili davranıyor. İzmir de biliyor bizim bir şey yapmayacağımızı. Yani elini vicdanına koyan hangi siyasi partiden, nereden olursa olsun bizim bir şey yapmayacağımızı İzmir çukurundaki insanlar bilir yani.

SOYOÐUL: Bunun siyasi olduğu söylendi ama sizin ağzınızdan bu yönde bir değerlendirme duymadık. Siz nasıl görüyorsunuz bu operasyonu?

KOCAOÐLU:
Yaşayıp göreceğiz.

SOYOÐUL: Yani erken mi?

KOCAOÐLU:
Tabii tabii. Yaşayıp göreceğiz. Bilemiyorum şimdi. Gökkubbenin altında hiçbir şey gizli kalmaz. Şu anda elimizde bir şey yokken hiç kimseyi suçlamamız, ileri geri konuşmamızın bir alemi yok. Yani ne yargıya böyle bir ithamda bulunmanın, ne de siyasilere böyle bir ithamda bulunmanın şu anda bir yeri yoktur. Yaşayıp göreceğiz. Biz de olayları değerlendiriyoruz. Siz gazeteci olarak daha yakından izliyorsunuz. Dosyada kısıtlama var biliyorsunuz. Bilgi verilmiyor. Ama ifadeler daha alınmadan, alınma aşamasında, bazı basın organlarında bir çok haber çıktı. Bu haberleri ben söylemedim, zaten bilmiyorum ne olduğunu.

SOYOÐUL: Peki basına yansıdığı kadarıyla. Süt alımı, mandalina alımı…Nerelerde ne aranıyor?

KOCAOÐLU:
Orada aranan şey şu. Şimdi ihale mevzuatında açık ihale dediğimiz yöntem var. Oralarda bize soru sormuyorlar. Bir de kültür sanat etkinliklerini soruyorlar. Kültür sanat etkinliklerinin ihale yöntemi farklı. Çünkü mesela bu ay Gönül Soyoğul tutuluyor, bu ay sanatçı olarak Gönül Soyoğul'u çağırıyorum. Başka bir Gönül Soyoğul yok.. Orada sanıyorum bir kafa karışıklığı var. Yani istediğini çağırıyor, konser verdiriyorlar gibi. Zaten istediğini çağıracaksın da konser verdireceksin. Orada ihale mevzuatındaki bu elastikiyeti sorguluyorlar. Böyle yapmayacaktı, böyle yapacaktı diye. Bir de bizim üretici birliklerinden ve kooperatiflerinden ihalesiz emtia satın alma hakkımız var. Mandalin, çiçek, fidan, süt gibi ürün alma hakkımız var. Bir de bunu sorguluyorlar. Bunları niye ihalesiz aldın diyorlar.

SOYOÐUL: Bilmiyorlar mı ki? Mevzuatı?

KOCAOÐLU:
Onlara göre belki müphem (şüpheli) geliyor, bilemiyorum.

SOYOÐUL: Peki bundan sonraki hizmetlerinizi, sosyal belediyeciliğinizi etkiler mi?

KOCAOÐLU:
Etkilemez. Biz ondan sonra gittik, operasyondan önce Bayındır'da ve Tire'de yapmıştık. Ondan sonra da geçen Cuma günü gittik Bademli'de fidan alımı protokolü imzaladık. Devam edecek, aksamadan devam edecek. Yanlış olsa zaten yapmazdık.


Kocaoğlu, Gönül Soyoğul'a böceklerin yerini gösterirken

SOYOÐUL: Biz zaten böcek olduğunu biliyorduk dediniz. Hatta arkadaşlara ellemeyin dursun dediğinizi söylediniz. Bu doğru bir tavır mı? Burası sizin mahreminiz. Niye afişe etmediniz? Neden karşı çıkmadınız? Hukuki açıdan neden hakkınızı aramadınız?

KOCAOÐLU:
Ne hakkı arayacağım?

SOYOÐUL: Ne hakla beni dinliyorsunuz diyeceksiniz? Hangi hukuki gerekçeyle belediyeye böcek yerleştiriyorsunuz diye soracaksınız?

KOCAOÐLU:
Olsa ne olacak? Biz burada rahmetli başkandan sonra geldik. Bir müddet sonra arkadaşlar dediler ki, burayı bir tarayalım. Ben de iyi dedim. Birkaç yerde var dediler, onlar şimdi duruyor mu durmuyor mu, bilmem. Bir daha da bir şey yaptırmadım. Dokunmayın kardeşim benim gizli saklı bir şeyim yok. Dinleyen dinlesin, bugün ben bunu sökeceğim yarın gelip gene takacaklar. Yani onunla köşe kapmaca mı oynayacağım. En sonunda devletin malı. Yahut kim koyduysa onun malı, bırak dursun. Ben ne konuşabilirim ki..

SOYOÐUL: Ama bu Türkiye'de bu çok yaygın hale geldi… Kasetti, dinlemeydi… Bunların afişe edilmesi gerekir diye düşünüyorum. Bunu bir vatandaşlık görevi gibi görüyorum.

KOCAOÐLU:
Bunu bizim afişe etmemize gerek yok ki, kendileri söylüyor zaten. Polis, getirdik, koyduk, dinledik astık kestik diye… Görüntümüz yayınlandı.

SOYOÐUL: Hala duruyordur diyorsunuz yani…

KOCAOÐLU
: Almadılarsa duruyordur.

SOYOÐUL: Rahmetli başkan da mı dinleniyormuş?

KOCAOÐLU:
Onu kesin bilmiyorum. Çünkü çok kısa bir süreydi.. Ben gelir gelmez mi koydular, başkan zamanında mı vardı onu bilemiyorum.

SOYOÐUL: Gizli tanıklar meselesi nedir?

KOCAOÐLU:
Onu ben de bilmiyorum. Öyle bir laf dolaşıyor da gizli tanık kim bilmiyorum. Çıksın ortaya. Gizli iş varsa, gizli tanık vardır. Gizli iş yoksa, gizli tanık ne yapar? Ne işe yarar? Gizli iş varsa, gizli tanık kalkar bu iş gizlidir anlatır. Gizli tanık çıkar, suçlamasını yapar. Ona da bakarlar evraklarını bilmem nelerine. Ha senin suçun var kardeşim derler.

SOYOÐUL: Sizin hiç aklınıza gelen bir isim ya da isimler?

KOCAOÐLU:
Yo yo, ben öyle kimseyi suçlayamam. İspat etmediğim hiçbir şeyi suçlayamam. Şu mu diye başladığın zaman objektif düşünemezsin. Bu konuda da kimseyi suçlayamam…

SOYOÐUL: Son gündeme gelirsek, Ertuğrul Günay'la ilgili tartışmalarınıza… Ertuğrul bey niye böyle bir çıkış yaptı? Kemeraltı'nda, Agora'da ya da tarihi korumayla ilgili yaptığınız işleri kücümseyen, turizmle ilgili yatırımları az bulan eleştiriler yaptı. Niye böyle bir şeye ihtiyaç duydu?

KOCAOÐLU:
Valla kendisine soracaksınız.

SOYOÐUL: Sizin sabrınızı taşıran ne oldu? Çünkü siz genelde ya cevap vermezsiniz, ya da çok alttan alırsınız. Hatta bu tavrınız partilileri genelde sinirlendirir?

KOCAOÐLU:
Ama bakın şimdi şu… Siyasette seçim arefesinde şurası doğru, şurası eğri oldu falan… Bu olur. Ama Ertuğrul bey, gerçekten çok belden aşağıya olmaya başladı. Biz 7 senedir Büyükşehir belediye başkanlığı yapıyoruz. Kendi yaptığımızın da ne olduğunu biliyoruz, karşımızdakilerin de ne olduğunu, ne yaptığını biliyoruz. Sadece Ertuğrul beyin değil ki! Kimin ne yaptığını bu çukurda biliyoruz. Burası İzmir çukuru… Şimdi bu tür ithamlar cevapsız kalamaz. Ben onun siyasi etkinlik yapmasına rağmen, birçok etkinliğine bilerek katıldım. Benim için bir problem yok. Ama bu belden aşağıya, aka kara demeye başlayınca biz de yazılı olarak, usturubuyla yine kimseyi renciden etmeden ama yaptıklarımızı ortaya koyarak cevap vermek zorunda kaldık. Keşke kalmasaydık.

SOYOÐUL: Ve cevabınızda, 'sizin İzmir için neler yaptığınızı biz de görmek istiyor musunuz, alt alta sıralar mısınız' dediniz…

KOCAOÐLU:
Bakın, ben hassas konularda ince eleyip sık dokuyorum. Bu siyasetin Büyükşehir Belediyesi üzerinden yürüyeceğini görür görmez bir uyarıda bulundum. Üst üstte iki defa yaptım uyarıyı. Bir Postacılar'da bir park açılışında yaptım, bir de Tire süt kooperatifinin protokolünde yaptım. 'Büyükşehir üzerinden siyaset yapmayın. Genel siyaset yapın! İktidar yaptıklarını yapacaklarını anlatsın. Muhalefet iktidarın yapmadıklarını, kendi yapacaklarını anlatsın. Bu şekilde gitsin, Büyükşehir'i yapmayın… Kimsenin bana söyleyecek bir sözü yok ama benim herkese söyleyecek bir sözüm var' dedim. Mesela Ertuğrul beye de söyledim, çünkü kendisi istedi. Benim suçum yok. Ben masumum hakime hanım! (gülüyor)

SOYOÐUL: Ertuğrul Bey'den sorunuza birkaç gün sonra 'bizim
bakanlığımızın yaptıkları parayla ölçülmez' gibi bir cevap geldi. Tatmin oldunuz mu?

KOCAOÐLU: (gülerek) Çok tatmin oldum. Çook çoook çok tatmin oldum… Mükemmel bir cevaptı.

SOYOÐUL: Görev sürenizin bitmesine üç yıl var. Bu son 3 yılda ne yapmak, neye başlamak ya da tamamlamak istiyorsunuz?

KOCAOÐLU:
Kentin alt yapısı her dönem yeniden başlar. Kentin alt yapısını yüzde 95 düzeyinde tamamlamak istiyorum. Yüzde yüz hiçbir zaman mümkün değildir; bütün alt yapı sorunlarını bitirmek istiyorum. Alt yapı derken ulaşımın ana hat omurgasını, arıtmaları ki, iki üç tane arıtma kaldı… çalıştığımız yolları, alt üst geçitleri, Kordon düzenlemesi, Körfez temizliği… yani işimiz çok.

SOYOÐUL: Başbakan 4 Haziran'da İzmir'de olacak ve biliyorsunuz İzmir için çılgın projesini açıklayacak. Dün Yavuz Donat'ın köşesinde bunun ipuçları yayınlandı. Bunun kentsel dönüşümle ilgili olduğunun ipuçları vardı yazıda. Başbakan, İzmir'deki gecekonduları kaldırmayı kafasına koymuş görünüyor. Ne söyleyebilirsiniz?

KOCAOÐLU:
Teşekkür ederim kendisine… İzmir'e yapacağı her hizmet için teşekkür ederiz kendisine.

SOYOÐUL: Peki seçim sonuçları üzerine tahmininiz aynı mı yine? İzmir'de CHP'nin yüzde 50 ve üzerinde alacağı oy başarıdır demiştiniz. Önceki gün Ege tv'deki programımızda konuğumuz Alaattin Yüksel'di ve o İzmir'den yüzde 60 beklediğini söyledi.

KOCAOÐLU:
Olabilir. Alaattin Bey eski politikacıdır, dediyse doğrudur.

SOYOÐUL: Siz de yeni değilsiniz ama…

KOCAOÐLU:
Biz biraz çıtayı düşük tutuyoruz, herhalde.. Üstünü sokağa atacak halimiz yok tabii! (kahkahalar)

SOYOÐUL: Peki, oran vermeyin de milletvekillerini partilere göre dağıtın desem. Tahmininiz?

KOCAOÐLU:
Şimdi, bu Bağımsızların alacağı oylar var… Milletin duruşu net değil, kamuoyu yoklamalarındaki tercihlerde de biraz sapma olabileceğini düşünüyorum. Bunu İzmir için de söylüyorum, ülkenin tamamı için de… Onun için biraz zor. Ama şu andaki görünen tabloya baktığımızda, CHP'nin, AKP'nin ve MHP'nin, üçünün milletvekili çıkartacağı… Ama şu anda en azından 6 milletvekilliğinin ortada olduğu… Yani MHP'nin de alabileceği, AKP'nin de alabileceği, CHP'nin de alabileceği noktasındayım. Yani 20 milletvekilini bir yerlere oturtabiliriz de… 6'sı koşullara göre değişir. 20'sini herkes dağıtabilir. Ama 6, duruma ve koşullara göre değişir. Kilit sayı 6'dır.

SOYOÐUL: MHP'nin baraj altında kalacağını düşünmüyorsunuz yani?
KOCAOÐLU: Hayır kesinlikle öyle bir şey düşünmüyorum.

SOYOÐUL: Peki İzmir'de oylarının yüksek çıkacağı tahminlerine?

KOCAOÐLU:
Çok yüksek çıkacağını da sanmıyorum. Yüzde 15'e yakın olur, ama o çıtayı geçeceğini sanmıyorum.

SOYOÐUL: Peki Türkiye geneli için, AK Parti yüzde 45'i geçer mi?

KOCAOÐLU:
Yüzde 45 çok büyük başarı olur. Ben daha aşağıda tahmin ediyorum.

SOYOÐUL: Peki CHP için yüzde 30'u rahat geçer mi?

KOCAOÐLU:
Geçmesi gerekir. Geçer tahmin ediyorum.

SOYOÐUL: CHP 13 Haziran'da bir lider sorunu yaşar mı?

KOCAOÐLU:
Bence yaşamaz. Seçimden sonra hele hiç yaşamaz. Öyle bir şey olmaz.

SOYOÐUL: Metronun geçmediği bir söyleşi olmaz herhalde… Geçen gün Binali Bey'in Hilton'daki basın toplantısına katıldım, Binali Bey orada, projeler üzerine genel sözler söylerken, konuyu metroya getirdi ve metroda bir kaynak sorunu olmadığını, metroda sorunun proje aşamasında, zamanlamada olduğunu dile getirdi saygılı bir ifadeyle. Ne dersiniz buna?

KOCAOÐLU:
Binali bey tabii, aldığı bilgilere dayanak konuşuyor. Projede hata vardır bilgisi verildiyse, onun altını çizmiştir. Ama bize sorsaydı biz projede hata olup olmadığı konusunda veya nerede hata var deniyorsa biz kendisine samimiyetle bilgi veririz. Her zaman da görüşüyoruz zaten, bir sıkıntı da yok. Burada şu göz ardı ediliyor. 2 tane müteahhitin kaçması bir derttir. Zaman açısından. Bir de Poligon ve Üçkuyulardaki Fahrettin Altay istasyonlarında zemin çok büyük problemdir. Şu anda yüzde 90 civarında Üçkuyular'ın zeminini, delgi işini hallettik. Uzun çabalardan sonra. Ama Poligon'da sıkıntımız hala devam ediyor. Poligon'daki zemin çürütme işi sürüyor. İki ay içinde Üçkuyular'ın zemin çürütmesi bitince hemen iki makinayla Poligon'a geçeceğiz. Orayı da halledeceğiz.

SOYOÐUL: Metro konusunda artık tarih vermiyorsunuz, s
izi en çok üzen metro mu oldu?

KOCAOÐLU:
Metro değil. Metro, dipsiz bir kuyu. Özfatura'yı da en çok Fevzi paşa bulvarı üzdü. Görünmeyen bir sürü şey çıkıyor. Mesela bizi Karşıyaka tüneli de çok üzdü. Orada da korkunç bir suyla uğraştık. Bunlar büyük proje, neyle uğraşacağınız, karşılaşacağınız belli olmuyor. Mesela, müteahhit kaçmasaydı 40 defa açılmıştı, Bornova aksı…. Tarım toprağını kazıyorsunuz., kazıkları çakıyorsunuz. İçindeki alıyorsunuz, üstüne koyup yürüyorsunuz… Mesela Bornova'daki basitti.

SOYOÐUL: Oy kaybını, en fazla Hatay bölgesinden mi bekliyorsunuzdur herhalde?

KOCAOÐLU:
Umduğumuzdan fazla çıkar.
SOYOÐUL: Nasıl yani?
KOCAOÐLU: Öyle yani… O bölgede herkesin umduğundan daha fazla CHP'ye oy alacağız.

SOYOÐUL: Neye dayanarak söylüyorsunuz bu iddialı sözleri?

KOCAOÐLU:
Oradaki vatandaşın sağduyusuna dayanarak söylüyorum. Seçim akşamı görüşürüz… Yaz bunu… (gülüyor)

SOYOÐUL: Elbet yazacağım, kayıttayız zaten de nasıl olacak bu? O bölgede yaşayanlar her gün feryat figan ediyor. İşleri kesildi, tozu toprağı gürültüsü cabası…Bunların hepsi hikaye mi yani?

KOCAOÐLU:
Hikaye demiyorum. Tabii ki sıkıntı yaşıyorlar, doğru. Mağdur oldular ama bizim bu konudaki samimiyetimizi, çalışmamızı, özverimizi biliyorlar. Ve sonunda ışığı göreceklerine de inanıyorlar. Ben sürekli geziyorum. Bu operasyondan 2-3 gün önce oradaydım, tek başıma. Bu laf da biraz Milattan Önce, Milattan Sonra gibi oldu….

SOYOÐUL: Gerçekten çok ilginç. Seçim tahmini konusunda yuvarlak konuşuyorsunuz ama söz konusu Hatay civarı olunca, çok net cevap verdiniz…

KOCAOÐLU:
Evet gayet net. Orada CHP oyları, her zamankinden fazla çıkacak. Seçim akşamı görüşürüz…

SOYOÐUL: Operasyonla başladık, onunla bitirelim. Arkadaşlarınızın tutukluluğunun bitmesiyle ilgili ne tahmin ediliyor? İtirazları da bir üst mahkeme reddetti.

KOCAOÐLU:
Seçimden önce olmaz.

SOYOÐUL: Belki, Serpil Hanım'ın küçük bebeği nedeniyle tutuksuz yargılanabileceğini ummuştum, doğrusu umutlanmıştım ama olmadı.

KOCAOÐLU:
Ben de çok umutlanmıştım.. Çok hem de… Teşekkür ederim ayrıca o konuda yazdığınız yazıdan, gösterdiğiniz anne hassasiyetinden dolayı…

SOYOÐUL: Bir anne olarak, başka türlü düşünüleceğini düşünmek istemiyorum zaten. Suçlu olup olmadığı dışarıdayken de anlaşılabilir. Neyse… Yargı kararını bekleyeceğiz. Peki s
eçimden sonra başka operasyonlar da olacağı söyleniyor.. Bekliyor musunuz?

KOCAOÐLU:
Başka operasyonlar diye bir şey olmaz. Başka operasyon olur. Çoğulu olmaz bu işin. Tamam mı… Genel sekreter gitmiş, kimi götürecek güvenlikçiyi mi götürecek. Başkanı götürecek…(gülümsüyor) Öyle yani.. Başkanı götürecek, götürsün buyursun, sefam olur. Ne olacak yani… Bu operasyonlar falan… Toplum üretir tabii.

SOYOÐUL: Cevapsız bıraksanız da soracağım. Ersu Hızır'ın gözaltına alınması, bırakılması…

KOCAOÐLU:
Sevindim. Serbest bırakılmasına sevindim. Bütün arkadaşlar için, bütün serbest bırakılmalarına sevindim.
SOYOÐUL: Bir de şu meşhur böcekleri sorsam… Neredeydi o böcekler Başkanım?

KOCAOÐLU:
(eliyle gösteriyor) Biri şurada bir yerdeydi diğeri de şurada bir yerdeydi herhalde.

SOYOÐUL: Tekrar kontrol ettirmiyor musunuz…

KOCAOÐLU:
Ettirmeyeceğim…

SOYOÐUL: E insan özel bir şey konuşacaksa?

KOCAOÐLU:
Evimizin dinlenmediğini ne biliyorsun? Orası da dinleniyordur. Ne yapayım ben şimdi, kafayı mı kıracağım?

SOYOÐUL: Ama orası daha da mahreminiz?

KOCAOÐLU:
Ne olacak ya… Alışıyorsunuz. Birlikte yaşamaya…

SOYOÐUL: İyi de insanın bunu aklından hiç çıkarmaması gerekir. Sürekli dinleniyorsunuz ya, insan kızınca şöyle rahatça dümdüz gidemez mesela….

KOCAOÐLU:
Hiç yok, ben dümdüz gidiyorum. Hiç aklıma bile gelmiyor. Benim neyimi sorgulayacak? Ben en fazla ileri geri konuşurum, Allah kahretsin, belanı versin falan gibi olur. Onu da yayınlarlarsa yayınlasınlar. Ne derler, en fazla küfür etti derler, ağzı bozuk bunun derler...

FOTOÐRAFLAR: SONER ÇAÐLAR