Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Saffet Gönül ile söyleşiye kaldığımız yerden devam ediyoruz…

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde yürütülen SoCAT Alzheimer Projesi üzerine, projenin yürütücüsü Psikiyatri Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Saffet Gönül ile söyleşiye kaldığımız yerden devam ediyoruz…

SOYOÐUL: Projeyi iki bölüme ayırabilir miyiz? İlk bölümde yapay zeka ve depresyon üzerine çalışmaktı…

PROF. DR. GÖNÜL: Depresyonu hep çalışıyoruz. Ama Alzheimer özel. Çünkü yapay zekayı başka bir yerde kullanmıyoruz. Birinci bölümde yapısal MR vardı. İkinci bölümde de kişinin beynini gerçek zamanlı izleyebildiğimiz dönem. Yapay zeka da gelişmeye devam ediyor. Yapay zeka da dev bir araştırma alanı. Biz de o alanda yenilikler geldikçe kendi programımıza ekliyoruz.

-Alzheimer'ı bu anlamda çalışan tek ekip misiniz Türkiye'de?

PROF. DR. GÖNÜL: İstanbul Tıp'ta bir grup arkadaşımız güzel çalışmalar yapıyor ama onlarla tam bir işbirliği halinde değiliz. Herkes erken teşhis üzerine çalışıyor. Zaten Alzheimer'ın teşhisini orta dönemde koymak çok zor değil. Ama aynı şekilde stres testi oluşturup arkasından yapay zeka kullanıp kullanmadıklarını bilmiyorum. Burada yapay zekanın tek başına bir önemi yok. Burada stres testinin önemi var. Stres testiniz bellek işlevlerine ve özellikle Alzheimer'ın erken döneminde bozulan işlevlere çok özel olmalı ki yakalayasınız. Yoksa ben size matematik işlevlerini veririm stres testi olarak, yapay zeka da onu öğrenir ama Alzheimer'a bir faydası olmaz. Sistemin güzel tarafı bu.

-Dünyada bu konuyla ilgili bir işbirliği oluyor mu?

PROF. DR. GÖNÜL: Rekabet halinde oluyor. Hiçbirimiz birbirimizden bilgi saklamıyoruz. İlk bulan çok zengin olacak…

-Rekabet nasıl oluyor?

PROF. DR. GÖNÜL: İtibar rekabeti oluyor. İlk en iyi yapan diğerlerinden daha itibarlı oluyor.

-Bu projenin hedefi 'en kısa/anlaşılabilir' anlatımıyla nedir?

PROF. DR. GÖNÜL: Belirtileri olmadan, insanların Alzheimer olup olmayacağını anlayıp her insan için de ileriye yönelik bu hastalıkla ilgili en az etkilenecekleri şekilde bir tedavi ya da koruma programına almak.

-Benim test sonuçlarına bakarak dediniz ki, 'siz Alzheimer olmayacaksınız.' Nasıl bu kadar emin konuşabildiniz?

PROF. DR. GÖNÜL: Bunu belli ihtimallerde söylüyoruz. Sizinki biraz yüksek bir yüzde. Hali hazırda bunları test ediyoruz. Bir arabayı ya da uçağı yapıyorsunuz ama piyasaya sürmeden evvel çok iyi çalışacağından emin olmanı lazım. Alzheimer tek başında demans da değil. Vasküler demans var, Alzheimer'ın alt formları var karışabilecek. Onlardan da ayırt etmeli ki programımız iyi çalışıyor diyebilelim. Daha onları test aşamasındayız. Bu bir süreç. Herkes elindeki prototipi olgunlaştıkça birbiriyle paylaşıyor. Birazını ilk başta saklıyoruz sonra paylaşıyoruz.

-Bu konuda dünyadaki çalışmaların gerisinde miyiz, daha mı ilerideyiz?

PROF. DR. GÖNÜL: Aynıyız. Biz iyi gidiyoruz çünkü gerçekten işin maddi kısmını geride bırakmış, var güçleriyle çalışan Muhammet Gökhan Cinsdikici, Kaya Oğuz gibi gerçekten iyi beyinlerimiz var. Matematik bölümünden arkadaşlarımız var. Yani bu çocuklar sıradan insanlar değiller. Şimdiye kadar bizimle 50 kişi çalışmayı denedi. Kalan 4-5 tane oldu. Arkadaşlar ekip olarak çalışıyorlar. Takım olarak çalışıyorlar. Ben sizinle röportaj yapıyorum, çünkü en yaşlı olan benim. Biz de belli bir noktaya doğru gidiyoruz.

-Rekabet konusunda, ipi göğüslediğinizde ne diyeceksiniz?

PROF. DR. GÖNÜL: 'Biz yüzde 95 ihtimalle Alzheimer tanısını koyabilecek bir sistem geliştirdik' diyeceğiz. O sene ipi biz göğüslemiş olacağız. 1 sene de sonra bir başka ekip 'biz yüzde 96'yla…' diyecek. Bizim üzerimize çıkabilecek bir kişiye yol açmak, bizim için başarıdır.

- Şu anda ne hangi yüzdedesiniz?

PROF. DR. GÖNÜL: Yüzde 80-85 doğruluk oranlarını yakalıyoruz ama bunun işe yaraması için bunun yüzde 90-95'lere çıkması lazım..

-Sistem nasıl işliyor?

PROF. DR. GÖNÜL: 55 yaşta alıyoruz çünkü 30'lu yaşlarda beyin değişiyor onu biliyoruz ama sistemimiz 30'lu yaşları çok iyi yakalayamıyor. O yüzden riskli bir yaşı almaktansa 55'i alıyoruz. Nedeni de burada çok daha rahat yakalamak mümkün. Hali hazırda şu anda 57 kişinin MR taraması elimizde var.

-Kaç yıl sürecek?

PROF. DR. GÖNÜL: 3 yıl

-3 yıl boyunca kaç kişinin MR'ını görüntüleyeceksiniz?

PROF. DR. GÖNÜL: 300 kişi.

-Bu bir fikir verecek yani…

PROF. DR. GÖNÜL: Çünkü bunların bir kısmı o sırada Alzheimer olacak ve biz de tahminimizin doğru olup olmadığını görebileceğiz.

-Denekleri nasıl seçiyorsunuz?

PROF. DR. GÖNÜL: İlanları veriyoruz. İsteyen, meraklı olan herkes bizimle temasa geçiyor.

-Bu röportajı okuyup merak edenler olursa…

PROF. DR. GÖNÜL: Bizim www.socatlab.com diye bir adresimiz var. Oraya girip bizim arkadaşlarımızla temasa geçecek olurlarsa onlar büyük bir ilgiyle önden bir görüşme yapıyorlar. O görüşmede kişi eğer adaysa, riskleri taşıyorsa davet ediyoruz. Sonra da adım adım ilerliyoruz.

-Riskleri taşıyorsa mı alıyorsunuz?

PROF. DR. GÖNÜL: Bazen bazı insanlar arıyor, unutkanlıkları yok. Herhangi bir performans düşüklüğü yok ama konuya meraklı. Bu kadar değerli bir zamanı ve parayı harcamak mümkün değil. Bir kısmı, farklı bir psikiyatrik rahatsızlığı var 'bir de gözden geçeyim' diyor. Bir de Ali Saffet Gönül'den randevu alamamış oluyor, fırsattan yararlanıyor.

- Bu hastalığa kadınların daha fazla yakalandığı söyleniyor. Neden?

PROF. DR. GÖNÜL: Hormonal nedenler var. Bir de östrojen, kadınları uzunca bir süre koruyor ama menopozla beraber azalıyor. Östrojenin sinir ağlarını koruduğu eskiden beri bilinen bir şey. Onunla ilişkili olabilir. Bir de kocaları zulmediyor, ondan da olabiliyor deniliyor. Tek bir faktörle açıklamak çok kolay değil.

-Bu bir araştırma konusu mu?

PROF. DR. GÖNÜL: Araştırılan bir konu. Östrojen replasmanının da kendi içinde riskleri var. Bir de klinik olarak bizim gözlemimiz kadınla erkek arasında o kadar büyük bir fark olmadığı yönünde. Bu biraz da araştırmanın yapıldığı ülke, araştırmanın yapıldığı kişilerle de ilişkili.

-Türkiye'deki ve İzmir'deki hasta sayısıyla ilgili net veriler var mı?

PROF. DR. GÖNÜL: Aslında çok net rakamlarımız yok ama İstanbul ekibinin bazı çalışmaları var. Biz de onlardan aldığımız bilgileri kullandık. 2005 yılında dünya genelinde 24 milyon kişi demansmış. Ve her yıl dünyada 4.6 milyon olarak rakam artıyor. Türkiye'de dünyadakine benzer olarak 70 yaş üzerinde demans yüzde 20, Alzheimer ise yüzde 11. Benim bildiğim İstanbul ekibi dışında yapılmış olan bir araştırma yok. İzmir'de de bu anlamda bakacak olursa 70 yaş üstü her 10 kişiden biri Alzheimer riskine sahip.

- Ömür uzuyor, yaşlı sayısı artıyor. Aileler eskisi gibi bir arada yaşamadığı ve herkes hayat telaşı içinde koşuşturduğu için, bu hastalığa yakalananların yakınları müthiş sıkıntı çekiyor. İktidarlar bir şeyler yapıyor ama görüyoruz ki yetmiyor. Bu çalışmalarınız, devletin bu konuya çok daha fazla önem atfetmesi açısından da bir önem taşıyor mu?

PROF. DR. GÖNÜL: Bizim çalışmanın en popüler olduğu dönem, Süleyman Demirel'in eşi Nazmiye hanımın vefat ettiği zamandı. Çünkü Alzheimer'dan vefat etti. Bir sürü basın kuruluşu bizimle röportaj yapmak istedi bu konuda. Aynı zamanda ülkede siyasi bir gelişme olmuştu. Sonra unuttular. Hatta beni TRT'den bir hanımefendi aradı, 'ben sizinle görüşmeye gelecektim. Yeni bir olay oldu. Bu yüzden erteleyelim' dedi. Sonra da unutuldu.

-Çok içindesiniz ama kendinize baktırdınız mı?

PROF. DR. GÖNÜL: Baktırdım tabii ki. Bizim ailemizde Alzheimer değil ama vasküler demans 80 yaş üstünde iki akrabamızda maalesef mevcut. Babam 77 yaşında. Ona bakmadım ama gördüğüm şekilde zihni mükemmel çalışıyor. Bu bana umut vaat ediyor. 77 yaşındaki bir insanın performansını yakından izlediğiniz vakit 'yaşlılık bir şeyin sonu değil' diyorsunuz. Ölmeden 1 gün önceye kadar zihinsel olarak aktif olarak çalışabilirsiniz. Bizde yaş yeni uzamaya başladı. Sağlıklı yaşlanma ve zihinsel performansın korunması söz konusu. O yüzden de insanlar Türkiye'de emeklilik yaşının erken olması nedeniyle emekli oluyor ve işi bırakıyor. Var olan potansiyeli kullanmaya kullanmaya suni bir performans düşüklüğü yaşamaya başlıyor. Dolayısıyla da insanlar aktif çalışmaya devam ettikleri müddetçe zihinsel sağlıkta hız dışında bir düşme görmüyoruz. Evet bir tarafta halamda bir miktar bunama görmeme rağmen, babam 77 yaşında aktif, hali hazırda Türksat'ın yönetim kurulu başkanlığını yapıyor. 16 saat 17 saat çalışıyor. Yaşlılık hiçbir şeyin sınırı değil, kendinizi zorlamazsanız, normal sporunuzu yaparsanız zihinsel performans çok fazla düşmüyor.

Ya anneniz?

PROF. DR. GÖNÜL: Annenin durumu da ondan geri kalır değil. Ama halam hipertansiyon hastasıydı. Diyabet bu anlamda çok önemli. Diyabet zihinsel performansı çok ciddi biçimde düşürüyor. İşin Alzheimer kısmını geçtik, insanlara 'diyabet, obez olmayın' diyoruz.

-Doktorların hep söylediği stresten uzak durun. Mide problemi için gittiğinizde de bunu söylüyorlar, kalp için gittiğinizde de. E siz zaten hep söylüyorsunuz. Bunun yani stresten uzak durmanın bir formülü var mı? Şöyle sihirli bir cümle falan…

PROF. DR. GÖNÜL: Bir defa stresin tanımı önemli. İnsanlar stressiz bir hayat yaşamayı beklemesinler. Stres olmazsa, bir iş yapmıyorsunuz demektir. Birincisi, başa çıkmakta zorlanacakları ya da hazırlıklı olmadıkları işlere girmesinler. Öyle borçlara, işlere, ihtiraslara kapılınıyor ki sonunda kontrolün dışına çıkılıyor. Bizim için gerçek stres, kontrol edemediğiniz, kontrol etmekte zorlandığınız durumdur. Gerçekte bir sihirli formül yok ama hazırlık, sosyal destek, yapacağınız hedefleri iyi belirlemek ve belirli hedefler üzerinde sebatkar olmak, stresi azaltan faktörler. Ama bazı şeyler sizin elinizde olmayabiliyor. Mesela bulunduğunuz pozisyonu kaybetmek, beklenmedik zamanda emeklilik, seçim kayıpları da kaçınılmaz stresler. O zaman da tatmin olunacak başka işler bulmak lazım. Gazeteci Yavuz Donat bana seçimden önce 'kaybeden milletvekilleri ne yapsın?' diye sormuştu, 'hemen yeni bir işe girsinler' demiştim. Çünkü insanı huzurlu ve değerli hissettiren şey, bir şey ürettiğindeki his. Onun peşinde koştukça devam ediyorsunuz. İnsanların karamsar olması için hiçbir neden yok. Diyelim ki bir insan Alzheimer olacağını öğrendi. İşin doğrusu biz insanlara 'siz şu zaman Alzheimer olacaksınız' demiyoruz. Diyoruz ki 'belirli risk faktörleri taşıyorsunuz' Spor yaparsanız, tansiyonu-şekeri kontrol ettirirseniz, fiziksel aktiviteleri yaparsanız ve erken dönemde başlanacak ilaçları alırsanız… Kişilere ekstra 5-7 sene verebilme şansı elde ediyoruz.

-Verebilme derken?

PROF. DR. GÖNÜL: Unutkan ya da hatırlayamadıkları bir döneme girmeyi 5-7 sene geciktirebiliyoruz. O yüzden 'bunları bunları yaparsanız hayat kaliteniz daha iyi gidecek' diyoruz. İnsanlara 'Sizin Alzheimer riskiniz yüksek' denilen bir grup olmuş. O insanların bazı performansları düşmüş. Çünkü kendilerine olan güvenleri azalmış. Bir de şöyle bir şey var. Kişi Alzheimer oluyor 'babanız Alzheimer. Şöyle yapın' diyoruz ,oğlu akşam trafik kazasında gidiyor ya da başka bir şey oluyor. Buradaki en önemli şey, eğer bir şeyi erken yakalayabiliyorsanız ona göre tedbir alabilmeniz mümkün oluyor. İnsanlar bana sık sık 'Alzheimer olduğunu nasıl söyleyeceksin, nasıl söylüyorsun?' diyorlar. Benim korneam hasta. Genetik olarak bir hastalığı var, muhtemelen 60-65 yaşında tamamen ölecek. Şimdi ben bunu bilmeseydim, görme kaybı için uğraşacaktım, kızacaktım. Ne yapıp edip 65'ime kadar bu projeleri bitirmem lazım. Zamanı gelince de (göz doktoru) Sait Bey bana kornea nakli yapacak.

-Korneanızın hasta olduğu, gözünüzü kaybedeceğiniz… Çok şaşırdım, gerçek mi?

PROF. DR. GÖNÜL: Gerçek. Ben biliyorum ki 60'lı yaşlarıma geldiğimde korneamın değişmesini gerektirecek kadar kör olacağım. Sait ne zaman karar verirse bir nakil yapacak. Tutacak ya da tutmayacak. Bunu bilmek ilk başta büyük bir öfkeye neden oluyorsa da hayatınızı organize etmenize neden oluyor. Hayattaki bazı şeylerin değerini az anlıyorsunuz. Bu hastalık nedeniyle sabahları bazen çok iyi göremiyorum ama öğleden sonra iyi gördüğümde o kadar mutlu oluyorum ki. Birçok insandan daha fazla öğleden sonralarımı mutlu geçirdiğime eminim. Meme kanseri riski taşıyan insanlar var. Bazı insanlar 'ben memelerimi aldırayım silikon koyayım. Neden bu riski taşıyayım ki' diyorlar. Alzheimer bunun gibi değil ama… Tıp böyle ilerliyor. Bunun bir kaçarı yok. Bazı şeyleri bilmemek iyi bir şey değil. Bilip tedbir almak daha iyi bir şey. Ben kendi adıma da Alzheimer olmasa da başka bir boyutta yaşadığımı düşünüyorum. Ve bu konuda beni aydınlatan başta arkadaşlarım olmak üzere hepsine minnettarım.

-Bu testten sonra 'Alzheimer riski taşıyorsun' dediklerinizden bir kızgınlık görüyor musunuz?

PROF. DR. GÖNÜL: Hem kendileri hem yakınları önce büyük bir korkuyla karşılaşıyorlar. Bu normal. Biz de onlara destek oluyoruz. Genellikle risk taşıyanlar değil de hastalığın ilk safhasına girmiş olanlarda ilk safhada bir panik hali oluyor. İlk safhada, ilk ilaçlar alındıktan sonra hastada bir düzelme görülüyor geçici de olsa. O ilk korku hızla geçiyor.

-Hastalık kaç evreydi?

PROF. DR. GÖNÜL: Erken, orta ve geç diyelim.

-Hasta yakınlarının kendilerini en kötü hissettiği dönem orta dönem mi geç dönem mi?

PROF. DR. GÖNÜL: Bu, hastaya ne kadar yakın olduklarıyla alakalı. Aynı evde yaşıyorlarsa erken dönem korkutuyor. Biz bunu çok açıklayamazdık. Hastalar günün belli zamanında her şeyi tanıyor. Bir anda düzeliyor sonra tekrar eski haline dönüyor. Biz de ne oluyor diye araştırıyorduk. Beynin çalışma sistemleriyle ilgili bir keşfe neden oldu bu. Bu tip çalışmalar beyni de daha iyi anlamamıza neden oluyor. Acaba kenarda köşede kalmış anıları birleştirebilecek alternatif bir formül bulabilir miyiz diye çalışan bir grup var Japonya'da. Onlar başarılı olursa da yarı unutulmuş olduğunu düşündüğümüz bazı şeyleri birleştirebileceğiz gibi gözüküyor. Bu arada da bizim bir Alzheimer blogumuz var Alzheimer sitesinde. Biz oraya her hafta dünyada olan Alzheimer'la ilgili bir gelişmeyi koyuyoruz. Bu da o haberlerden biri.

- Alzheimer hastalığı olanlar için şu anda en iyi kurum Ege Üniversitesi mi?

PROF. DR. GÖNÜL: Yok. Dokuz Eylül'de bu konuda Görsev Hanım var. Burada çalışan hocalarımız var. İstanbul ve Ankara Tıp'ta çalışan değerli hocalarımız var. Bizim işimiz araştırma olduğu için farklı.

*

EVET, ALZHEIMER OLMAYACAÐIM AMA…

Söyleşiye başlarken, SoCAT projesine gönüllü katılan bir denek olarak kişisel durumumu paylaşacağımı söylemiştim. Gerçi yukarda, Ali Hocam'ın yanıtından, Alzheimer riski taşımadığımı öğrendiniz. Dostlarımın gözü aydın, düşmanlık besleyenler de zaten beni ilgilendirmiyor, geçelim.

Projeye dahil olduğum andan itibaren öncelikle herkes gibi benden bazı kan tahlilleri istendi. Unutkanlığa yol açabilen hastalık ve riskler, kan tahlilleri görüldükten sonra elenince, ikinci aşamaya geçildi. Randevu tarihi belirlendi, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim dalı Yüksek Risk Polikliniğinde, Prof. Dr. Ali Saffet Gönül, Uzm. Dr. Övgü Anıl Öztürkeri ve Dr. Hande Yıldırım tarafından ayrıntılı olarak muayene edildim. Aynı gün Uzm. Psikolog Seda Eroğlu tarafından nöropsikolojik testler ile değerlendirme yapıldı. Yaklaşık 2 saat süren testler, bu projede bana göre en zor olan bölümdü. Kendimi yıllar sonra ÖSS'ye girmiş gibi hissettim.(Bu testlere cevap verirken, Alzheimer'i zerre kadar düşünmeyip başarılı olup olmaya odaklandığımın farkına varmak, bu yüzden kendime çok ama çok kızmak da işin ayrı boyutuydu. ÖSS demem bile hala aynı boyutta takılı olduğumun göstergesi bu arada…)



Son bölüm, bence eğlenceliydi. Pazar günü verilen randevuya saatinde gittim ve SoCAT ekibinin gençleri tarafından MR çekimiyle ilgili bilgilendirildim. Çekim sırasında bana gösterilecek şekiller esnasında neler yapmam gerektiği anlatıldıktan sonra, bazıları tarafından 'tabut' diye tarif edilen, klostrofobiklerin tüylerini diken diken eden o kapalı alana uzandım. Şekilleri izlerken, elime verilen butonlara basarken, SoCAT ekibinden Duran, Seren, Anıl, Seda, Yiğit ve Hande de beynimin bu performansa verdiği tepkileri izledi, çekimleri gerçekleştirdi. Yaklaşık yarım saat süren bu çalışma bittikten sonra, sıra tüm bu testlerin değerlendirilmesine ve sonucun yüzüme söylenmesine geldi.

Evet, Ali Saffet Gönül, bana 'Alzheimer riski taşımıyorsun' dedi ama beynimin MR'ını bana izah ederken söyledikleri de önemli uyarılardı:

'Bak şu kırmızı renk, aktif olan bölge. Bir şeyi gördüğünüzde aktif olan alanlar. Burası zaten kişinin bir şey gördüğünü gösteriyor. MR çekimleri sırasında o gördüğünüz resimleri hatırlarsanız, ilk başta resimleri öğrenmeye çalışıyordunuz. Bu o safha. Görüntülerin bir kısmını hatırlamaya çalışıyorsunuz. Sağlıklı bir genç, bütün resimleri full bildi. Beyninin bellekle ilgili kısmını kullanırken full kullanıyor. Benzer şekilde bu alanı siz de kaydederken kullanıyorsunuz. Burada hiçbir sorun yok ama bu size yetmiyor, geçici belleğinizi daha fazla kullanıyorsunuz. Bu da kısa dönemli performansınızın iyi ama uzun dönemli öğrenmenin daha az olduğunu gösteriyor. Eğer Alzheimer adayı olsaydınız bu aktivasyonu görmeyecektiniz. Alzheimer değilsiniz, risk içinde de değilsiniz. Ama şöyle bir riskiniz var. Diğer bütün testlere baktığımızda strese bağlı ve zaman zaman gerginliğe bağlı tansiyon yükselmeleriyle beraber küçük damarlarınızda sıkıntılarınız var. Kolesterolünüze dikkat edeceksiniz, yürüyüş yapacaksınız ve stresten uzak duracaksınız.'

SoCAT Azheimer Projesi'ne Katkı Sağlayanlar

Prof. Dr. Ali Saffet Gönül (E.Ü. Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ABD)

Prof. Dr. Ömer Kitiş (E.Ü. Radyoloji ABD)

Prof. Dr. Emre Kumral (E.Ü. Nöroloji ABD)

Doç. Dr. Muhammet Gökhan Cinsdikici (E.Ü Uluslar arası Bilgisayar Enstitüsü)

Doç. Dr. Buket Kosova (E.Ü. Tıbbi Biyoloji ABD)

Öğr. Göv. Kaya Oğuz (E.Ü. Uluslar arası Bilgisayar Enstitüsü)

Uz. Dr. Övgü Anıl Öztüreri (Nöroloji Uzmanı)

Araş. Gör. Seda Eroğlu (Dokuz Eylül Üniversitesi Deneysel Psikoloji ABD)

Dr. Hande Yıldırım (E.Ü. Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ABD)

Özgün Özalay (Doktora öğrencisi)

Yiğit Erdoğan (Yüksek Lisans Öğrencisi)

Selin Bilgin (Yüksek Lisans Öğrencisi)

Seren Tanülkü Açıkel (Koordinatör)

GÖNÜLLÜ OLMAK İÇİN NASIL BAŞVURABİLİRSİNİZ?
Çalışmanın birinci adımı gönüllü olmak isteyen adayların 0507 705 3978 ya da 0535 703 43 88 no'lu telefonlara veya [email protected] e-posta adresine mail yollaması ile başlıyor. Başvuru gelince çalışma koordinatörü Seren hanım veya araştırmacı Yiğit Erdoğan sizinle telefonda temas kurarak kısa bir görüşme ile temel bilgileri ve şikayetleri alıyor. Bu adım ile adayın çalışmaya uygun olup olmadığı ve uygun ise hangi grubuna uygun olacağı belirleniyor. İkinci adım için size uygun bir zamanda randevu veriliyor.