Yazarımız Gönül Soyoğul'un Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak'la yaptığı söyleşi...
BAŞLARKEN...
Sabah'ın Mecidiyeköy'deki binasında 7. kata çıkıp önce sevgili Şule (Talu) ile hasret giderdik, kucaklaştık. İki kız annesi bir genç kız gibiydi Şule. Cıvıl cıvıl, çok güzel, çok sıcak. İzmir'den gittiği gibi...
Aman allahım, bi kahve içiminde neler kaynattık neler!
Sonra hemen yanındaki odaya geçtim; Erdal Abi'nin odasına. Onun odası da Şule'ninki gibi Boğaz'a, 1. köprüye hakim, muhteşem manzaralı. Kucaklaşma, hal hatır sorma faslından sonra röportaj konumuza, İzmir'e geçtik, 'play'e bastım hemen.
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, Yeni Asır'da beni muhabirlikten Haber Müdürlüğü'ne getiren, Yeni Asır'ın 'ilk kadın haber müdürü' yapan Genel Yayın Yönetmeni'mdi.
Kılı kırk yarar, hiçbir haberi yeterli bulmaz/beğenmez; öfkesinden tükenmez kalemlerin arkasını çiğnerken, bir taraftan da muhabirlere/bana, durmadan saydırırdı.
Onun yüzünden kaç kez ağladım, kaç kez istifa ettim, hatırlamıyorum.
O kadar da çok gönlümü alır, ödüllendirirdi ki sonrasında…
Sırf beni kızdırmak için odama gelip 'sosyalizme/sosyalist liderlere' küfreder, sırf beni kızdırmak için Özal'a övgüler yağdırırdı. Sazan gibi ben de her defasına oltasına gelir, onu müthiş keyiflendirir, odadan kahkahalar atarak gitmesine neden olurdum…
Erdal Abi ile bu röportajı yaparken, nutkum tutuldu.
Kasedi deşifre ederken, nutkumun nasıl tutulduğu, alenen de ortada.
Soru sorarken Deniz Baykal gibi 'ııııı…' diye garip sesler çıkardığımı, kekelediğimi, ne soracağımı şaşırdığımı, ne diyeceğimi bilemediğimi görmek; o gün Sabah Gazetesi'nde yaşadığım travmayı bana tekrar yaşattı.
Abarttığımı düşünebilirsiniz. Ben sadece hissettiklerimi söylüyorum. Nasıl isterseniz, öyle değerlendirin.
Sadece şunu belirtmek istiyorum ki, Erdal Abi'nin; röportajda ifade ettiği gibi 'İzmir'den, İzmirliler'den nefret ettiği'ne inanmıyorum.
İçindeki kırılganlığın, binbir çeşit acının, 'savunma kalkanı' diye değerlendiriyorum sözcüklerini.
Başka da bir yorum yapmadan sözü; sorularıma, Erdal Şafak'ın yanıtlarına bırakıyorum…
GÖNÜL SOYOÐUL: İzmir'den ne zaman ayrılmıştınız Erdal Abi?
ERDAL ŞAFAK: 1995'te. Kopuş o kopuş.
SOYOÐUL: Sizin daha önce de bir İstanbul'a gidiş, İzmir'e dönüşünüz olmuştu.
ŞAFAK: Daha öncesinde iki üç defa var, evet.
SOYOÐUL: 1995'te İzmir'i bıraktığında nasıldı İzmir? Nasıl bir İzmir bırakmıştın arkanda?
ŞAFAK: İçine kapanmış, büyümeyen, büyümeyi sağlayacak olan kesimler bencilleşmiş, rantiye haline gelmiş, neleri var neleri yok satan, çimento fabrikalarını Kayserililere, ... fabrikalarını Adanalılar'a, Mersinlililer'e, işte diğer tesislerini kim çıkarsa yerli yabancı, büyük market zincirini bile İngilizler'e satan bir İzmir.
SOYOÐUL: Bırakmıştın...
ŞAFAK: Evet, bugün de aynen devam ediyor gördüğüm kadarıyla, hiçbir yeni yatırım yok, hali vakti yerinde olan veya iyi yetişmiş elemanları İzmir dışına, İstanbul'a geliyor. Buna karşılık Doğu Anadolu'nun, Güney Doğu Anadolu'nun yoksul kesimleri, İzmir'e akıyor. Böylece hem kişi başına düşen geliri sürekli azalan, hem istihdam imkanları sürekli gerileyen, işsiz oranı artan, rantiye ve emekli cennetiydi İzmir. o gün de öyleydi, bugün de öyle... 15 yıl içinde hiçbir şey değişmedi.
SOYOÐUL: Siz ekonomik boyutuyla özetlediniz. Kentsel olarak peki? Şehre gelip gidiyorsunuz...
ŞAFAK: Gelmiyorum. Rahmetli Piriştina'nın ölümünden bu yana, sadece bir defa bir günlüğüne, Turkcell'in çok özel ricasıyla bu prige teknolojisinegeçerken, gazeteyi orada hazırlayalım dediler, İzmir'e öyle geldim. Orada da sadece Yeni Asır'a 10 dakikalık nezaket ziyareti dışında, şimdi adı Swiss Otel mi, Büyük Efes'in dışına da çıkmadım. İzmir'i görmedim. Yazları geliyorum, Alaçatı'da evim var. Arada bir geliyorum. Havaalanında iniyorum. Rahmetli Piriştina'nın mezarını ziyaret ediyorum, direk Alaçatı'ya geçiyorum. İzmir'i görmüyorum, görmek de istemiyorum.
SOYOÐUL: Neden görmek istemiyorsunuz Erdal Abi?
ŞAFAK: Piriştina'nın acısı nedeniyle bir.. İki, düşünüyorum ki, ben artık İzmir'i sevmiyorum.
SOYOÐUL: İzmir'i sevmeyen bir İzmirli...
ŞAFAK: Evet, sevmiyorum. Çünkü az önce saydığım nedenlerden ötürü İzmir sevilmeyi hak etmiyor.
SOYOÐUL: Bunun suçlusu İzmirliler mi yani?
ŞAFAK: Evet, İzmirliler. Özellikle sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri, sonra İzmir'i İzmir yapması gereken ne kadar kişi ve kuruluş varsa, onlar.
SOYOÐUL; Yani bu, bu... bu söylediklerinizden İzmir'i terk edip gidenlerin, mücadele etmekten vazgeçenlerin bu anlamda suç demeyelim de, herhangi bir sorumluluğu yok mu?
ŞAFAK: Şimdi kendimden örnek vereyim. İzmir'de kalsaydım, ne olacaktım ben?
SOYOÐUL: Iııı ıııııı, yani, ben...
ŞAFAK: Ne kadar para kazanacaktım? Ben iki oğlumu, Türkiye'nin en iyi üniversitelerinde okuttum. Birini Bilkent'te, birini de Koç Üniversitesi'nde. Koç'ta okuyan oğlumun yıllık okul ücreti, 30 -35 bin dolar. Artı, 'baba sen uzakta oturuyorsun, ben okula gidip gelemem' dedi, Boğaz'da ev tuttuk, ayda 1500-2000 dolar. Harçlığı, arabası. Bunları İzmir'de alabilecek miydim ben?
SOYOÐUL: ………..
ŞAFAK: Alamazdım.
SOYOÐUL: 'Suç diyeceksen suçluyum evet, çocuklarıma baktım' diyorsun yani. Onlar için varım.
ŞAFAK: Ha bak, çocuklarımın da asla akıllarından geçmedi dönmek İzmir'e. İzmir'de doğmuş büyümüş olmalarına rağmen, İzmir'de hiçbir zaman yaşamayı düşünmüyorlar. Büyük oğlan zaten evlendi burada. Küçük oğlan şimdi Turkcell'de çalışıyor. Keretanın yine kendi evi var, Çırağan Sarayı'nın karşısında ev tuttu baba parasıyla. Bunları İzmir'de kalsam görecek miydim? Kendimden örnek veriyorum ama Güngör Abi'ye (Mengi'ye) de sorsan aynı şeyi söyleyecek, Yılmaz'a da (Özdil'e) sorsan aynı şeyi söyleyecek. Herkes aynı şeyleri söyleyecek.
SOYOÐUL: Ne yapalım peki, biz İzmir'de kalan İzmirliler? Bu cezayı hak etmiş olarak mı devam edelim, bundan kurtulmanın bir yolunu mu arayalım?
ŞAFAK: Kültür Çalıştayı yapıyorsunuz, turizm bilmemnesi yapıyorsunuz, öncelikle İzmir'in silkinmesi lazım, İzmir'i İzmir yapanların veya yapması gerekenlerin. Ondan sonra, ben onları şeye benzetiyorum. 8-9 ay İzmir'de birbirlerinin kuyusunu kazarlar, 4 ay da Çeşme'de birbirlerinin kuyusunu kazarlar.
SOYOÐUL: Biraraya gelmiyorlar yani, nedeni bu mu?
ŞAFAK: Gelmiyorlar, birbirlerinin gözlerini oyarlar. İzmir'in elinde kaç tane büyük, İzmir'i İzmir yapan neler vardı? Yaşar Grubu vardı, iyice küçüldü, gitti gidecek. İnşallah kurtarır. İşte ne vardı başka, çimento fabrikaları vardı. Biri gitti, öbürünü borsa oyunlarıyla yabancılar ele geçirmeye çalışıyor. Metaş'ı vardı kapandı gitti. Turyağ'ı vardı, yok oldu gitti. Ne kaldı İzmir'de? Atatürk Heykeli kaldı!
SOYOÐUL: Peki Erdal Abi, diyorsun ki birincisi; İzmir'in bu hale gelmesinde İzmirliler'in kendi payları var. Başka?
ŞAFAK: Her zaman konjonktüre aykırı, rüzgara karşı yürümeyi tercih eder İzmir. İzmir'in küçülmesi veya büyümesinin durması, rahmetli Özal ile başladı.1983'te başladı. Aslında 77'de başladı. Özal'ın MSP'den milletvekili adaylığıyla. Kaybetti. 83'te Sunalp'i tercih etti daha çok İzmir. Ondan sonraki dönemlerde hep kim muhalefetse ona oy verdi. İktidara ters düştü hep. Bugün de öyle. Birinci neden o.
İkinci neden, işadamlarının bencilliği, yatırım yapmaması. İzmir'de bir yağ grubu var, Bornova'da.
SOYOÐUL: Orkide mi?
ŞAFAK: Orkide. Şurada Boğaz'da bir genel müdürlüğü var, dilini ısırırsın lüksünden, güzelliğinden. Kuruçeşme'de, inanılmaz güzel. Neden, çünkü burada iş yapılıyor. Türkiye'nin gayri safi milli hasılasının yüzde 40'ını burası sağlıyor, Türkiye'nin vergi gelirinin yüzde 60'ını, yüzde 70'ini İstanbul- İzmit aralığı sağlıyor. Yani Türkiye nüfusunun 6'da biri, burada yaşıyor. Resmi rakam. Gayrı resmi rakamlara göre, Türkiye'nin neredeyse 4'te biri burada yaşıyor. İzmir ne? İzmir neyi hedefliyor? Bak İzmir, bizim bildiğimiz zamanlarda istanbul, Ankara'dan sonra 3. büyük şehirdi. Şimdi Adana geçti, Bursa geçti, Konya, Kayseri geçti. Manisa, Denizli, Antalya çok büyük ihtimalle geçiyor. Yani İzmir iyice şeylere düşüyor, plaka numarasına, 35. sıraya kadar gelecek galiba...
SOYOÐUL: Erdal Abi, sağol vallaha, içimi açtın! (gülüyor) Neden dediğimizde, hep politik tercihleri nedeniyle cezalandırılması var İzmir'in.
ŞAFAK: Ama bu kamu hizmetlerinden. Buna rağmen İzmir-İstanbul otoyolu yapılıyor işte.
SOYOÐUL: Yeni başladı.
ŞAFAK: Ee yani. Ondan sonra turizme fena yatırım yapılmıyor. İzmir'i kastetmiyorum, İzmir ilini kastediyorum. Fena yatırımlar yapılmıyor. Liman özelleştirildi, büyütülecek. Yeni bir liman daha yapılacak belki. Buna rağmen yine, hak ettiği kadar olmasa bile, önemli ölçüde kamudan destek alıyor. Ama özel sektörden bir şey alamıyor. İzmir'de gördüğüm kadarıyla, yapılan tek yatırım, sürekli alışveriş merkezleri. Farklı bir şey yapılmıyor.
SOYOÐUL: Onlar da aç/kapa gibi oldu. Ya kapanıyor, ya el değiştiriyor, ya outlet'e dönüşüyor. Bir de küresel krize yakalandık, teğet meğet geçmedi, tüy dikti her şeyin üstüne. Hiç yeni iş sahası açılmıyor, var olanlar kapanıyor maalesef. İzmir'de kalmak biraz deliliği gerektiriyor artık.
ŞAFAK: Bir de belli bir yaştan sonra İzmir'den gelip, İstanbul'da şansını zorlaman zor elbette.
SOYOÐUL: Her tarafa kök salmışsın, yayılmışsın, o kökleri kes, git. Doğru, çok zor.
ŞAFAK: Yapılmıyor, İstanbul'da iş bulma imkanı da zor.
SOYOÐUL: Doğrudur. 20-25 yaşındaki 3-4 dil bilen çocuklar iş bulmakta zorlanırken, sen şimdi 50-60 yaşında çık gel buraya iş bulacağım diye.. Limon satarsın herhalde. Bir de sizin vapurlarda tarak, kabak oyacağı falan satıyorlar hani..
ŞAFAK: O da yok. Limon da yok.
SOYOÐUL: İzmir'e olan bu kızgınlığının/küskünlüğünün... Tamam ben sizin Piriştina ile olan dostluğunuzu biliyorum, anlıyorum. Gazeteye her gün akşam üzeri gelirdi, birlikte Karaca Otel'in barına gidip içkinizi içerdiniz... Bunları özlemenizi anlıyorum... Ama başka bir küskünlük mü var, İzmir'i sevmememizin altında?
ŞAFAK: Yok canım, küskünlük yok. Sadece İzmir'de çok hüzünleniyorum.
SOYOÐUL: Hüzünlenirseniz de, İzmir'de başka sevdikleriniz de var, akrabalarınız var, kuzenleriniz, yağenleriniz..
ŞAFAK: Kayınvalidem var.
SOYOÐUL: Onlar adına üzülüyor musunuz?
ŞAFAK: Üzülüyorum tabii...
SOYOÐUL: Ama diyorsunuz ki, benim yapacağım bir şey yok.
ŞAFAK: Yok. Ben işveren değilim ki. (kahkahalar) Ben yine İzmir'e katkıda bulundum ama. Bir yazlık aldım, bir sürü para verdim.
SOYOÐUL: Öyle bir katkı yaptım diyorsunuz, sağolasınız valla! Çok bonkörsünüz… Çeşme'de Alaçatı'da İstanbullular artmaya başladı zaten. Siz de zaten İzmirli değil, artık İstanbullu olmuşsunuz.
ŞAFAK: Eşim ve çocuklarım için aldım. Çocuklar derken, tırnak içinde, 'dört ayaklı çocuklarım' için...
SOYOÐUL: Nasıl yani?
ŞAFAK: Köpeklerim için. Her yıl haziran ayında bizde büyük göç başlar. Uçaktan nefret ediyor büyük köpeğim. O nedenle şöförle beraber, iki köpeğim, hanım, iki papağan benim, yola çıkarlar. Köpekler nerede havlarsa, orada dururlar. 8 saatlik yolu 14-15 saatte alırlar. Ondan sonra da ağustos ortasında dönüşleri var onların böyle.
SOYOÐUL: Köpekler için mi yazlık aldım diyorsun şimdi sen Erdal Abi? Yani onlar rahat etsin diye mi?
ŞAFAK: (Kahkahalarla gülüyor.) Benim bir tane Çeşme'de vardı zaten evim. Orada duruyor, bomboş duruyor.
SOYOÐUL: İzmir'de Kültür Çalıştayı yapıldı, İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu oluşturuldu. İlk defa çok ciddi, Uğur Yüce gibi isimler, o kurulda çalışıyor.
ŞAFAK: Ben inanmıyorum. Ben Expo 15'i nasıl kaçırdığını biliyorum İzmir'in, nasıl lakayt çalışıldığını, koordinasyon kopukluğundan birinin yaptığını, diğerinin nasıl bozduğunu yakından bildiğim için... Ben İzmirliler'in biraraya gelip de bir şey yapacağına inanmıyorum. Expo 15 bir take off için, izmir uçağının havalanması için iyi bir fırsat olurdu. Onu göz göre göre nasıl kaçırdığını bilseniz yani dehşete kapılırsınız. Başına da devletin atadığı çok iyi bir üst koordinatör vardı, eski Tokyo Büyükelçimiz, hanım. (Solmaz Ünaydın) Kadıncağız, islam konferansı örgütünün Senegal'da, ben de gittim, bir zirvesine bile geldi, Afrikalılardan oy alabilmek için. 50 takla attı, her şeyi yaptı, ama İzmirli... Sonra o saydığın isimler... Bildiğim kadarıyla ben İzmir'deyken, Egev diye bir vakıfları vardı. Ne yaptılar 15-20 yıl boyunca? Ben ordayken, galiba 5 yılını doldurmuştu. Ee üzerinden bir 15 yıl daha geçti, etti 20 yıl. Ne yaptı bu Egev?
SOYOÐUL: Nutkum tutuldu artık söylediklerine, şu an bir şey söyleyemeyeceğim.
ŞAFAK: Bence hiç yaptı. Bir de hiç isim vermeyeceğim. Bazı kurumların başında, ben İzmir'i bıraktığımda kimler oturuyorsa, bugün de onlar oturuyor.
SOYOÐUL: Bunu Ekrem Pakdemirli de söylemişti. Olmaz, bir koltukta bu kadar süre oturulmaz demişti.
ŞAFAK: Türkiye, en azından benim İstanbul'a geldiğimden bu yana 15 yılda, 7-8 tane başbakan değiştirdi, 5-6 hükümet değiştirdi. İzmir'de hep aynı isimler, değişmeyen kabine.
SOYOÐUL: Bu da İzmir'in gelişiminin önünde engel mi, zarar mı?
ŞAFAK: Bence. Taze kan iyidir. Bitti mi?
SOYOÐUL: Bitti Erdal Abi. Sağolasın.
Aman allahım, bi kahve içiminde neler kaynattık neler!
Sonra hemen yanındaki odaya geçtim; Erdal Abi'nin odasına. Onun odası da Şule'ninki gibi Boğaz'a, 1. köprüye hakim, muhteşem manzaralı. Kucaklaşma, hal hatır sorma faslından sonra röportaj konumuza, İzmir'e geçtik, 'play'e bastım hemen.
Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erdal Şafak, Yeni Asır'da beni muhabirlikten Haber Müdürlüğü'ne getiren, Yeni Asır'ın 'ilk kadın haber müdürü' yapan Genel Yayın Yönetmeni'mdi.
Kılı kırk yarar, hiçbir haberi yeterli bulmaz/beğenmez; öfkesinden tükenmez kalemlerin arkasını çiğnerken, bir taraftan da muhabirlere/bana, durmadan saydırırdı.
Onun yüzünden kaç kez ağladım, kaç kez istifa ettim, hatırlamıyorum.
O kadar da çok gönlümü alır, ödüllendirirdi ki sonrasında…
Sırf beni kızdırmak için odama gelip 'sosyalizme/sosyalist liderlere' küfreder, sırf beni kızdırmak için Özal'a övgüler yağdırırdı. Sazan gibi ben de her defasına oltasına gelir, onu müthiş keyiflendirir, odadan kahkahalar atarak gitmesine neden olurdum…
Erdal Abi ile bu röportajı yaparken, nutkum tutuldu.
Kasedi deşifre ederken, nutkumun nasıl tutulduğu, alenen de ortada.
Soru sorarken Deniz Baykal gibi 'ııııı…' diye garip sesler çıkardığımı, kekelediğimi, ne soracağımı şaşırdığımı, ne diyeceğimi bilemediğimi görmek; o gün Sabah Gazetesi'nde yaşadığım travmayı bana tekrar yaşattı.
Abarttığımı düşünebilirsiniz. Ben sadece hissettiklerimi söylüyorum. Nasıl isterseniz, öyle değerlendirin.
Sadece şunu belirtmek istiyorum ki, Erdal Abi'nin; röportajda ifade ettiği gibi 'İzmir'den, İzmirliler'den nefret ettiği'ne inanmıyorum.
İçindeki kırılganlığın, binbir çeşit acının, 'savunma kalkanı' diye değerlendiriyorum sözcüklerini.
Başka da bir yorum yapmadan sözü; sorularıma, Erdal Şafak'ın yanıtlarına bırakıyorum…
GÖNÜL SOYOÐUL: İzmir'den ne zaman ayrılmıştınız Erdal Abi?
ERDAL ŞAFAK: 1995'te. Kopuş o kopuş.
SOYOÐUL: Sizin daha önce de bir İstanbul'a gidiş, İzmir'e dönüşünüz olmuştu.
ŞAFAK: Daha öncesinde iki üç defa var, evet.
SOYOÐUL: 1995'te İzmir'i bıraktığında nasıldı İzmir? Nasıl bir İzmir bırakmıştın arkanda?
ŞAFAK: İçine kapanmış, büyümeyen, büyümeyi sağlayacak olan kesimler bencilleşmiş, rantiye haline gelmiş, neleri var neleri yok satan, çimento fabrikalarını Kayserililere, ... fabrikalarını Adanalılar'a, Mersinlililer'e, işte diğer tesislerini kim çıkarsa yerli yabancı, büyük market zincirini bile İngilizler'e satan bir İzmir.
SOYOÐUL: Bırakmıştın...
ŞAFAK: Evet, bugün de aynen devam ediyor gördüğüm kadarıyla, hiçbir yeni yatırım yok, hali vakti yerinde olan veya iyi yetişmiş elemanları İzmir dışına, İstanbul'a geliyor. Buna karşılık Doğu Anadolu'nun, Güney Doğu Anadolu'nun yoksul kesimleri, İzmir'e akıyor. Böylece hem kişi başına düşen geliri sürekli azalan, hem istihdam imkanları sürekli gerileyen, işsiz oranı artan, rantiye ve emekli cennetiydi İzmir. o gün de öyleydi, bugün de öyle... 15 yıl içinde hiçbir şey değişmedi.
SOYOÐUL: Siz ekonomik boyutuyla özetlediniz. Kentsel olarak peki? Şehre gelip gidiyorsunuz...
ŞAFAK: Gelmiyorum. Rahmetli Piriştina'nın ölümünden bu yana, sadece bir defa bir günlüğüne, Turkcell'in çok özel ricasıyla bu prige teknolojisinegeçerken, gazeteyi orada hazırlayalım dediler, İzmir'e öyle geldim. Orada da sadece Yeni Asır'a 10 dakikalık nezaket ziyareti dışında, şimdi adı Swiss Otel mi, Büyük Efes'in dışına da çıkmadım. İzmir'i görmedim. Yazları geliyorum, Alaçatı'da evim var. Arada bir geliyorum. Havaalanında iniyorum. Rahmetli Piriştina'nın mezarını ziyaret ediyorum, direk Alaçatı'ya geçiyorum. İzmir'i görmüyorum, görmek de istemiyorum.
SOYOÐUL: Neden görmek istemiyorsunuz Erdal Abi?
ŞAFAK: Piriştina'nın acısı nedeniyle bir.. İki, düşünüyorum ki, ben artık İzmir'i sevmiyorum.
SOYOÐUL: İzmir'i sevmeyen bir İzmirli...
ŞAFAK: Evet, sevmiyorum. Çünkü az önce saydığım nedenlerden ötürü İzmir sevilmeyi hak etmiyor.
SOYOÐUL: Bunun suçlusu İzmirliler mi yani?
ŞAFAK: Evet, İzmirliler. Özellikle sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri, sonra İzmir'i İzmir yapması gereken ne kadar kişi ve kuruluş varsa, onlar.
SOYOÐUL; Yani bu, bu... bu söylediklerinizden İzmir'i terk edip gidenlerin, mücadele etmekten vazgeçenlerin bu anlamda suç demeyelim de, herhangi bir sorumluluğu yok mu?
ŞAFAK: Şimdi kendimden örnek vereyim. İzmir'de kalsaydım, ne olacaktım ben?
SOYOÐUL: Iııı ıııııı, yani, ben...
ŞAFAK: Ne kadar para kazanacaktım? Ben iki oğlumu, Türkiye'nin en iyi üniversitelerinde okuttum. Birini Bilkent'te, birini de Koç Üniversitesi'nde. Koç'ta okuyan oğlumun yıllık okul ücreti, 30 -35 bin dolar. Artı, 'baba sen uzakta oturuyorsun, ben okula gidip gelemem' dedi, Boğaz'da ev tuttuk, ayda 1500-2000 dolar. Harçlığı, arabası. Bunları İzmir'de alabilecek miydim ben?
SOYOÐUL: ………..
ŞAFAK: Alamazdım.
SOYOÐUL: 'Suç diyeceksen suçluyum evet, çocuklarıma baktım' diyorsun yani. Onlar için varım.
ŞAFAK: Ha bak, çocuklarımın da asla akıllarından geçmedi dönmek İzmir'e. İzmir'de doğmuş büyümüş olmalarına rağmen, İzmir'de hiçbir zaman yaşamayı düşünmüyorlar. Büyük oğlan zaten evlendi burada. Küçük oğlan şimdi Turkcell'de çalışıyor. Keretanın yine kendi evi var, Çırağan Sarayı'nın karşısında ev tuttu baba parasıyla. Bunları İzmir'de kalsam görecek miydim? Kendimden örnek veriyorum ama Güngör Abi'ye (Mengi'ye) de sorsan aynı şeyi söyleyecek, Yılmaz'a da (Özdil'e) sorsan aynı şeyi söyleyecek. Herkes aynı şeyleri söyleyecek.
SOYOÐUL: Ne yapalım peki, biz İzmir'de kalan İzmirliler? Bu cezayı hak etmiş olarak mı devam edelim, bundan kurtulmanın bir yolunu mu arayalım?
ŞAFAK: Kültür Çalıştayı yapıyorsunuz, turizm bilmemnesi yapıyorsunuz, öncelikle İzmir'in silkinmesi lazım, İzmir'i İzmir yapanların veya yapması gerekenlerin. Ondan sonra, ben onları şeye benzetiyorum. 8-9 ay İzmir'de birbirlerinin kuyusunu kazarlar, 4 ay da Çeşme'de birbirlerinin kuyusunu kazarlar.
SOYOÐUL: Biraraya gelmiyorlar yani, nedeni bu mu?
ŞAFAK: Gelmiyorlar, birbirlerinin gözlerini oyarlar. İzmir'in elinde kaç tane büyük, İzmir'i İzmir yapan neler vardı? Yaşar Grubu vardı, iyice küçüldü, gitti gidecek. İnşallah kurtarır. İşte ne vardı başka, çimento fabrikaları vardı. Biri gitti, öbürünü borsa oyunlarıyla yabancılar ele geçirmeye çalışıyor. Metaş'ı vardı kapandı gitti. Turyağ'ı vardı, yok oldu gitti. Ne kaldı İzmir'de? Atatürk Heykeli kaldı!
SOYOÐUL: Peki Erdal Abi, diyorsun ki birincisi; İzmir'in bu hale gelmesinde İzmirliler'in kendi payları var. Başka?
ŞAFAK: Her zaman konjonktüre aykırı, rüzgara karşı yürümeyi tercih eder İzmir. İzmir'in küçülmesi veya büyümesinin durması, rahmetli Özal ile başladı.1983'te başladı. Aslında 77'de başladı. Özal'ın MSP'den milletvekili adaylığıyla. Kaybetti. 83'te Sunalp'i tercih etti daha çok İzmir. Ondan sonraki dönemlerde hep kim muhalefetse ona oy verdi. İktidara ters düştü hep. Bugün de öyle. Birinci neden o.
İkinci neden, işadamlarının bencilliği, yatırım yapmaması. İzmir'de bir yağ grubu var, Bornova'da.
SOYOÐUL: Orkide mi?
ŞAFAK: Orkide. Şurada Boğaz'da bir genel müdürlüğü var, dilini ısırırsın lüksünden, güzelliğinden. Kuruçeşme'de, inanılmaz güzel. Neden, çünkü burada iş yapılıyor. Türkiye'nin gayri safi milli hasılasının yüzde 40'ını burası sağlıyor, Türkiye'nin vergi gelirinin yüzde 60'ını, yüzde 70'ini İstanbul- İzmit aralığı sağlıyor. Yani Türkiye nüfusunun 6'da biri, burada yaşıyor. Resmi rakam. Gayrı resmi rakamlara göre, Türkiye'nin neredeyse 4'te biri burada yaşıyor. İzmir ne? İzmir neyi hedefliyor? Bak İzmir, bizim bildiğimiz zamanlarda istanbul, Ankara'dan sonra 3. büyük şehirdi. Şimdi Adana geçti, Bursa geçti, Konya, Kayseri geçti. Manisa, Denizli, Antalya çok büyük ihtimalle geçiyor. Yani İzmir iyice şeylere düşüyor, plaka numarasına, 35. sıraya kadar gelecek galiba...
SOYOÐUL: Erdal Abi, sağol vallaha, içimi açtın! (gülüyor) Neden dediğimizde, hep politik tercihleri nedeniyle cezalandırılması var İzmir'in.
ŞAFAK: Ama bu kamu hizmetlerinden. Buna rağmen İzmir-İstanbul otoyolu yapılıyor işte.
SOYOÐUL: Yeni başladı.
ŞAFAK: Ee yani. Ondan sonra turizme fena yatırım yapılmıyor. İzmir'i kastetmiyorum, İzmir ilini kastediyorum. Fena yatırımlar yapılmıyor. Liman özelleştirildi, büyütülecek. Yeni bir liman daha yapılacak belki. Buna rağmen yine, hak ettiği kadar olmasa bile, önemli ölçüde kamudan destek alıyor. Ama özel sektörden bir şey alamıyor. İzmir'de gördüğüm kadarıyla, yapılan tek yatırım, sürekli alışveriş merkezleri. Farklı bir şey yapılmıyor.
SOYOÐUL: Onlar da aç/kapa gibi oldu. Ya kapanıyor, ya el değiştiriyor, ya outlet'e dönüşüyor. Bir de küresel krize yakalandık, teğet meğet geçmedi, tüy dikti her şeyin üstüne. Hiç yeni iş sahası açılmıyor, var olanlar kapanıyor maalesef. İzmir'de kalmak biraz deliliği gerektiriyor artık.
ŞAFAK: Bir de belli bir yaştan sonra İzmir'den gelip, İstanbul'da şansını zorlaman zor elbette.
SOYOÐUL: Her tarafa kök salmışsın, yayılmışsın, o kökleri kes, git. Doğru, çok zor.
ŞAFAK: Yapılmıyor, İstanbul'da iş bulma imkanı da zor.
SOYOÐUL: Doğrudur. 20-25 yaşındaki 3-4 dil bilen çocuklar iş bulmakta zorlanırken, sen şimdi 50-60 yaşında çık gel buraya iş bulacağım diye.. Limon satarsın herhalde. Bir de sizin vapurlarda tarak, kabak oyacağı falan satıyorlar hani..
ŞAFAK: O da yok. Limon da yok.
SOYOÐUL: İzmir'e olan bu kızgınlığının/küskünlüğünün... Tamam ben sizin Piriştina ile olan dostluğunuzu biliyorum, anlıyorum. Gazeteye her gün akşam üzeri gelirdi, birlikte Karaca Otel'in barına gidip içkinizi içerdiniz... Bunları özlemenizi anlıyorum... Ama başka bir küskünlük mü var, İzmir'i sevmememizin altında?
ŞAFAK: Yok canım, küskünlük yok. Sadece İzmir'de çok hüzünleniyorum.
SOYOÐUL: Hüzünlenirseniz de, İzmir'de başka sevdikleriniz de var, akrabalarınız var, kuzenleriniz, yağenleriniz..
ŞAFAK: Kayınvalidem var.
SOYOÐUL: Onlar adına üzülüyor musunuz?
ŞAFAK: Üzülüyorum tabii...
SOYOÐUL: Ama diyorsunuz ki, benim yapacağım bir şey yok.
ŞAFAK: Yok. Ben işveren değilim ki. (kahkahalar) Ben yine İzmir'e katkıda bulundum ama. Bir yazlık aldım, bir sürü para verdim.
SOYOÐUL: Öyle bir katkı yaptım diyorsunuz, sağolasınız valla! Çok bonkörsünüz… Çeşme'de Alaçatı'da İstanbullular artmaya başladı zaten. Siz de zaten İzmirli değil, artık İstanbullu olmuşsunuz.
ŞAFAK: Eşim ve çocuklarım için aldım. Çocuklar derken, tırnak içinde, 'dört ayaklı çocuklarım' için...
SOYOÐUL: Nasıl yani?
ŞAFAK: Köpeklerim için. Her yıl haziran ayında bizde büyük göç başlar. Uçaktan nefret ediyor büyük köpeğim. O nedenle şöförle beraber, iki köpeğim, hanım, iki papağan benim, yola çıkarlar. Köpekler nerede havlarsa, orada dururlar. 8 saatlik yolu 14-15 saatte alırlar. Ondan sonra da ağustos ortasında dönüşleri var onların böyle.
SOYOÐUL: Köpekler için mi yazlık aldım diyorsun şimdi sen Erdal Abi? Yani onlar rahat etsin diye mi?
ŞAFAK: (Kahkahalarla gülüyor.) Benim bir tane Çeşme'de vardı zaten evim. Orada duruyor, bomboş duruyor.
SOYOÐUL: İzmir'de Kültür Çalıştayı yapıldı, İzmir Ekonomik Kalkınma Koordinasyon Kurulu oluşturuldu. İlk defa çok ciddi, Uğur Yüce gibi isimler, o kurulda çalışıyor.
ŞAFAK: Ben inanmıyorum. Ben Expo 15'i nasıl kaçırdığını biliyorum İzmir'in, nasıl lakayt çalışıldığını, koordinasyon kopukluğundan birinin yaptığını, diğerinin nasıl bozduğunu yakından bildiğim için... Ben İzmirliler'in biraraya gelip de bir şey yapacağına inanmıyorum. Expo 15 bir take off için, izmir uçağının havalanması için iyi bir fırsat olurdu. Onu göz göre göre nasıl kaçırdığını bilseniz yani dehşete kapılırsınız. Başına da devletin atadığı çok iyi bir üst koordinatör vardı, eski Tokyo Büyükelçimiz, hanım. (Solmaz Ünaydın) Kadıncağız, islam konferansı örgütünün Senegal'da, ben de gittim, bir zirvesine bile geldi, Afrikalılardan oy alabilmek için. 50 takla attı, her şeyi yaptı, ama İzmirli... Sonra o saydığın isimler... Bildiğim kadarıyla ben İzmir'deyken, Egev diye bir vakıfları vardı. Ne yaptılar 15-20 yıl boyunca? Ben ordayken, galiba 5 yılını doldurmuştu. Ee üzerinden bir 15 yıl daha geçti, etti 20 yıl. Ne yaptı bu Egev?
SOYOÐUL: Nutkum tutuldu artık söylediklerine, şu an bir şey söyleyemeyeceğim.
ŞAFAK: Bence hiç yaptı. Bir de hiç isim vermeyeceğim. Bazı kurumların başında, ben İzmir'i bıraktığımda kimler oturuyorsa, bugün de onlar oturuyor.
SOYOÐUL: Bunu Ekrem Pakdemirli de söylemişti. Olmaz, bir koltukta bu kadar süre oturulmaz demişti.
ŞAFAK: Türkiye, en azından benim İstanbul'a geldiğimden bu yana 15 yılda, 7-8 tane başbakan değiştirdi, 5-6 hükümet değiştirdi. İzmir'de hep aynı isimler, değişmeyen kabine.
SOYOÐUL: Bu da İzmir'in gelişiminin önünde engel mi, zarar mı?
ŞAFAK: Bence. Taze kan iyidir. Bitti mi?
SOYOÐUL: Bitti Erdal Abi. Sağolasın.