Yazarımız Gönül Soyoğul CHP'nin 2. Bölge Milletvekili adaylarından Prof. Dr. Ayman Güler'e, İzmir'i, Ege'yi, yeni CHP'yi ve elbette AKP'yi sordu.

BAŞLARKEN…
Prof. Dr. Birgül Ayman Güler. CHP İzmir 2. Bölge Milletvekili adayı.
Her ne kadar doğum yeri Bergama olarak geçse de biz İzmirliler onu, o meşhur 'Cumhuriyet mitingleri'nin ateşli konuşmacısı olarak tanımıştık. Özellikle Tandoğan'da yaptığı konuşma, hala internette dolaşımda.
Lakin, hakkındaki bilgilerimiz, 'google' ile sınırlı. Kuru. Kitabî.
Madem adayımız, üstelik seçilebilecek sırada görünen bir aday; tanışmak/tanımak ve bir gazeteci olarak tanıtmak istiyorum.
Günlerdir gezdiği/dolaştığı İzmir ikinci bölgedeki izlenimlerini, aldığı tepkileri merak ediyorum.
Çok sıcak, çok samimi, çok konuşkan. Hiç kasmıyor, cevapları ağzından kerpetenle dökülmüyor. Hatta röportaj sonunda hiç sormadığım Cumhuriyet mitingleri üzerine de 'niye sormadın' deyip sıralıyor.
O mitinglerin konuşmacısı olmaktan çok memnun olduğunu söylüyor.
Hasan Cemal'i o çok kızdırıp 3 gün yazı yazdırtan 'Ben darbeci değil devrimciyim' sözcüğünü tekrarlıyor. Muzip muzip gülümsüyor.
'Onlar Türkiye'nin nasıl düzeleceğini gösteren mitinglerdi' diyor, ardından 12 Eylül'de gözaltına alınanlar arasında olduğunu ama insanların yıllarca hapis yatıp işkence gördüğü bir dönem için, Narlıdere'de 15 günlük misafirlikten(!) söz etmeyi ayıp saydığının altını çizerek ekliyor: 'Televizyonda Müftüoğlu çok güzel söylemişti, 'Biz mağdurları değil, 12 Eylül'ün muhataplarıyız kardeşim' demişti; ben de aynen öyle düşünüyorum…
Başında da belirttiğim gibi amacım, -çok büyük sürpriz olmazsa- 13 Haziran'da kentimizi temsil edecek 26 milletvekilinden biri olacak Birgül Ayman Güler'le İzmir'i konuşmaktı. Ve elbette, 'ithal' yakıştırmalarının, Güler'deki karşılığını görmekti.
İzmir'den aday olmayı kendisinin istediğini, çünkü Bakırçay çocuğu olduğunu vurgulayan Birgül Hanım, yaklaşık iki saatlik söyleşide/sohbette, beni 'ithal olmayacağına, İzmir'i ihmal etmeyeceğine' inandırdı.
Bakalım sizde yarattığı ne olacak?

GÖNÜL SOYOÐUL: Biliyorsunuz, partiniz tarafından aday olarak açıklandığınızda, kamuoyunda adınız 'ithal adaylar' arasında yer buldu.

BİRGÜL AYMAN GÜLER: Evet, üzücü bir şey…

SOYOÐUL: Bir de size soralım… Siz kendinizi ithal olarak görüyor musunuz? Bu yakıştırmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

GÜLER: Kendimi ithal olarak görmüyorum, içimden öyle geçtiği için değil; nesnel olarak ben ithal değilim. Bergama doğumluyum. İlkokulu Bergama'da okudum, Bergama Lisesi'nden mezun oldum, Bergama'da üniversite olmadığı için (gülüyor) ben de üniversiteyi kazandığım için Marmara Üniversitesi'ne gittim. Sonra da akademisyenlik yaşamıma girdi, Ankara'da başladı, orada evlendim, dolayısıyla Ankara'dayım 1985 yılından bu yana…

SOYOÐUL: Bergama'dan kaç yılında ayrılmıştınız?

GÜLER: 1978'te. Üniversite giriş tarihim. Fakat benim ailem, kardeşlerim, sülalem Bergama, Dikili, Ayvalık, İzmir'de yaşıyor.. Şöyle söyleyeyim, kaybettiğim sevdiklerim Bergama'da yatıyor. Başka yerlerde kaybettiklerimiz, Bergama'ya taşınıyor. Annem, babam. Bir ablam Bergama'da yaşıyor, bir ablam Dikili'de yaşıyor. Bir de şu var, Türkiye'de kim doğduğu yerde yaşıyor ki? Muazzam bir hareketlilik içinde insanlar

SOYOÐUL: Doğru ama şöyle de bir gerçek var. Doyduğunuz yerin sorunlarını iyi bilir insan. Örneğin siz Ankara'da yaşıyorsunuz, Başkent'in sorunlarını doğal olarak bilirsiniz, yağmur yağınca nereleri su basar, yaşayarak öğrenirsiniz. İzmir'de yaşamadığınız için… elbette İzmir'in genel sorunları hakkında hem bir bilim kadını, hem de bir siyasetçi olarak bilgi sahibi olabilirsiniz ama İzmir özeline hakim olmanız zor, seçim bölgenize has özellikleri atlayayabilirsiniz. Bu haklı bir eleştiri de olabilir. Bunu telafi etmenin yolu yordamı da vardır elbet…

GÜLER: Şimdi şöyle bir şey var, Türkiye'de milletvekilleri illeri temsilen gelirler. Bu doğru. Ama il milletvekilliği onların yalnızca seçim bölgesini gösterir. Fakat parlamentoya giden, o ili temsilen yerel sorunlarını ve çözüm önerilerini ülke gündemine taşır, bunların çözümünü kovalar. Ama bir de Türkiye'nin tüm illerinin de vekilidir. Türkiye'nin genel problemlerine ilişkin yasama sürecinden sorumludur. Dolayısıyla bu belediye yöneticiliği değil, il genel meclisi üyeliği değil, ulusal parlamentoda yapılacak bir şey. O yüzden genel ulusal sorumluluk ile yerel sorumluluğun dengesinin bulunması gerekir.
Burada benim en çok duyduğum eleştiri, bu ithal aday sözü oldu. Seçilirsem, bu benim ilk dönemim olacak, o yüzden bu eleştirinin bana yönelik kişisel bir eleştiri olmadığını da biliyorum ama bundan çok ders çıkarıyorum kuşkusuz. İster üst kademe yönetici olsun, ister pazar esnafı olsun, 'seni de görmeyecek miyiz 4 yıl boyunca?' diyorlar… Bu sitemi çok kuvvetli aldım ve çok derin anladım. O yüzden genel ve yerel arasındaki bu dengenin bazı mekanizmalar kurularak giderilmesi gerektiğinin çok farkındayım. Aramızda da konuşuyoruz, ne yapabiliriz diye? Örneğin niye olmasın, yasama organının İzmir bürosu, irtibat bürosu gibi bir şey. Tüm İzmir milletvekillerini kapsayacak şekilde, yani bu sadece CHP milletvekilleri için olmayabilir. Seçim bittikten sonra diğer partilerin milletvekilleriyle bir araya gelme, 26 milletvekiline bu irtibat bürosu ile isteyenlerin kolayla erişebileceği… İzmir'in Türkiye zenginliğinden aldığı pay üzerine kafa yormak, çalışabilecek bir mekanizma kurmak. Bu kuvvetli itiraz, bunları düşündürttü doğrusu… Nasıl yapabiliriz üzerine kafa yoruyoruz, kendi aramızda da konuşuyoruz. 12 Haziran'dan sonra bu tarz bir çalışma ile, geçmişe dönük eleştiriyi ortadan kaldırabileceğimizi düşünüyorum. Ben yönetim hocası olduğum için, bana sorarsanız her şey mekanizmadır, ilkeler çok önemlidir ama ilkeyi hayata mekanizma geçirir, böyle bir mekanizma, bazı problemleri sanki çözer gibi görünüyor.
İzmir'in problemlerine gelince…


SOYOÐUL: Evet, ne gördünüz burada olduğunuz bu sürede? Sizi her gün özellikle seçim bölgenizde çalışırken görüyoruz… Gözlemleriniz ne?

GÜLER: Şöyle bir problem gördüm. Çok büyük ölçüde AKP iktidarının ihmal ettiği ve yer yer, cezalandırdığı bir İzmir gördüm. AKP hükümetinin iktidar süreci 9 yıl, 9 yıl çok uzun bir süre. Burada bir metro ihtiyacı var. Metroları dünyanın hiçbir yerinde yalnızca yerel yönetimler yapmaz. Ulusal bütçeden, özellikle teknik ve finansal, destek projelendirme gerçekleştirilir. İstanbul'a ya da Ankara'ya gösterilen ilginin, İzmir'e gösterilmediğini biliyorum.
AKP iktidarının bu ihmaline karşı… Bizim partimiz iktidar partisi de olmadığı için kuşkusuz, bu sorunu çözecek kendi elinde ulusal kaynak olmayınca, bu ancak mücadele konusu olabiliyor. 12 Haziran'da CHP iktidarına yol açıldığı takdirde, zaten her şey çok farklı olur. Bence görülmesi gereken şey o. Çok ciddi bir İzmir ihmali ve cezalandırması var. Sanayi bakımından Manisa'yı teşvik bölgesine alıp, İzmir'i teşvik bölgesine almamak… Manisa ne kadar İzmir'e? Son derece yakın. Bu cezalandırmadır. Çandarlı limanı çalışmaları, çok önceden planlanmış çalışmalar. 9 yıldır neredeydiniz? Bunun hesabının bence çok açık sorulması gerekiyor. Ve büyük yatırımlarda ulusal bütçeden İzmir'e, yerel yönetimlere ve genel idareye daha fazla pay ayrılması için, gerçekten sıkı mücadele vermek gerekiyor.

SOYOÐUL: Bunun için İzmir milletvekilliği yapmak gerekiyor. Bölgecilik yapmak gerekiyor işte.

GÜLER: Doğru doğru.

SOYOÐUL: O yüzden İzmirli her gittiğiniz yerde size 'sizi 4 yıl görebilecek miyiz' diye soruyor. Çünkü geçmiş dönemde, hem AKP'den hem CHP'den bazı milletvekillerini yanlarında hiç göremedi İzmirli. Gaziantep milletvekilleri gibi olamadı vekillerimiz dedi.

GÜLER: Ama şunu söyleyeyim, geçmiş dönemlerde İzmir milletvekili olarak parlamentoya gönderilenlere de çok haksızlık etmemek lazım. Elbet diğer arkadaşlarım için de söyleyebilirim ama ben hemen iki ismi söyleyeyim; örneğin Oğuz Oyan, maliye profesörüdür ve parlamentoda gerçekleştirdiği çalışmalarla partinin yüz akı oldu. Güldal Mumcu. Parlamento başkanlığını son derece güçlü bir şekilde yaptı. Şimdi bunlar da başka temsiller. O yüzden İzmir seçmeni, buradan gönderdiği milletvekilinin İzmir'le ilgili çalışmalarını karnesine bir ders diye yazıyorsa, bir de ulusal çapta yaptığı çalışmaları ve yarattığı etkiyi, temsil gücünü de değerlendirmeli.

SOYOÐUL: Az önce söylediğiniz 'AKP'nin İzmir'i cezalandırdığı' görüşünü taşıyan İzmirli sayısı az değil. İşte tam da bu yüzden, İzmirli hep ödüllendirdiği CHP'nin İzmir milletvekillerinden çok fazla performans bekliyor. Kent için daha fazla şey yapmasını istiyor. Bu beklentiyi göz ardı etmemeniz gerekiyor…

GÜLER: Doğru, o doğru.

SOYOÐUL: Oğuz Oyan ya da Güldal Mumcu, bunlar değerli isimler. Ama İzmirli onları zaman zaman kendi arasında, ne bileyim bir kahvede, kentin sokaklarında sohbet ederken de görmek istiyor. Ulaşabilmek istiyor. Siz buna uygun bir milletvekili olabilecek misiniz peki?

GÜLER: Olurum. Olacağım değil, olurum. Çünkü benim doğam öyle. Beni böyle çok uzaklara yerleştirdiğiniz zaman mutsuz olurum.

SOYOÐUL: İzmirli ulaşma/dokunma mesafesinde olunmasını ister.

GÜLER: Ben de insana dokunmayı severim zaten.(gülüyor)

SOYOÐUL: Biraz önce AKP'nin İzmir'i cezalandırdığını söylediniz ama buradaki çoğu CHP'lin de dile getirdiği bir eleştiri var. AKP'nin seçim programında, İzmir'le ilgili pek çok hizmet vaadi yer alırken, CHP'nin seçim programında İzmir, 'İzmir'in sağlık merkezi yapılacağı' vaadiyle, iki satırda yer buldu. Sizin düşünceniz nedir bu konuda?


GÜLER: Burada sorun AKP'nin yaptığıdır. AKP 9 yıldır bütün politikalarını kandırmaca, rüşvet, santaj ve hileye dayandırdı. Şimdi yaptığı şey de bu, kandırmaca. Başka hiçbir şey değil. Siz iktidarsınız, tarım bakımından ülkenin tüm kamusal varlıkları satılmış, tütünden, tekelden, şeker pancarı fabrikalarından söz ediyorum; hayvancılık bakımından her türlü mekanizmayı çökertmişsiniz, devlet üretme çiftliklerinden, Türkiye zirai donatım kurumundan söz ediyorum… Tohum ıslah üretimi yapmıyorsunuz, hayvan ırkı ıslahı üzerine çalışabilecek hiçbir şeyiniz kalmamış, bütün bağcılık enstitülerini kapatmışsınız, sonuçta kurban bayramı gelmiş, hayvan yok memlekette, dışardan angus ithal etmek zorunda kalmışsınız… Bakırçay havzası ve Ödemiş Menderes Havzası çok açık gösteriyor; muazzam bir tarımsal gelir çöküşü olmuş, dolayısıyla Ödemiş gibi Bergama gibi tarımsal gelirle yaşayan ticaret merkezleri adeta çökmüş… 'İstihdam bakımından ben devletimi geri çekeceğim amma özel sektörlerimi dolduracağım' demişsiniz; Et Balık Kurumu'nu kapattıktan sonra özel sektör göstermelik 3 ay çalışmış sonra oranın değerli toprağını rant geliri elde etmek için kullanmış… Muazzam bir işsizlik artışı, istihdam yokluğu, ülkenin sürekli büyüyen cari açığına bu politikaları dayatmışsınız, 70 milyonu çökertmişsiniz, çılgın proje diyorsunuz. Bu aldatma. Yani bu, 'ben sana çareyim, ben sana çare değilim aslında! Ben yapamam, benim yapacak hiçbir şeyim yok, ama biliyor musunuz, burada çok coşkuluyum!' demekten başka bir şey değil. Bu 21. yüzyıl Türkiye'sine yapılmış en büyük haksızlıktır. Böyle çalışılmaz. Kandırmaca üzerine, gündem kaydırma üzerine. Ben bunu Hitler'in Goebbels'inin(*) yaptığına benzetiyorum; propaganda aldatma/kandırma sanatıdır ya. AKP, özel şirketlerden de danışmanlık alarak, hiçbir şekilde desteklenemez bir propaganda anlayışı içinde çalışıyor. Bu olmaz. Eğer CHP'den de AKP'ye benzer 'şu noktaya ne, bu noktaya ne' bekleniyorsa, bunu kimse beklemesin. Burada Türkiye'nin büyük çöküşü var. Bu büyük çöküşü ortadan kaldıracak bir sosyal devlet projesi, İzmir'i de Hakkari'yi de, Van'ı da, İstanbul'u da kapsar ve insanlar bunu duyar. Aile sigortasında İzmirli de, Karslı da kendini görür. Doğru olan, genel iktisadi, sosyal, ulusal çapta iktisadi sosyal politikayı kurmak, o politikanın içinde yerel kaldıraç projelerini söylemek. Böyle 'başbakanın danışmanın aklına gelmiş de bilmem ne yapıyorum'la olmaz! Bu yöntemle Türkiye yönetilemez, Türkiye çok büyük bir ülke. Bu yöntem yanlıştır. 'Bak AKP ne diyor, senin o kadar cazip projen var mı onunki çılgın, senin bir deli projen olmalı…' Hayır AKP yanlış yolda. O yanlışın neden yanlış olduğunu anlatmak gerekiyor.

SOYOÐUL: Ama şöyle de bir şey var. AKP'nin sizin söylediğiniz şekliyle rüşvet tuzağına düşmeyenler, hatta CHP'yi yürekten destekleyenler de İzmir'in tek satırla geçiştirilmesi karşısında hayal kırıklığına uğradılar.

GÜLER: Yanlış düşünüyorlar. Düzeltmeliler bu bakış açılarını… AKP'nin yanlışını meşrulaştırmak gibi, hiç istemedikleri bir konuma düşüyorlar.

SOYOÐUL: AKP herkeste istese de istemese de böyle bir algı yarattı.

GÜLER:
Bu, Goebbels propagandasıdır.

SOYOÐUL: Fakat Hitler büyük halk çoğunluğunun desteğiyle geldiği iktidarı, yine aynı destekle uzun yıllar sürdürdü. AKP de 9 yıldır iktidarda ve yine iktidarın en güçlü talibi. Bunu neye bağlıyorsunuz?

GÜLER: Dış güçlere…

SOYOÐUL: Nasıl yani?

GÜLER: AKP'yi azıcık hatırlarsanız, 2001 Ağustos kuruluş; 2002 Ekim iktidar. Öyle bir şey ki kendi büyüklerini inkar ederek Erbakan'ı kastediyorum, Amerika'yı ziyaret ederek, Taliban liderlerinden Hikmetyar'ın dizinin dibinde biatın resmini vererek, bu ilişkiler içerisinde yürüdüler. Türkiye'nin 2001 krizinin sarsıntıları içinde fırsatçı bir yapı olarak doğuverdiler. Ve ondan sonra Türkiye'nin çıkarlarını, kendi iktidarlarını sürdürme pahasına göz ardı ederek, yürüdüler. Türkiye'nin çözülmesi gereken çok sorunu var ama Ermenistan sorunu, Kıbrıs sorunu, Türkiye'nin Ortadoğu'daki çıkarları, Ege Denizi sorunu derken… Türkiye'nin dış politika ilişkilerinin adeta can damarlarını kestiler ve o yüzden sahiplenildiler, o yüzden desteklendiler, yürüdüler. O dış unsurlarla gerçekleştirilen ilişkilerin önemli bir bölümü açıklanmadı, bilmiyoruz bunları henüz.


SOYOÐUL: AKP'nin bu kadar güçlenmesinin ardında; CHP'nin yürüttüğü politikaların yanlışlığı/eksikliği olamaz mı?

GÜLER: Gayet tabii, bir tarafta başaran varsa ki AKP başardı, o yalnızca onun gücünden kaynaklanmaz, yarış içinde olduğu rakibinin de eksikliklerinden kaynaklanır. Mutlaka onun rakibi CHP'dir. CHP'nin başarısızlık nedenlerini sorgulamak gerekir, bunları ortaya çıkarmak gerekir kuşkusuz.

SOYOÐUL: Siz yeni CHP yönetiminde yer aldınız. Gerçi yeni CHP, kucağında önce referandumu buldu, ardından da işte seçim süreci başladı. CHP'nin niye başarısız olduğu konusunda enine boyuna tartışma fırsatı bulabildiniz mi? Bunlar sorgulanıyor mu?

GÜLER: Hem de nasıl. (derin bir soluk alıyor…) Eğer bizim başımıza gelen, sayın Deniz Baykal'ın, Sayın Önder Sav'ın, sayın Kılıçdaroğlu'nun yaşadıkları, AKP'nin başına gelseydi, iddiayla söylüyorum; bugün AKP diye bir parti olmazdı. Kalmazdı. Nasıl 2001 Ağustos'unda bir anda doğmuşlarsa, bir anda giderlerdi. Yine de gidecekler. ANAP gibi olacaklar. Çıkış… Muhteşem iktidar… Bir anda bitiş… Bu son derece rahatsız edici kaset olayı AKP Genel Başkanı'nın başına gelseydi, gerçekten bugün biz AKP diye bir parti görmezdik.
Peki CHP bunu nasıl atlattı? CHP referandumundan tutun, işte sizin söylediğiniz süreç seçimlere hazırlanmaya kadar olan bu süreci, muhteşem yönetti. Ve bırakın ortadan kalkmayı, 12 Haziran seçimlerinde iktidar talebiyle yürüyüşünü kesmeden devam ettirebildi. Bu parti olmak, kurumsal olmak, kadrolara dayanmak, belli bir inanca/düşünceye/perspektife sahip olmak.. Bunu başka türlü açıklayamazsınız ki… Dolayısıyla CHP'nin yaşadığı travmanın ne kadar büyük olduğunu herkesin düşünmesi gerekiyor ve bugün iktidar iddiasında bulunuşuyla nasıl bir güce sahip olduğunun hakkını, gerçekten teslim etmek gerekiyor.
Bütün hatalar neydi, ne oldu? Bunlar inanılmaz içtenlikle tartışılıyor. Hem şu anda yönetimde olmayan kadrolar, hem de şu anda yönetimin sorumluluğunu üstlenmiş kadrolar tarafından. Tartılıyor, konuşuluyor, çok sevindirici olan 'şimdi 12 Haziran' deniyor. Tartışmaları yürütüyoruz kendi içimizde ama 'şimdi işimiz var' diyoruz. Bütün bunlardan raporlanarak çıkarılan dersler de var, bizim içimize sindirerek çıkardığımız dersler de var.

SOYOÐUL: 12 Haziran'da CHP'nin oyu yüzde 30'un altında çıkarsa, Kemal Kılıçdaroğlu'nun liderliği sorgulanacak, CHP yeniden tartışmaya açılacak yorumları var biliyorsunuz. 12 Haziran'dan sonra CHP'yi ne bekliyor sizce?

GÜLER: Seçim en büyük sınav. Başarısız olan gider. Bu bizim için, şimdiye özgü 12 Haziran'da geçerli olan bir ilke değil. Dolayısıyla özel bir durum değil bu. Diyelim ki biz yüzde 20 gibi bir oy aldık, e herhalde bunun sorumluluğunu biz üstleneceğiz. Şu andaki Parti Meclisi üyesi kimliğimle söylüyorum bunu. Ve bunun kesinlikle Türkiye'de bir gelenek haline gelmesi lazım. Başaramayanın, bunu yapabileceğini söyleyen kadrolara bırakması gerekir. O yüzden ben bunu, CHP'nin içinde eski genel başkan-yeni genel başkan nedeniyle yaşanacak özel bir durum olarak görmüyorum…
Ben çok kötü bir tahminciyim maalesef ama bu seçimlerde şöyle bir tahminim var. CHP'nin yüzde 32-36 bandında yürüyeceğini düşünüyorum. Tabii seçim bu; hem kendisi çok kaotik bir süreç, hem de çok beklemediğiniz şeyler olabilir; onlara kapıyı açık bırakarak bunu söylemek gerekecek. Ama şimdiki çalışma tempomuz, AKP'nin sendeleyişi, bu çılgın projeler gibi mesnetsiz çıkışlara bel bağlaması, buna karşılık bizim planlanmış, projelendirilmiş telaşsız yürüyüşümüz, bana yüzde 32-36 bandında yer alacağımızı gösteriyor.

SOYOÐUL: Bu CHP'yi iktidar yapmaz ama parti içindeki liderlik sorgulamasını rafa kaldırır. İyi de niye daha fazlasını hayal etmiyorsunuz?

GÜLER: Bu başarıdır. Kuşkusuz başarıdır. Peki, niye daha fazlasını hayal etmiyorum, onu söyleyeyim. Biz gerçekten her türlü demokratik meşruiyeti ihlal eden bir siyasal iktidarla mücadele ediyoruz. Biz telefonlarımız dinlenerek siyaset yapıyoruz. Pek çok televizyon kanalı, gazete ve benzerinde tarikat kanallarına karşı kendi sesimizi duyurabileceğimiz yer bulma mücadelesi ile yürüyoruz. Biz belediyelerde devlet memuriyetinde, ücretli şirketlerde çalışan, kendi işini yapan esnaf sanayicinin 'işten atılırız, sigorta müfettişlerini üzerime salarlar, vergi denetimcilerini üstüme salarlar, kredi alacağım bana ya kredi vermezlerse' korkularına karşı… Marksizmde çok güzel bir şey vardır, bir teori; 'iktisadi zor, ekonomik cebir' denilen… Biz bir iktisadi zor baskısının altında çalışıyoruz. Bakın bu çok önemli. Bir, biz siyasi şiddet altında çalışıyoruz; iki, iktisadi zor altında çalışıyoruz. Karşımızda ise tüm devletin ve muhteşem Türkiye Cumhuriyeti bürokrasinin gücünü kullanan pervasız bir siyasal iktidar var. Mali kaynaklarımızı karşılaştırın bu partiyle bizim, biz büyük bir örgüt olmamıza karşı; kıyaslayamazsınız. O yüzden insan gücümüz, enerjimiz ve örgütleme becerimizle bu eksiği kapatarak yürüyoruz. Türkiye'de son derece anti demokratik bir ortam var. Siyasal mücadele son derece zor gidiyor. Bir siyasal şiddet, iki iktisadi şiddet ama bir de üç hukuksal şiddet var. Hep yaşadık onu. Mesnetsiz evden almalar, mesleğini yapanları görevden almalar, cezalandırmaya dönüşen tutuklamalar… Hükümlüymüş gibi hücre hapsiyle cezalandırılan tutuklular. Bir tür Demokrat Parti'nin son dönemlerindeki seçim atmosferi gibi bir atmosferde yürüyoruz. O yüzden iktidar oranını söylemiyorum.


SOYOÐUL: İzmir'e dönersek… Hatay'da ev tuttuğunuzu biliyoruz. Milletvekili seçilirseniz, İzmir'de yine bir eviniz olacak mı?

GÜLER: Elbette olacak. Çünkü o ilişkisiz/ilgisiz suçlamasını ben yaşamayacağım. O yüzden burada benim bir mekanım var, olmaya da devam edecek.

SOYOÐUL: Her gün bir yerleri geziyor, seçmenlerle konuşuyorsunuz. Size en çok hangi konuda şikayet geliyor, sizin tespitleriniz neler?

GÜLER: Şikayet genel olarak, belediye hizmetleriyle ilgili geliyor. En önemli şikayet metro. Hatay'dan şikayet var. İkincisi park yeri sorunu. İnanılmaz. Çok şikayet var ki, ben de yaşıyorum onu. Bu İzmir metropol alanındaki şikayet. Dışa gittiğinizde Bakırçay havzasında, özellikle Menderes havzasında muazzam bir Kocaoğlu sevgisi var. Büyükşehir Belediyesi oraların adeta tarihsel sorunlarını çok hızlı ve iyi çözmüş. O yüzden herkese kısmet olsun öyle bir sevgiyi görmek… Ben tanık oldum o sevgiye.

SOYOÐUL: Kendi seçim bölgeniz için neler söyleyeceksiniz? Bağlarınız kopmasa da 1978'te ayrılmışsınız Bergama'dan, sizi tanıyorlar mı? Nasıl tepkilerle karşılaşıyorsunuz?

GÜLER: Belki de seçim sürecinin en güzel tarafı bu. 'Bak İlyas Ağabey'in kızı, ya bu bizim Melek'in kardeşi' gibi bir 'bağra basma' yaşadım. Bu çok güzel. Hatta Bostanlı'da Bospa'yı gezerken nereli falan dedi birisi. İthal lafı oralarda da geliyor. 'Ben ithal değilim, Bergamalıyım' dedim. 'Ben de Bergamalıyım' dedi birisi. 'Ama ben Dikili'de oturuyorum.' 'Benim ablam da Dikili'de oturuyor' dedim. 'Kim senin ablan' diye sordu, 'sarı Melek' dedim. 'Aaa sen sarı Melek'in kardeşi misin' deyip kucaklamalar falan… Yani öyle yabancılık falan söz konusu değil. O yüzden ithal aday sözleri beni üzdü. Ben Bakırçay çocuğuyum.

SOYOÐUL: Bunu kırmak da sizin elinizde. Çünkü sonuçta İzmir'in yerlisi olup da hayrı dokunmayan da var.

GÜLER: Ohh ya! Budur işte, budur! Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Şimdi ben ne desem… Yaşayan görecek, eğer kazanırsam.

SOYOÐUL: Sizin için aktif politika Mümtaz Soysal ile başlamıştı değil mi?

GÜLER:
Evet, ben Bağımsız Cumhuriyet Partisi'nin kurucularındanım. Bakın 2001 Temmuz'unda BCP'yi kurduk, 2001 Ağustosta AKP kuruldu, AKP 2002 Kasım'ında iktidara geldi, ne yazık ki Bağımsız Cumhuriyet Partisi'nde çok iyi işler yaptık ama AKP başarısına kıyasla sonuçlandıramadığımız bir iş oldu.

SOYOÐUL: CHP'de de yenisiniz.

GÜLER:
Şöyle söyleyeyim, CHP'de 2002-2008 arasında Kamu Yönetimi Temel Kanunu tasarısı Meclis'e gelmişti büyük tartışmalar olmuştu hatırlarsınız; o dönemde 5 yıllık süreçte CHP'lilerle partili olarak değil elbet ama akademisyen olarak çok yakın çalıştım. Haluk Koç, İzzet Çetin, daha sonra Kemal Anadol, Muharrem İnce'yle akademik destek anlamında çok yakın çalıştım. Benim için yabancı bir yer değil. 2008 yılında ayrıldım Bağımsız Cumhuriyet Partisi'nden, üniversitedeki görevler nedeniyle. CHP'ye resmi üyeliğim, Parti Meclisi ile beraberdir. Yani Aralık ayında.

SOYOÐUL: CHP'nin öncesi yapısı daha homojen değil miydi? Yani görüş olarak birbirine daha benzeyen insanlardan oluşmuş bir yönetim yapısı vardı. Şu anki yönetimle kıyaslayınca…

GÜLER: Enteresandır, çok yaygın bir gözlem ama doğru bir gözlem değil. Daha önceki yönetimlerde de CHP kitle partisiydi, CHP kadro partisi değil. Kadro partisi olmadığı için de yekpare ya da görece daha yakın diye hiçbir dönemi CHP'nin tanımlamadı. CHP'de hep kanatlar oldu; ki sosyal demokrat partilerde hep siyasal farklılıklar/kanatlar olur zaten ama hep bir asgari müşterekte… İçinde bulunduğumuz dönemde o asgari müşterek sorgulanıyor benim gördüğüm kadarıyla. Yani Sezgin Tanrıkulu ile Binnaz Toprak'ın, Muhammet Çakmak'ın Birgül Ayman Güler'in asgari müştereki ne olabilir? Sanıyorum bu sorgulanıyor burada. Biz kendi aramızda tartışmalar yapıyoruz. Bana göre planlama, son derece önemli bir yönetim aracıdır örneğin, ben bunu konuşmayı, tartışmayı severim. Ama bir başka arkadaşıma göre de mesela özgürlükçü sol sorunları konuşmak önceliklidir. Öncelikler sorunu var denebilir. Bu anormal değil, bu yeni bir durum da değil. Onu görmekte yarar var. Şu an asgari müşterek, kesinlikle AKP gitmeli. Tartışılmaz asgari müşterek. AKP gitmeli ve Cumhuriyetin en temel değerleri üzerinde cumhuriyet onarılmalı. Çünkü son derece büyük tehlike var. Mustafa Kemal Türkiye'sinin ve ilkelerinin üzerinde muazzam bir asit yağmuru var ki AKP'dir o; ondan kurtulmak lazım. Bu asgari müştereklerimiz, 12 Haziran bizi kilitler.


SOYOÐUL: Kötü bir tahminciyim dediniz ama ben yine de İzmir'le ilgili beklentinizi alayım. Birinci ve ikinci bölge için CHP kaç milletvekili çıkarır diyorsunuz? İl başkanınız 10+10 demişti ve biz gazeteciler bu tahmine biraz gülümsemiştik…

GÜLER:
İl başkanımız müthiş bir özveriyle çalışıyor, onu saygıyla selamlıyorum öncelikle… 10+10 bizim ortak hedefimizdir, yalnızca onun değil. İkinci Bölgede biz 10 için çalışıyoruz. Şu an itibarıyla 8'den eminiz. 9 ve 10'a çalışıyoruz.

SOYOÐUL: Ya Birinci Bölge?

GÜLER:
Birinci Bölge için de 10'a çalışıyoruz.

SOYOÐUL: Tamam, siz politikacı olmuşsunuz, öyle diyeyim.(kahkahalar)

(*) Paul Joseph Goebbels: 1933-1945 yılları arasında Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı yapmış Alman politikacıdır. Adolf Hitler'in en yakın arkadaşlarından biri ve en sadık yandaşıydı. Coşkulu ve enerjik hitabet yeteneği, sert anti-semitik görüşleri ve kitlesel propagandanın Büyük Yalan olarak bilinen tekniğini kullanmadaki ustalığıyla bilinirdi.

NOT: Bu röportaj yapıldığında, ortada henüz Büyükşehir Belediyesi'ne yapılan mali polis operasyonu yoktu. Bu nedenle sorular arasında bu konu yer almadı. Dikkatli okurların dikkatine ve bilgisine sunarım.