Altı gün önce 700 polisle Büyükşehir ve 5 CHP’li ilçe belediyesine yapılan operasyonu ‘hukuki’ olarak değerlendiren İzmir Barosu Başkanı Avukat Sema Pektaş, Gönül Soyoğul’a önemli açıklamalarda bulundu.

BAŞLARKEN….
Büyükşehir Belediyesi ve 5 CHP'li belediyede bazı birimlere pazartesi sabahı yapılan operasyonu, torbalarla evrakların ve elbette bazı şirket yöneticileri ile belediye bürokratlarının toparlanıp önce Emniyet'te, ardından mahkemede sorgulandıklarını… Bazılarının serbest bırakılıp, 7'si Büyükşehir bürokratı olmak üzere 14 kişinin tutuklandıklarını duymayanınız, bilmeyeniniz yoktur aranızda…
Onca kaos, onca karmaşa, destek ziyaretleri/mitingleri, açıklamalar bir yana… En çok merak ettiğimiz, serbest veya tutuklu sanıkların, hangi suçlamalarla karşı karşıya kaldıkları ve kendilerini nasıl savundukları değil miydi?
Benim de hem insani, hem mesleki merakım bu yöndeydi ve bunun cevabını alabileceğim öncelikli isim, bu operasyon başladığı andan itibaren sürece 'hukuken' dahil olan, İzmir Barosu Başkanı ve ekibiydi.
Tutuklamaların olduğu gecenin sabahı İzmir Adliyesi'ne gittim. 4. kattaki İzmir Barosu'na ayrılmış odaya çıktım.
Mahkeme sonucunu sabaha kadar baro odasında bekleyen, çalışma arkadaşlarını gözleri nemli sarılarak cezaevine uğurlayan Başkan Aziz Kocaoğlu, benden on dakika önce Adliye'den ayrılmıştı; Baro Başkanı Sema Pektaş ve Baro yönetiminden üç arkadaşı, durum değerlendirmesi yapıyorlardı.
Sema Hanım da tıpkı arkadaşları gibi üzgün, yorgun ve uykusuzdu, 5-6 saat sonra bir baro toplantısı için Adana'ya uçacaktı.
Buna rağmen sorularıma hayır demedi; yaşanan süreci uzun uzun anlattı.
İnsanlar gözaltına alındığı ya da tutuklandığı an 'hah işte cezasını buldu, ateş olmayan yerden duman çıkmazmış' mı diyorsunuz…
Ya da bu ve buna benzer sorunlar/durumlar 'asla bizim başımıza gelmez' diye mi düşünüyorsunuz?
Her tutuklananı 'suçlu' ilan edip anında infaz mı ediyorsunuz?
O zaman size iyi okumalar diliyorum….
GÖNÜL SOYOÐUL: Baro başkanı olarak bu sürecin içinde nasıl oldunuz?
SEMA PEKTAŞ: Bizim bu operasyondan haberimiz, İzenerji Genel Müdürü Ali Sabuktay'ın evine aramaya gelinmesinden ve Ercan Bey'e (İzmir Barosu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı), hukuki yardım talebiyle başvurmasından sonra oldu. Akabinde, bu operasyonun Büyükşehir Belediyesi çalışanlarına yönelik olduğunu, Genel Sekreter, Genel Sekreter Yardımcıları ve belediye şirketlerinin yetkilileri ve çalışanlarının da bu operasyon kapsamında olduğu bilgisine ulaştık. Bizim böylece haberimiz oldu. Konuyu ilgili de biz 17 Nisan'da Türkiye'nin bütün barolarının davetli olduğu Türkiye Barolar Birliği'nin de katıldığı bir toplantı yaptık İzmir'de hatırlarsınız. 17 Nisan'da da 57 baronun imzaladığı İzmir Deklarasyonu yayınlandı,.
250. maddeyle kurulmuş Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemeleri'ni, biz İzmir'de 3 gün tartıştık. O tartışmalardan sonra, bu mahkemelerdeki yargılamaların olağanüstü yargılama usullerinin, hukuka aykırı olduğunu söyledik.
Ve bu usulleriyle adil yargılanma hakkını ihlal eden, silahların eşitliği ilkesini ihlal eden ve kısıtlama kararlarıyla savunma hakkını ortadan kaldıran, etkisizleştiren yok eden mahkemelerin, hukuka aykırı olduğu ve bu mahkemelerin kapatılması gerektiği konusunda 57 baro bir deklarasyon yayınladı.
Tam da işte bu noktada, Büyükşehir operasyonu; 250. Madde kapsamında görevli özel yetkili savcıların yürüttüğü bir soruşturmaydı ve bu soruşturmayı izlemek, gözlemlemek, böyle bir deklarasyona ev sahipliği yapan/imza atan baromuz açısından da bir sorumluluktu.
SOYOÐUL: Yani teoride söyledikleriniz, pratikte bu son Büyükşehir operasyonunda hemen karşınıza çıktı
PEKTAŞ: Evet daha mürekkebi kurumadan, biz bir somut uygulamayla karşı karşıya kaldık.
SOYOÐUL: Basına gelen ilk bilgiler arasında, siz gitmeden önce bazı bilgisayarlara el konulduğu ama avukatlar devreye girince, bilgisayarların bırakılıp kopyalama işlemi yapıldığı vardı. Bu nasıl oldu? Büyükşehir binasına gittiğinizde nasıl bir ortamla karşılaştınız? Ne yapılıyordu ve neye itiraz ettiniz? Hukuka aykırı aramalar mıydı bunlar?
PEKTAŞ: Şöyle, büyük bir kaos vardı... Belediyeye gelinmiş, aramalar yapılıyor bürokratların odalarında. Belediye çalışanların evlerinde aramalar yapılmış, gözaltılar olmuş. Evlerdeki bilgisayarlara el konulmuş, emniyete götürülmüş. O sırada da belediyedeki bilgisayarlar götürülecek falan denilince, biz tabii 2-3 gün az önce söylediğim deklarasyon öncesi bu çalışmayı yaptığımız için, konuyu daha yakından incelemiştik ve biliyorduk, bilgisayarlar götürülemez, bunların imajları alınmalıdır; hatta burada imajlar 2 örnek alınmalı, bir örnek ilgilisinde kalmalı, bir örnek götürülmeli şeklinde bir konuşma oldu. Ve bizim barodaki Özkan, Ercan, Serkan arkadaşlarımız, bu konuda atölye çalışmaları da yapmış, sonuç bildirisi hazırlamış arkadaşlarımızdır. Ben bu anlamda Büyükşehir'deki operasyona hukuki destek vermeye hazır olduğumuzu bildirdim, arkadaşlarımızın da dahil olduğu bir tartışma, bir görüşme, bir inceleme sürecinden sonra da bilgisayarların gitmesi engellendi.
SOYOÐUL: Hemen araya girip, şunu sormak istiyorum. Hani filmlerde izleriz, polis arama için gelir ya da birini gözaltına alırken, kişinin hakları hatırlatılır. Peki Büyükşehir'e gelen görevliler, sizin az önce söylediğiniz hakları, bilgisayarların götürülemeyeceğini, içindeki bilgilerin kopyalanması gerektiğini bilmiyorlar mıydı?
PEKTAŞ: Bilmediklerini düşünmüyorum. Biz hep işin kolayına kaçıyoruz, hatta o gün de 'Biz bunları götürelim, burada imaj almak için gerekli altyapı desteği yok ve bizim de yeterli elemanımız yok' diye cevap verdiler. Bunun üzerine 'o zaman yeterli eleman olduktan sonra bu aramaya başlasaydınız' dedik. Belediyenin de bu konuda gayet gelişmiş bir teknik desteği, gelişmiş bir bilgi işlem servisi var. Kaldı ki hakimin arama-yakalama-gözaltına almaya ilişkin kararında da şu var; bilgisayarlara el konulduydu ya, ' bilgisayalarda inceleme yapın, eğer bir suç unsuruna rastlarsanız o zaman imajı alın, eğer şifresi varsa ve bu şifre nedeniyle açamıyorsanız o zaman bilgisayarları getirin' diyor. Ama buna rağmen savcılık talimatı, hem hakim kararına hem de yasaya aykırı olarak gelmiş. Demiş ki savcı, 'bilgisayarlara el koyun..' Hakim kararına aykırı, yasaya aykırı bir savcılık talimatı olamaz. Bu konuda gerekli görüşmeler yapıldı, bu işlem hukuka aykırı dendi. Ve böylece imajların alınması işlemine geçildi.
DELİLLERİ GÖSTERMİYORLAR, BUYUR SAVUNMANI YAP DİYORLAR
SOYOÐUL: Sizin Baro Başkanı olarak bir itirazınız oldu bu süreçte. Tekrarlayabilir misiniz bu itirazı?
PEKTAŞ: Biz İzmir Barosu olarak bir basın açıklaması yaptık. Kısıtlama kararına karşı bir açıklamaydı bu. 250. madde usulunce görevli özel yetkili savcılığın bu anlamda, bu soruşturmada görevli olmadığına ilişkin itirazımızı yaptık. Öncelikle 'özel yetkili, özel görevli savcılık, bu soruşturmada görevli değildir' dedik. Görevli olabilmesi için suç örgütü olması lazım, suç örgütünün cebir ve şiddet kullanması lazım, haksız menfaatler temin edilmesi gerekiyor. İddialar da bu değil, cebir, şiddet, tehdit iddiası yok. İnsanlar ortaklaşa suç işleyebilirler, cebir, tehdit, şiddet kullanmamışlardır, birlikte bir suç işlemişlerdir. Her birlikte suç işlenilmişse, bu özel yetkili mahkemenin, savcılığın görev alanında değildir. Özel görevli mahkemenin görev alanındaki suçlar, çok sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla özel yetkili mahkeme görevli değil bu anlamda, savcılık da görevli değil. Teknik takip yapabilmek, gizli soruşturmacı görevlendirmek, gizli tanık dinlemek, telefon dinleyebilmek için, her türlü suç torba olarak 250. madde kapsamında görevli mahkemenin görev alanına girer deniyor, telefon dinlemeler yapılıyor, gizli tanıklar, gizli soruşturmacılar… (derin bir nefes alıyor) Hileli delil toplama yöntemi başladı artık. Bizim ceza dosyalarımızda, ceza soruşturmalarımızda hileli delil toplamı dönemi açılmıştır. Biz bu hukuka aykırılığa itiraz ediyoruz. Buna itiraz ettik. Dosyadaki kısıtlama kararına itiraz ettik.

SOYOÐUL: Nedir o kısıtlama kararı, açar mısınız?
PEKTAŞ: Kısıtlama kararı denilen şey, dosyada diyor 'deliller var, ben bu delilleri şimdilik sana göstermiyorum ey savunma, savunma avukatı. Sen bu delilleri göremezsin, senin hakkında iddialarım var, sen bu delilleri görmeden savunma yap!'
SOYOÐUL: Böyle bir hak nasıl olur?
PEKTAŞ: 250. madde kapsamındaki suçlarda, böyle bir kısıtlama hakkı var. Diyor ki, 'ben bu suçun soruşturmasını gereği gibi yapamam, sen delilleri bozarsın, değiştirirsin; kısıtlıyorum, sen neyle suçlandığını bilmeyeceksin. Delili bilmeyeceksin ama ben seni sorgulayacağım, sen istediğin savunmayı yap!'
Biz de diyoruz ki, bu hukuka aykırıdır. İddiayla birlikte savunma başlar, ben neyle suçlandığımı bilmeliyim. İhaleye fesat karıştırdın deniyor, hangi tarihte yapılan ihaleye, ne şekilde, ne zaman nasıl fesat karıştırdıysam, bana bunu söyleyin, ben savunmamı yaparım. İhaleye fesat karıştırdın, hangisine, ne zaman? Geçmişte 250. madde uygulamalarında, Nedim Şener, Ahmet Şık'ta olduğu gibi, gazeteci göz altılarında da aynı şey olmuştur. Şimdi böyle bir uygulamayla karşı karşıyayız biz. 'Suçlarım ama delilini, somut sebeplerini, zamanını, somut konumunu bilmezsin, hadi savunmayı yapabilirsen yap!' Bu, ceza yargılamasının en temel ilkelerine aykırıdır, hukuka aykırıdır, adil yargılanma hakkına aykırıdır, silahların eşitliği ilkesine aykırıdır. Bu nedenle bu kısıtlama kararı varsa, burada adil yargılanma hakkı yoktur. Bu karar kaldırılmadan yapılacak savunma, hukuki bir savunma değildir, olamaz ve süreç de hukuki bir süreç değildir dedik. Bu anlamda süreç, siyasi bir süreçtir dedik..
SOYOÐUL: Bu itirazı yaptıktan sonra bir başka itirazda daha bulundunuz. Davaya bakan hakimle ilgili… O itirazınızın nedeni neydi?
PEKTAŞ: O da şöyle. Kısıtlama kararını veren; ki kısıtlama kararı da bir tedbirdir. Kısıtlama kararını veren hakim, sorguya çıkan ve tutuklama konusunda karar verecek olan hakimdi.
SOYOÐUL: Peki bu hukukta, yeri olmayan bir uygulama mı? Yasalarla belirlenmiş böyle bir durum var mı?
PEKTAŞ: Bizim hukukumuzda, bu konuda açık ve net bir hüküm yok, açık açık bir düzenleme yok. Ama ceza hukukunun temel prensipleri vardır. Kanaat sahibi olan hakim, bunlara bakmamalıdır. Siz bir kanaat sahibi olmuşsunuz, bir tedbir vermişsiniz. 'Evet burada bir suç var, ben bu anlamda delillerin incelenmesini konusunu kısıtlıyorum, sanık da avukatı da bu delillerin ne olduğunu bilemez' demişsiniz. 'Delilleri karartabilirler' demişsiniz. Böyle bir kanaatiniz oluşmuşsa, sizin tutuklama konusunda vereceğiniz karar da başından bellidir. Oluşmuş bir kanaat sahibisiniz siz. Dolayısıyla burada ahlaki olan; bu sorguya katılıp tutuklama konusunda karar veren konumunda olmamanızdır.
SOYOÐUL: Bu etik bir kural yani.
ÖZEL YETKİLİ MAHKEMELER, HUKUÐUN KANAYAN YARASIDIR
PEKTAŞ: Hukukun temel prensiplerinden birisidir bu. Adil yargılanma hakkı budur. Kişiler bağımsız, tarafsız mahkemenin önünde, objektif olarak yargılandığı duygusunu yaşamalıdır önce. Usuldür önemli olan. Ben gerçekten hakkaniyetli bir soruşturma geçirdim diyebilmelidir. Kamuoyu buna inanmalıdır. Ama şimdi, biz hukukçular inanmıyoruz bu sürecin hukuki olarak sürdürüldüğüne. Adil bir yargılanma olmadığına inanıyoruz. Dolayısıyla kamuoyunun algıları önemlidir. Hukuk, güvenilir olmak, adil olmak, hakkaniyetli olmak durumundadır. Hukuk adil, hakkaniyetli olma özelliğini, yargılama süreçleri kaybetmemelidir. Bu konuda en ufak bir pürüz, en ufak bir açık bile çok büyük bir tehlikedir. Ve bunlar 250. maddeyle görevli özel yetkili mahkemeler, savcılıkların uygulamalarında çok yoğun olarak sürekli olarak görülüyor. Bu nedenle özel yetkili mahkemeler ve savcılıklar hukukumuzun kanayan yarasıdır, kaldırılmak durumundadır.
SOYOÐUL: Oraya geleceğim tekrar. Şu anda baronuzun üyesi olan avukatlar, müvekkillerini neye göre savundular ya da hangi suçlamaları öğrendiniz şu ana kadar? Anlattıklarınıza göre, el yordamıyla bir şeyler yapmışsınız…
PEKTAŞ: El yordamıyla yapıldı tabii. Evet. Telefon dinlendiyse, hangi tarihle hangi sayılı mahkeme kararıyla telefon dinlenmesi kararı verilmiştir? Bu bilinmiyor. Ne kadar süre telefon dinlenmiş, telefon görüşmeleri kimlerle yapılmış? Sadece birkaç sorudan çıkartılabilen şeyler, el yordamıyla düşünülerek bulunmaya çalışılan, 'acaba şu kadar süredir mi beni dinliyor? Bunu teknik dinlemeyle mi tespit etti yoksa, telefon dinlemesiyle mi, teknik takiple mi, gizli soruşturmacıyla mı? Böyle el yordamıyla düşünülerek, tahminler üzerine yaratılan cevaplarla savunmalar sunuldu.
SOYOÐUL: Savunma hakkınızın elinden alınması olmuyor mu bu?
PEKTAŞ: Açık açık ihlalidir. Biz savunma olarak görev yapamaz durumdayız. İşte biz o deklarasyonumuzda o yüzden sonucunu şöyle bağlamıştık: Savunma olarak demokratik ve meşru gücümüzü kullanacağız bundan sonra. Savunmayı yok sayıyorsanız, biz de savunmanın varlığını, demokratik ve meşru yollarla kanıtlamak için her türlü mücadeleyi sunacağız.
ARAMA EMRİNİ DE TUTUKLAMA KARARINI DA AYNI HAKİM VERDİ
SOYOÐUL: Arama ve kısıtlama kararı veren hakimin nöbet gününün, sanıkların tam da mahkemeye sevk edildikleri güne gelmesi tesadüfünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
PEKTAŞ: Nöbetler önceden belirleniyor. Hakim Ali beyin nöbetçi olduğu gün, dündü. Sanıklar dün getirildi. Bugün getirilebilirlerdi, bugün Ali Bey nöbetçi değildi, bir başka hakim bakacaktı o durumda. Bir gün önce olması da onun bu soruşturmayı sonuna kadar yürütme azminde olduğunu gösteriyordu. Bu da manidar bulunan konulardan birisiydi avukatlar açısından…
SOYOÐUL: Peki sizin itirazınız hangi gerekçeyle reddedildi?
PEKTAŞ: Avukat arkadaşlarımızın, savunma görevi yapan vekil arkadaşlarımızın yaptığı itirazlardı bunlar. Hakim gerekçe göstermeden, talebin reddine dedi, değil mi Ercan?
(Pektaş'ın bu soruyu yönelttiği kişi Ercan Demir. Hem Baro yönetiminde Başkan Yardımcısı, hem de şu an gözaltına alınıp serbest bırakılanlar arasında olan Ali Sabuktay'ın da savunma avukatı. Bu sebeple, sorumu o yanıtlıyor.)

ERCAN DEMİR: Ceza Muhakemesi Kanunu'nu gerekçe gösterdi ama bizim itirazımızın nedeni, uluslar arası belgelerdi aynı zamanda. Hakimlere ilişkin uluslar arası bir belge var. O belgedeki sıralanan ilkeler doğrultusunda soruşturma sürecinde hakimlerin tarafsızlığıyla ilgili kuşkular doğması gibi bir argümanla karşı karşıya kalması halinde, o yargılama sürecini yürütmemesi gerektiğine ilişkin, orada açık ve net ilkeler var. Şimdi hem bu ilkelerden söz ederek, hem de bu bir politik operasyon olarak algılanmaktadır. Bu politik operasyonu başlatan süreç sizin kararınızla başlamıştır, dolayısıyla bunu kamuoyu nezrinde belli bir noktaya getirecek olan tutuklama kararı, sizin elinizde olmamalıdır. Aksi halde sizi bu politik sürecin mimarı gibi algılanacaksınız. Bu algı dahi, sizin yargıç olarak tarafsızlığınız ve bağımsızlığınız konusunda kuşku yaratacaktır; o nedenle bu sorgulamadan, tutuklama tedbirini verecek olan bu konuda karar verecek olan hakim olma konumundan çekilmelisiniz ve buna başka bir hakim bakmalıdır şeklinde bir itirazda bulunduk. O reddetti bunu. Gerekçe olarak da 'Ceza Muhakemesi Kanununa göre çekilme sebeplerim oluşmadığından' dedi. Reddetti ve devam etti bu sürece.
SOYOÐUL: Sema Hanım bu süreç nasıl işleyecek? 7 günlük bir itiraz sürecinden bahsetmiştiniz?
PEKTAŞ: Evet bu tutuklama kararı, tek hakim tarafından verilmiş bir tutuklama kararı olduğu için 7 gün içinde bu tutuklama kararına karşı itiraz edilecek mahkemeye. Heyet inceleyecek bu itirazı ve değerlendirecek.
SOYOÐUL: Ne umuyorsunuz?
PEKTAŞ: Ben hiçbir zaman umudumu kaybetmek istemiyorum.
SOYOÐUL: Ne umuyorsunuz derken, bu itiraz kabul edilirse ya da tersi olursa…
PEKTAŞ: Edilirse tahliye olurlar, soruşturma tutuksuz olarak devam eder. Tutuklama kararı bir tedbirdir, tutuklama kararı verilirken bu insanlar kaçar, bu insanlar delilleri kaybeder/yok eder, bu insanlar bir daha ifadeye gelmezler diye siz tutukluyorsunuz. Aman kaçar, aman delilleri yok eder, ben buna engel olayım!
Hepsi devlet memuru, kaç yıllarını vermişler? Bu topraklarda doğmuşlar, bu topraklarda yaşamışlar, bütün her şeyleri burası. Kaçıp gitmek o kadar kolay değil. İkincisi delil dediğiniz şeylerin hepsi… Zaten suçlama suç örgütüne üye olmak, ihaleye fesat karıştırmak… İhale dosyalarının hepsi kayıtlı, bilgisayarlardan imajlar alındı, ihale dosyalarının hepsi alındı. Dolayısıyla delilleri yok etme şansları da yok. Telefonlar da dinlenmiş, ellerinin altında, deliller sabit. Değiştirilmesi mümkün değil. Deliliniz yoksa zaten soruşturmaya başlamamalıydınız. Kuvvetli suç şüphesi delille sağlanabilir ancak. Deliliniz var ki, suç şüpheniz var ve soruşturmayı başlatıyorsunuz. Dolayısıyla yıllardır devlet memurları olan insanların, çalışan insanların bırakın böyle apar topar gözaltına alınmaları/yakalanmaları bile doğru değil bizce. Bunları çağırırsınız; olabilir, ihalede yanlışlıklar olabilir. Belediyenin mülkiye müfettişleri var bünyesinde çalışan. Belediyelerin teftiş kurumları var, onlar da görevlerini yapmalılar, hukuka aykırılıklar nelerse, bu hukuka aykırılıklar tespit edilir; bunlar ya iptal edilir, ya düzeltilir, bundan doğan bir kamu zararı varsa ilgilisinden tahsil edilir. Bizim kanunlarımızda memurlarımızın görevlerini yaparken işledikleri suçlar meydana getirdikleri zararlar varsa, bunların çözüm yollarının neler olduğu gösterilmiş. Denetim mekanizmaları kurulmuş mülkiye müfettişleri, denetim kurulları iç ve dış denetçiler, bir sürü şeyler söylenmiş. Bunlar kontrollerini yaparlar, hukuka aykırılıklar varsa işlemler iptal edilir, zarar doğduysa da ilgilisinden tahsil edilir. Bu süreçlerin hiçbirinin işletilmemesi, apar topar yakalanmaları… Oysa davet et, sor soruştur, yargıla, cezalandır…
BU DOSYANIN SONUNDA BERAATLER ÇIKAR….
SOYOÐUL: Son dönemlerde zaten yapılan itirazlar hep bu yönde. Tutuklama ile birlikte cezalandırma sürecinin başlatılıyor olması… Oysa biliyoruz ki, tutuklu olan insan, hakkında kesin hüküm verilene dek masumdur.
PEKTAŞ: Tabii ki. Tutuklama tedbirdir. 'Aman delilleri karartabilir, ben suç soruşturmasını yapamam. Bu nedenle tedbiren tutuklayayım ki, delilleri objektif olarak toplayabileyim. Ya da kaçmasın bu insan. Suç işlemiştir, infazı mümkün olmaz.' Fakat bu iki durum da yok burada.
SOYOÐUL: Peki diyelim ki itiraz reddedildi, ondan sonraki süreç nasıl işleyecek?
PEKTAŞ: Kamu davası açılır. Tutuklu olanın itiraz etme hakkı hep vardır. Tutukluluk durumları hep incelenir, incelenmek durumundadır. Bu böyle devam eder. Ben bu dosyanın, ciddi bir dosya olarak da sonuçlanabileceğini düşünmüyorum. Bu dosyanın sonunda beraat çıkar. Beraatlar çıkar.
SOYOÐUL: Savunma avukatları delillerle ne zaman tanışacaklar?
PEKTAŞ: Tutuklama kararı kaldırıldıktan sonra eğer tutuklama kararı kalkmazsa bu süreçte, ki genelde hep böyle oluyor 250. maddeyle görevli mahkemelerde ve savcılıklarda… Nne zaman iddianame tanzim edildi ve mahkeme iddianamenin kabulüne karar verdi; o zaman delillerin görünmesi mümkün olabiliyor. Uygulama genelde hep böyle. 'Kısıtlama kararının kaldırılması gerekir artık, deliller toplanmıştır, olgunlaşmıştır' gibi bir durumla, biz karşı karşıya hiç kalmadık.
SOYOÐUL: Peki bu özel yetkili mahkemelerle ilgili işte İzmir'de yayınlanan deklarasyon, daha önce baroların zaman zaman yaptıkları itirazlar/çıkışlar, eleştirel köşe yazıları… Bu konuda Adalet Bakanlığı'ndan ne cevap alıyorsunuz? Yeni Anayasa ile ilgili seçimlerden sonra bir çalışma yapılacağı örneğin dillendiriliyor ama bu özel yetkili mahkemeler ve savcılarla ilgili hiçbir şey duymuyoruz.
PEKTAŞ: Duymazdan geliyorlar bu konuda. İzmirli bakanlar da işte bundan rahatsız olduklarını söylediler. Doğru bulmadıklarını söylediler. Onlar daha çok sızlandılar. Oysa onlar parlamenterler aynı zamanda, sızlanmak değil onların görevi. Yasama organının birer üyesiler hepsi. Yasama organının görev yapmasını sağlayarak bu hukuka aykırı yasaların değişmesini, bu yasaların iptalini sağlamak zorundalar. Yasama organı üyesi görevini yapmak durumundalar. Ama bakıyoruz ki, onlar bizden daha çok sızlanıyorlar. Oysa sorumlular, oysa bu işi düzeltebilecek konumdalar.
HİLEYLE BAŞ ETMEK KOLAY DEÐİLDİR, ÇOK ZORDUR…
SOYOÐUL: Bu özel yetkili mahkemelerin DGM'lerin devamı olduğu, sadece isim değişikliğine uğradığı biliniyor. Bir hukukçu arkadaşım, 12 Eylül'den sonra sıkıyönetim dönemlerinde girdiği davalarla, şu anki davalarını karşılaştırarak, şimdiki durumun daha karışık olduğunu söylemişti bana. '12 Eylül'de neyin ne olacağı netti, biz bilirdik neyle yargılanacağını. Ama şimdi neyin olacağını kestiremiyoruz. Karanlıkta durmadan el yordamıyla bir şeyler bulmaya çalışıyoruz' demişti. 12 Eylül'den daha vahim bir tablo çizmişti. Katılır mısınız bu görüşe?
PEKTAŞ: Katılıyorum. Çünkü şöyle, hileli deliller dönemi başladı şimdi. Bundan önce işkence ve kötü muamele vardı, ben seni döverim, işkence ederim, alırım ifadeni, veririm cezanı, atarım içeri, defterini dürerim. Şimdi, ise gizli soruşturma ne söylüyor, gizli tanık ne söylüyor, gizli tanık benim hasmım mı, kimdir? Telefon dinlemeleri yapıyorum, hukuka uygun mu yapıyorum,benim arkadaşımla yaptığım mavrayı mı sen karşıma delil olarak getiriyorsun? Başı yok sonu yok, aradan bir bölüm mü alıyorsun? Bütün bunlar hep hukuka aykırı, hileli deliller. Hileyle baş etmek kolay değildir. Hilenin ahlak dışı bir tarafı da vardır, etik dışı bir tarafı da vardır. Daha bel altından vurmak, arkadan dolanmaktır. Hile çok daha kötü bir şeydir. Gayri ahlaki bir şeydir. O yüzden nerede, nasıl bir uygulama ile karşı karşıya kalacağınız, hangi ithamın muhatabı olacağınız belli değil.
SOYOÐUL: Kamuoyunda adaletin yerini bulmadığı yolunda ciddi bir sarsıntı var. Ne yapalım bu durumda? Az önce umudumu hiç kaybetmiyorum dediniz de sadece umut yeterli mi ?
PEKTAŞ: Kesinlikle yeniden demokrasi mücadelemizi önümüze koymamız gerekiyor. 12 Eylül yeni bir algı yaratmıştı hepimizde, hepimiz kabuklarımıza çekilmiştik. Hepimiz sindik, ama yeniden yurttaş kimliklerimizi hatırlayıp hukuk mücadelesini, demokrasi, hukuk devleti mücadelesini tüm kurumlar yapmalıyız.
SOYOÐUL: İnadına hukuk diyorsunuz…
PEKTAŞ: Evet aynen öyle.Yeniden hep birlikte, sendikalar, odalar, sivil toplum örgütleri hepsi birlikte bu mücadelenin bayrağını yükseltmeliyiz. Biz varız demeliyiz. Bu mücadele verilmeden düzelmez.
POLİS ARAMA İÇİN GELİRSE, DERHAL AVUKAT İSTEYİN
SOYOÐUL: Son bir soru sorayım. Bundan sonra bu tür uygulamalar olabilir. Yani bir gün sabaha karşı kapınız polis tarafından çalınabilir. Başta demiştiniz ya, bilgisiyarların alınmaması gerekiyordu ama bizim müdahalemiz olmasaydı, alacaklardı. Peki diyelim ki polis kapınıza geldi, ellerinde arama emri var, ne yapmak gerekiyor? Hukuki haklarımız nedir?
PEKTAŞ: Aratmamalılar öncelikle. Aramaya geldiklerinde, 'avukatım gelmeden aranma yapılmasını istemiyorum' demeliler. Ve avukat geldikten sonra göreve başlamalarını istemeliyiz.
SOYOÐUL: Böyle bir hakkımız var yani?
PEKTAŞ: Kesinlikle böyle bir hakkımız var. Herkesin var. Onların verdiği her belgeyi hemen imzalamasınlar. Bazı şüphelilerin evlerinde yaptıkları arama sonrası, 'rızaen teslim ediyor' diye tutanak düzenlemişler. İnsanlar o anda polise neyi imzaladığını, orada ne yazdığını bile bilmiyor. Bilgisayarını alıyor, sanki rızasıyla alınmış gibi tutanak imzalatılıyor. Böyle almış önceden aldıkları bilgisayarları.
Önce avukat aranacak, avukat gelmeden hiçbir belge imzalanmayacak. Avukat gelmeden de arama yaptırmayacaksınız. Ve hiçbir şey teslim etmeyeceksiniz. Eğer avukatınız yoksa, 'barodan avukat istiyorum' diyecek. Ceza Muhakemesi Kanunu barolara böyle bir görev verdi; biz avukat tayin ediyoruz. Avukat gidiyor, göreve başlıyor ve ondan sonra işlemler yürüyor.