Yazarımız Ufuk Akça, kitaplarıyla tanınan ünlü astrolog Su Karakuş'la konuştu.

BAŞLARKEN...
Yıllarca yaptığım gazetecilik mesleğim sırasında birçok astrologla tanıştım ve röportajlar yaptım. Astrolojiyle dalga geçildiği günlerden, bugünlere geldik… Günümüzde astrologlar öyle ya da böyle en çok takip edilenler arasında… Artık ''Ben boğayım, boğalara ne olacak'' gibi sorular azaldı, insanlar ayın evrelerini, gezegen geçişlerini, yükselen burçlarını açılarını falan merak eder oldular… En çok da başımızın tatlı belası cüce Merkür'ün geri geri gittiği günleri…
Ben sizleri bugün Su Karakuş'la tanıştırmak istiyorum… Merkür yüzünden saç baş yolduğum bir günde tanıştığım Su Karakuş'la…
Su Karakuş… Kendi internet sitesindeki haftalık yorumları ve kitaplarıyla tanınan bir astrolog… Aynı zamanda da iflah olmaz bir hayvansever… Veee ''Atatürk'e aşığım'' derken, sesi titreyen, gözleri dolan bir kadın…
Su karakuş ile biraz astroloji'den, biraz Reiki'den biraz yakın dönem siyasetinden en çok da iki hayvan sever olarak hayvanlardan konuştuk.. Ünlü astrolog, 2011 genel seçimlerini de astrolojik açıdan değerlendirdi ve kuruluş haritalarını yorumlayarak sandıktan AK Parti'nin zaferle çıkacağını söyledi…
İlginç ve derin bir söyleşi oldu... İyi okumalar...


UFUK AKÇA: Falcı mı astrolog mu diye başlayalım… Fazla klasik olacak ama….
SU KARAKUŞ: Ne iş yapıyorsunuz diyorlar, astroloji yazarıyım diyorum, o zaman hisleriniz çok kuvvetlidir diyorlar… Halbu ki hiç alakası yok, çok matematiksel hesaplar yapıyorum, her hafta oturuyorum gezegen açılarını hesaplıyorum, ona göre yorum yazıyorum… Aslında yorumlardaki doğruluğun nedeni özellikle de hisleri kullanmamak, matematiksel hesaplar yapmak…
U.A: Konuyu dağıtmadan sorayım, çok merak ediyorum çünkü… Sizin burcunuz ne?
S.K: Profesyonel bir astrolog asla burcunu söylemez… Biz astrologlar herkese eşit mesafede olduğumuzu kanıtlamak zorundayız... Yani benim burcum yay olacak siz koç olacaksınız da ben sizinle iyi anlaşacağım… Ya da ikizlerle teraziyle anlaşamayacağım… Böyle bir şey olamaz… Bizim işimiz, herkesi anlamak… Herkese göre davranmak değil, ama herkesi anlamak… O yüzden asla burcumu söylemem deşifre etmem…
U.A: Yazılarınızın müdavimi olduğum için 2 nokta özellikle dikkatimi çekiyor… Ve, çok beğeniyorum… Birincisi hayvanseverliğiniz, ikincisi Atatürk sevginiz… Haftalık yorumlarınıza Atatürk'ün sözleriyle başlıyorsunuz…
S.K: Çok güzel bir tespit, evet tutku derecesinde bir düşkünlüğüm var hayvanlara ve Atatürk'e… İnternet sitemde de bu duruşumu gösteriyorum… Ben aşığım Atatürk'e… Öyle böyle değil ama, resmen aşığım, yaşıyorum bu aşkı içimde… Çok güzel fotoğrafları var ofisimde… Tipine aşığım, yaptıklarına aşığım… Karakterine aşığım… Bu bambaşka bir duygu… Tarif edilemez…
(bunları söylerken gözleri doluyor sesi titriyor)
U.A: Bir diğer dikkat çeken konu da Türkçe'ye, temiz Türkçe'ye verdiğiniz önem … Size gelen okuyucu yorumlarında buna sürekli olarak dikkat çekiyor ve uyarıyorsunuz…
S.K: Evet öyleydim ama artık kızmıyorum, zamanım varsa oturup yazıyorum, üşenmeden düzeltiyorum… Ama artık çok yoğun çalıştığım için eskisi kadar titizlik gösteremiyorum maalesef… Bir de galiba yoruldum artık ben… Şimdi aslında esas dikkat ettiğim şey, telefonlarda ki kuralsızlık… Telefon açan kişi kiminle görüşüyorum diye soruyor… Böyle bir şey olamaz… Önce kendini tanıtırsın, sonra kiminle görüşmek istediğini söylersin… Herkes böyle, bu çok yanlış bir iletişim biçimi… Yazı dilinden önce sözel dil var, yazıya insan daha sonra geçmiştir… Konuşmayı bilmiyoruz ki yazmayı bilelim…
U.A: Sitenizde özellikle bir başlık çok dikkatimi çekti… Mahkemelerde, duruşmalarda adil sonuçlar almak için Reiki göndermeliyiz diye bir başlık vardı…
S.K: Evet evet her şey için Reiki var… Keşke İzmir seminerlerimden birine katılabilme imkanınız olsaydı…Reiki ve altın üçgen uygulamaları gerçekten de birer hazine… Reiki, sorunları, olayları, durumları ve hastalıkları iyileştirmek içindir… Yani sadece sağlığımız için değil, mesela ilişkimize de olaylara da Reiki gönderebiliriz… Adil olmayan durumları iyileştirmek için de Reiki'den yardım alabiliriz…
U.A: Yani topluca Silivri'ye Reiki gönderebilir miyiz?
S.K: Tabii ki gönderebilirsiniz, gönderebiliriz… Biz mesela topluca hayvan barınaklarına gönderiyoruz, koşulların düzelmesi adına… Silivri'ye de gerçek bir adalet arayışı için gönderebiliriz… Neden olmasın… Ki olmalı…
U.A: Reiki'yi açıklayalım o zaman yeri gelmişken… Reiki nedir? Düşünce gücü gibi bir şey mi…
S.K: Hayır hayır alakası yok… Reiki keşke bu kadar basit olabilse… Şimdi evrende, hani derdini veren dermanı da verir diye bir söz vardır ya, Reiki bir iyileştirme bir şifalandırma sanatı… Mesela kilolardan bile kurtulabilirsiniz bu yolla… Mesela ilişkiniz yolunda gitmiyor, ilişkinize Reiki enerjisi veriyorsunuz, her şey yolunda gitmeye başlıyor… Gibi gibi gibi… Cüzdanınıza veriyorsunuz, para durumunuzu düzeltmek için… Gibi gibi… Örnekler çoğaltılabilir… Yolunda gitmeyen her koşula Reiki enerjisi gönderip iyileştirebilirsiniz…
U.A: Peki biz bunu nasıl yapabiliriz… Nasıl Reiki öğrenebilir, nasıl gönderebiliriz? Seminerlere mi katılmak gerekiyor…
S.K: Hepsi topu bir saatlik bir eğitime katılıyorsunuz, uyumlama eğitimi alıyorsunuz… Enerji kanallarınızı nasıl açabileceğinize dair bir eğitim… Duyduğunuz bildiğiniz bir tabirle açıklayayım, kanal olmayı öğretiyoruz… Kanal olmak şu demek, bahçe sulamak için bir hortumu muslağa bağlarsınız, siz burada hortum oluyorsunuz, musluğu biz açacağız, enerji sizden akacak… Ondan sonra da istediğiniz bahçeyi sulayıp iyileştirebileceksiniz…
U.A: Ve gelelim o çok ünlü tılsımlara… Sizin gezegen tılsımlarınızı duymayan yok… Ancak bazıları bunları büyü olarak niteliyor.. İşte mum ve bazı ritüelleri var diye..
S.K: Bunlar ak büyü… Kendi yararımıza yaptığımız için… Diğer büyü, o herkesin bildiği büyü kara büyüye girer… Bu büyüde başkasının iradesine hükmetme olduğu için, ben yanlış buluyorum… Ama ak büyüyü yani tılsımları kendiniz için yapıyorsunuz… İşlerim düzelsin, hayatım yoluna girsin diye yapıyorsunuz… Bunun kime zararı olabilir ki… Başkası üzerinde hakimiyet kurmaya çalışırsanız, bir başkasıyla uğraşırsanız o kara büyüdür ve kötüdür… Kendi hayatınızı iyileştirmeye çalışıyorsanız, bunun kime zararı olabilir ki… Asıl günah olan bir başkasını, yapmadığı halde büyü yapıyorsun diye suçlamaktır…
U.A: Peki bu tılsımları yaptığımızda, mesela Jüpiter tılsımı… Gerçekten duyuyor mu bizi Jüpiter… Ya da Merkür… O Merkür'e çok takığım zaten…
S.K: O Merkür son olarak ne yaptı farkındasınız değil mi?
U.A: 30 Mart – 23 Nisan arasıydı sanıyorum gerileme tarihi ve ben her işimi bu tarih diliminde askıya aldım… Neyseki artık düzeldi ben de, normal hayatıma döndüm… Düzeldi değil mi, yoksa yanlış mı hatırlıyorum?
S.K: Düzeldi, düzeldi… Ama bu seferki çok tehlikeliydi… Baksanıza ortalık toz duman oldu o tarihlerde.. Retrodan, yani geri gitme tarihinden 15 gün öncesinden başladı ve ortalık darmadağın oldu… Depremler tsunamiler, ölümler, kazalar….
U.A: Ama düzeldi değil mi?
S.K: Evet düzeldi artık, eski derecesine geldi… Artık bir süre kimseyi yormayacak… Bakın nasıl inanıyorsanız gezegenlerin bir anda her şeyi altüst etmesine/edeceğine, gezegen tılsımları da aynen olayları düzeltebiliyor… Ben çok eski tılsımlarla modern astrolojiyi birleştirdim… yeter ki o gezegene izin verelim ve kullanmayı bilelim… Bu dünyada nasıl her şeyin iyisi ve kötüsü varsa, yukarda da aynısı var… İyi de var kötü de…
U.A: Yaşamın sırları gezegenlerde yıldızlarda saklıdır deniyor, bu da doğru o zaman…
S.K: Doğru, her şey gezegenlerin elinde… Bazen şöyle hissetmiyor muyuz, her şey kontrolümüzün dışında gelişiyor hissi… Yani kalbimizin kabarıp inmesi bile… Bir anda her şeyin tersine dönmesi, işlerin aksaması ters gitmesi gibi… Bunları bir miktar kontrol edebilir hale de gezegen tılsımlarıyla gelebiliriz…
U.A: Ben mesela yıllardır bekliyorum, boğalar ne zaman rahat bir nefes alacaklar diye
S.K: O zaman Size müjdeyi vereyim hazirandan itibaren… Ama haziran temmuz ağustos, çok kısa bir dönem… Bu 3 aylık zaman diliminde boğalar ne yapabileceklerine ne kazanabileceklerine dair bir fikir sahibi olacaklar… Sonra da 2012 onların yılı olacak… 2012 boğaların gerçek yılı olacak… O yüzden ben diyorum ki boğalar 2011 yaz aylarını verimli kullansın, çünkü 2012 de meyvelerini toplamaya başlayacaklar…
U.A: Neyse bunca yıl beklemişim bir 8-9 ay daha beklerim… Sonra tutmayın beni… Peki birazda başka konulardan konuşalım projeyi nasıl buldunuz, şu çılgın projeyi?
S.K: Kabul etmek gerekir ki, bir kesim sevindi, çok sevindi hem de… Rant olacak diye… E o sevinen mutlu olan insanların da pozitif enerjisi alındı… Akşam haberlerde izledim, oradaki insanımız ''satmam gari'' demeye başladı… Çok mutlu oldular… Bu pozitif enerji de projeye elbette ki yansıyacaktır… Ama bence bundan önce, nerden çıktı bu şimdi neden gerek duyuldu olayını irdelemek lazım… Yüzyıllardır olmadı da, birden bire 2 boğaz mı lazım oldu? Doğa ölecek, yeşil ölecek… Birileri kazanacak… Bence yanlış…


U.A: Peki gelelim 12 Haziran'a… Ya da Türkiye'nin geleceği mi desek buna?
S.K: Ben bu sorunun cevabını bazı televizyon kanalları için, yılbaşında hazırlamıştım. Özellikle CHP ve AKP'nin doğum, yani kuruluş haritalarına bakmıştım… AKP'nin çok büyük bir şansı var… Çok büyük hem de… Kuruluş haritasına bu kadar denk bir seçim günü, gerçekten de ilginç… Sanki harita çıkarılmış ve sandık için en en uygun gün seçilmiş…
U.A: Yani 12 haziran AKP'nin doğum haritası için çok uygun bir tarih… Acaba bu konuda astrologlara danışılmış olabilir mi?
S.K: Çok çok iyi bir tarih… Evet, ciddi bir danışmanlık almış olabilirler ya da kaderi çok iyi olabilir AKP'nin... Bir de bu şansı CHP verdi diye düşünüyorum… Gerçi politika yapmak bana düşmez ama CHP oy kaybediyor, kaybedecektir diye de düşünüyorum… Örneğin hayvanlar adına ben CHP'den son derece şikayetçiyim…
U.A: Biraz daha açsak…
S.K: İstanbul'da CHP'nin hiçbir belediyesinde hayvanlara karşı iyi bir davranış yok… Burada İzmir'deki belediyeleri elbetteki tenzih ederim, ama İstanbul'daki CHP'li belediyelerden son derece şikayetçiyim… İstanbul'un en zengin semtlerinden birinde oturuyorum orada bile özellikle hayvanseverlere son derece saygısızca davranılıyor… Kadıköy'de Bakırköy'de… Hayvanlar hiç umurlarında değil… Özellikle hayvan haklarını çiğneme konusunda on numaralar…Bütün veteriner müdürleri özenle sanki hayvan sevmeyenlerden seçilmiş… Öte yandan bakıyorsunuz en güzel hayvan Barınakları Konya Belediyesi'nde… O kadar merhametli davranılıyor ki…
U.A: İzmirimiz'de de çok güzel barınaklar var ama… Özellikle Büyükşehir Belediyemiz bu konuda çok hassas… Keza başta Karşıyaka olmak üzere diğer tüm ilçe belediyelerimiz…

S.K: İzmir bir istisna, İzmir başlı başına bir cumhuriyet… Size şu kadarını söyleyeyim, ben Atatürk'e ne kadar aşıksam, CHP'ye de o kadar kırgınım… Çok kırgınım hem de… Sadece ve sadece hayvanlara davranışları yüzünden… Bu yıl çok eziyet çektim İstanbul'daki CHP'li belediyelerden… İstanbul'da bir sel felaketi yaşandı biliyorsunuz, bu felakette barınaklardaki bütün köpekler bağlı olduğu için tamamına yakını telef oldu… Kurtulanları Bakırköy Belediyesi'ne yerleştirdik… Orada beşinci sınıf hayvan muamelesi gördüler… Yardım etmek istedik ettirmediler, üstlerini kapatmak istedik izin vermediler… Buraya kabul ettiğimize dua edin dediler… Nasıl eziyet gördük anlatamam size… Sonra bir gece bir baktık o hayvanlar da yok olmuş… Hayvanseverler sokaklara döküldü bunun için… Niye, çünkü biz biliyoruz ki o hayvanları ormana götürüp öldürdüler… Bu mudur benim oy verdiğim parti, ya da bu mudur benim oy vereceğim parti… Asla olamaz… Özellikle biz hayvanseverlerin verdikleri oylar helal olmadı… Milliyet yazarı Cem Dizdar ''Hayvansız Şehir Çöldür'' başlıklı çok güzel bir yazı kaleme almış, ben de yazıyı aynen sitemde yayınlıyorum… O kadar güzel noktalara dikkat çekmiş ki… Anlayacağınız, özellikle de hayvan haklarına olan davranışlar nedeniyle bu yıl içimde, düşüncelerimde çok şey değişti siyasete karşı… Ama şuna tüm kalbimle katılıyorum, biraz önce sordunuz ya, Silivri'ye mutlaka ama mutlaka Reiki ya da Altın Üçgen göndermemiz lazım… Daha adil sonuçlar alabilmek için bunu yapmamız lazım…
U.A: Biraz da diğer uzmanlık alanınız tarota değinelim… Tarot fal mıdır?
S.K: Tarot fal değildir… İngilizce'de tarot reading olarak geçer… Yani okuma… Dünyanın hiçbir ülkesinde tarot fal olarak geçmez… Sadece bizim ülkemizde fal olarak geçiyor… Ben tarot kartlarını sadece tercüme ediyorum… Siz kartı çekiyorsunuz ben de onun ne anlama geldiğini söylüyorum… Olay budur… Bir kart çekin, on kişiye yorumlatın onu da aynı şeyi söyler… Çünkü tarot okuma bir nevi tercümanlıktır…
U.A: Kolunuzdaki dövme?
S.K: Alex, bu benim köpeğimin adı…