Rilke’den sanat ve yaşam üzerine düşünceler

Sanatçıların nasıl bir zihinsel Dünya içinde yaşadıkları kimselerce merak edilir. Örneğin Van Gogh, çizdiği tablolar gibi mi görüyordu Dünya'yı? Sanatçıların yaşadıkları zihinsel evreni anlamak için eserlerine bakmak, yazdıklarını okumak ve özellikle hangi kelimeleri seçtiklerine dikkat etmek yeterince önemli bir başlangıçtır. Mektuplar da öyle. Büyük şair Rainer Maria Rilke'ye yazdığı şiirleri değerlendirmesi için gönderen Franz Xaver Kappus'un Genç Bir Şaire Mektuplar kitabının girişinde yazdığı gibi bu mektuplar Rilke'nin 'nasıl bir dünya içinde yaşadığının' önemli bir göstergesidir. Rilke'nin genç şaire yazdıkları bir süre sonra sanattan dışarı çıkıp yaşamı nasıl düşündüğü, içinde bulunduğu ruhsal durumlar ve hayatı nasıl deneyimlediğine kadar uzun bir yol alır. Peki Rilke sanat ve yaşam hakkında hangi önerilerde ve düşüncelerde bulunmuştur? Yaşamı ve sanatı birbirinden ayırmak mümkün mü? Biraz bunlara bakalım.

İç yaşantımızın tam olarak dile getirilemediğini, getirilse bile bir şeylerin sürekli eksik kaldığını bazılarımız deneyimlemiştir. Psikiyatriste giden birinin 'kelimeleri bulamadığını, kelimeleri bulsa belki çözümleri de' bulabileceğini düşünen birini biliyorum. İşte bu dile getirilemeyen kısım Rilke için, sanat eserleri için de geçerlidir çünkü öznel deneyimlerin 'büyük bölümü dile getirilemez, şimdiye dek hiçbir sözün ayak basmadığı bir uzamda gerçekleşirler. Ve hepsinden az dile getirilebilenleri de sanat yapıtları, bizim geçici yaşamlarımızın yanındaki gizemsel varlıklardır.' (Rilke, 2019; 9). Bu bağlamda hem sanat eseri hem de kimi insanların yaşamları benzer gibi gözüküyor. Belki de Rilke'nin aynı kitapta bahsettiği gibi hem sanat hem de insan kendine özgü bir şeye dönüşmek istiyordur. Peki bizler bu özgün dönüşüm için ne kadar özgürüz? Bir toplumdan, bir gruptan, bir aileden, bir şirketten hatta kendinden bile onay alma, kabul görme ve sevilme ihtiyacına sahip kaç kişi var? Bu ihtiyaç, özgünlüğümüzü, güvenimizi ve bireyselliğimizi zedelemektedir. Rilke, bu ihtiyacı hisseden genç şair Kappus'a şöyle yazıyor:

'Şiirlerinizin iyi olup olmadığını soruyorsunuz. Bana soruyorsunuz bu soruyu. Daha önce de başkalarına yönelttiniz. Dergilere yolluyorsunuz şiirlerinizi. Onları başka şiirlerle karşılaştırıyorsunuz ve kimi dergilerin yazı işleri kurullarının şiirlerinizi geri çevirmeleri sizi tedirgin ediyor. Madem ki bir öğüt için başvurdunuz bana, size bu tür girişimlerden tümüyle el çekmenizi salık vereceğim. Gözlerinizi dışarlara çevirmişsiniz; ama işte en başta vazgeçmeniz gereken şey. Kimse akıl veremez, yardım elini uzatamaz size, hiç kimse. Tek çıkar yol, gözlerinizi kendi içinize çevirmenizdir. Size yazmanızı buyuran nedeni araştırıp ele geçirmeye bakınız. Yüreğinizin ta en dip köşesinde kök salıp salmadığını araştırınız bu nedenin.' (Rilke, 2019; 10)

Bir neden bulmak kimileri için zordur hatta bu zorluk yaşamaktan da sanat yapmaktan da alıkoyar insanı, kişi ne heves ne de bir gereklilik bulur eylemlerde. Rilke'nin sanatçıya verdiği öğüt yaşamla doğrudan doğruya ilintili değil mi? Sanatın bir nedeni mi olmalı? Rilke'nin sözünü ettiği şey sanatın, şairi hayata bağlayan bir nedene sahip olup olmadığı sorusudur. Değerlidir bunu keşfetmek ve inanmak. En mutlu gözükenleri, en bilenleri değil midir inananlar, bir nedeni olanlar? Eğer ki yüzleşmelerinde dürüstse insan, Rilke, alışılmışın dışına çıkmayı ve elimizde ne varsa dile getirmeye çabalamayı önerir. Bu dile getirme tabii ki yaratmaktır ve vurguladığımız gibi kabul görme, onaylanma, herkes gibi olma ihtiyaçlarımızı bıraktığımızda kendini gösterecektir. Bu konuda verdiği öğütler, sanki bir fenomenologmuş gibi, Husserl'in önerdiği 'nesnelerin kendilerine dönün' çağrısını hatırlatır:

'...genel temalardan kurtulup kendi günlük yaşamınızın temalarına sığınınız; hüzünlerinizi, isteklerinizi, geçici düşüncelerinizi, herhangi bir güzelliğe karşı duyduğunuz inancı anlatın; içten, çığırtkanlıktan uzak, alçak gönüllü bir yüreklilikle anlatın bütün bunları; ruhunuzdakileri dışa vurabilmek için çevrenizdeki nesnelerden, düşlerinizdeki imgelerden, anımsamalarınızdaki görüntülerden yararlanın. Günlük yaşamınız size yoksul görünüyorsa suçlamayın onu..' (Rilke, 2019: 11). Günlük yaşamınızı sahneye davet edin! 'Kendi içinize dalıp yaşamınızın fışkırıp çıktığı derinlikleri araştırın..' (Rilke, 2019; 12)

Sahiden, kaç kişi yaşamının kaynağını buldu? Bu kaynağı, bu hevesi, bu nedeni bulmamızı sekteye uğratacak şey, Rilke'ye göre 'dışarıdan yanıt' (Rilke, 2019; 13) beklemektir. Dışarıdan yanıt beklemek yalnızlıktan çekinen insanların davranışları gibidir. Rilke'nin yazdığı gibi hepimiz 'tarifsiz yalnızlıklar içinde yaşayıp gidiyoruz.'. Roland Barthes, Camera Lucida kitabının başında hayatın 'bu yalnızlık darbelerinden/dokunuşlarından oluştuğunu' yazmadı mı? En önemli ihtiyaçlarımızdan birisi de - hadi diyelim ki kimilerine göreyalnızlık ve sessizlik değil mi? 'Nesnelerin derinliğine sığının' der Rilke çünkü varlığımızın zorunlu kaynaklarıdır onlar. Yalnızlık ve sessizlik, nesnelerin içimizde oturduğu zamanlardır. Bu nesneler de yeni bir iç Dünya'nın, bize ait olanın yani sanatın başlangıç noktalarıdır. 'Kendi içine yürümek ve saatler boyu kimselere rastlamamak.. İşte erişmesi gereken şey bizler için.' (Rilke, 2019; 33) Aynı sayfada yalnızlıktan çıkıp beraber olacağı birilerine ihtiyaç duyduğunu da hatırlatmaktan geri kalmaz Rilke. Bu satırlardan büyük şairin psikolojik durumunun ne denli değişkenlik gösterdiğini de fark ederiz.

Rilke'nin genç şaire tekrar tekrar önerdiği başka bir tutum ise sabırdır çünkü yaşam ve içimizdeki duygular çözülmedik ve belki de çözülmeyecek sorunlarla doludur. Onun 'dile getirilemez' dediği iç dünyamızın ortalarında yanıt arayıp dururuz. Rilke, 'soruları yaşamamızı.. şimdiden yanıtların peşinde koşmamamız gerektiğini..' (Rilke, 2019; 24) savunur. Bir umutla, belki bir gün cevapların tam da içine düşmemizin hayalini kurdurur bize Rilke ve en önemlisi, bu sorulardan ve sorunlardan nefret etmemektir; sevgiyi vurgular, acıyı ve zorlukları göğüslememizi önerir. Her ne kadar Duino Ağıtlarına 'Kim, bağırsam, duyardı çığlığımı..' diye başlasa da zamana ve yaşama güvendiğinin belirtilerini gösterir bu mektuplarda. Kötü olan, yaşama sahip olmamız değil, herkesin ona aşırı yüklenmesi, onda savurganlığa kaçması ve yaşamın kendilerine yardım edecek, toparlayacak bir şey değil de kendilerini oyalayacak bir nesne olarak görülmesidir. Yaşam, Rilke için bir gizem olsa da ve her ne kadar zamana güvense de yeryüzünü kaplayan nesnelerin hiçbir şekilde hafife alınmaması gerektiğini de hatırlatır çünkü nesneler hem düşünsel hem de bedensel yaratının kaynağıdır. Rilke için yaratım doğurmaktan başka bir şey değildir (Rilke, 2019; 27)

Kısaca, Rilke'nin genç şaire önerileri sanattan çıkıp kendisinin yaşamı nasıl algıladığını gösteren kelimelerle doludur. Özgün olmakla başlayan bu öneriler ve düşünceler nesnelere, sevgiyi öğrenmeye, huzursuzluğa, umut dolu bir çözümü bekleyişe, sonsuz sorunların bulunduğu iç yaşantımıza ve doğa denen o en büyük nesneyle yüzleşmenin getirdiği duygular ve kanaatlerle beraber, kendi deyimiyle gerçeğin bir köşesinde yalnızlık içinde ama cesurca yaşamamızı söyleyerek biter. 'Sabırlı ve sakin olun' der Rilke, 'hiçbir şey yapmasak da en azından O'nun oluşumunu zorlaştırmayabiliriz. Yeryüzü gelmek isteyen baharın işini zorlaştırıyor mu!' (Rilke, 2019: 58). Olmayı ne kadar zorlaştırdığımızın farkında mıyız? Ömrümüzden neler feda ettik OLMAK için? Düzenin içinde kendi oluşumuzu engellemekten başka ne yapıyoruz? Suç mu hayal etmek? Köşe başlarında Rilke'den konuşmak, bilimsel gelişmeleri desteklemek, bilincin yol aldığı serüveni paylaşmak; suç mu? Eksikliğimizin parçaları değil mi bunlar?

Kaynak Kitaplar:

Rilke, Rainer Maria: Genç Bir Şaire Mektuplar (Cem Yayınevi, Nisan, 2019) Rilke, Rainer Maria: Duino Ağıtları (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları) Barthes, Roland: Camera Lucida