Erbakan’’ın cenaze töreni sebebiyle ihanetin, yağcılığın, yalakalığın, ikiyüzlülüğün, pespayeliğin birbirine karıştığı, insan olanı insanlığından utandıracak davranışları iki gündür hayretle izledim.
Bu konuda analizi yapılabilecek çok konu var ama ikisini beraberce incelemek isterim;
Birincisi;
Şu tartışılmaz bir gerçek ki, eğer Profesör Necmettin Erbakan olmasaydı;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bugün Suudi Arabistan Kralının bankasında çalışmaya devam eden sıradan bir memur olarak kalacaktı.(Arap Bankasına da girmesine sebep yine Erbakan’’dı)
Başbakan Erdoğan da, İETT de çalışmaya ve orman arazisine yapılan kaçak inşaatta oturmaya devam eden bir işçi olarak hayatını sürdürecekti..
Eğer Erbakan istemeseydi Sayın Gül Milletvekili, Bakan sonra da Cumhurbaşkanı olabilir miydi?
Eğer Erbakan ’“Hayır’” deseydi Sayın Erdoğan İl Başkanı, İstanbul Belediye Başkanı olabilir miydi?
İstanbul Belediye Başkanı olmasaydı, milyonlarca liraya mal olan parti kuruluşunu ve yine milyonlarca liraya yapılabilecek bir genel seçim propagandası gerçekleştirilebilir miydi?Milletvekili, Genel Başkan, Başbakan olabilir miydi?
Bu soruları, TBMM Başkanı, diğer Bakanlar ve Milletvekilleri içinde sorabiliriz. Bu soruların cevabı; ’“Erbakan olmasaydı, bunların hiçbiri bu günkü konumlarında olamazlardı’” olacaktır. Ayrıca şu gerçeği hiç kimse unutmamalı; Milli Görüş çizgisinde siyaset yapanların üst yöneticileri yani yukarıdakiler bu damardan sadece siyaseten beslenmediler, ekonomik olarak ta beslendiler yani Erbakan bu kişilere sadece makam değil, ekmek de verdi. Milli Görüş teşkilatının yurt dışında örgütlenmesini, yurt dışında çalışan vatandaşlarımızdan toplanan paralarla kurulan ’“İslami Holdingler’” ve ’“Deniz Feneri’” gibi kuruluşlar sizlere ne demek istediğimi gayet iyi bir şekilde anlatacaktır.
Peki, Erbakan’’ın yetiştirdiği talebeleri tüm bu iyiliklere karşılık ne yaptılar?
Erbakan’’ın siyaseten en zayıf olduğu anda, önce Erbakan’’a rağmen Genel Başkan Adayı oldular, kaybedince kendilerini besleyen, yetiştiren hocalarını terk ederek ona en büyük ihaneti yaptılar’…
Buraya kadar olanlar, ’“Siyasi Hırs’” ve ’“Siyasi Açgözlülük’” olarak değerlendirilebilir.
Tamam da, ya Erbakan’’ın vefatından sonra yaptıkları?Sanki Erbakan’’a ihanet edenler, onu dışlayanlar, onunla alay edenler bunlar değillermiş gibi’…
İnanın insanın midesinin, bu ikiyüzlülüğe tahammül edebilmesi mümkün değil. Yazıklar olsun’…
Bu yazı sebebiyle de mahkemelik olursam şahitlerim; Recai Kutan, Oğuzhan Asiltürk ve Şevket Kazan olacaktır. Peşinen bilinsin istedim’….
İkincisi;
Erbakan’’ın vefatının sırtından 28 Şubat’’a ve yine Türk Ordusuna vurma alçaklığı’…
28 Şubat Milli Güvenlik Kurulu kararlarının altına imza atanlar, o kararları alkışlayanlar, alınan kararları köşelerinde övenler, en azından sesini çıkarma cesaretini dahi gösteremeyenler, erkek olduklarını(!) 14 sene sonra fark ettiler ve Erbakan’’ın cenaze törenini kullanıp, Milli Ordumuza vurmaya başladılar.
’“28 Şubat Gerçeği’” başlıklı yazımda devletin resmi belgelerini yayınlayarak gerçekleri iki kez anlatmıştım. Gerçi anlamak istemeyene kafasında ve gönlünde ’“İslam Cumhuriyeti’” olanlara ne anlatırsanız anlatın sonuç alamazsınız ama benim cevabını aradığım iki soru var. Bu iki soruya namuslu bir şekilde cevap verebilecek adam gibi adamlar arıyorum;
*28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulunda alınan ve Erbakan-Çiller hükümetince uygulanmaya başlanan hangi kararlara karşısınız?
* Bu kararlar 14 yıldır yürürlükte. Erbakan’’a ihanet ederek AKP’’yi kuranlar 9 yıldır tek başlarına iktidardalar. Bu kararları en çok eleştirenler de bunlar. Neden bu kararları değiştirmiyorlar?
Niçin uygulamaya devam ediyorlar?Uyguluyorlarsa nasıl eleştirebiliyorlar?
İşte benim anlayamadığım bu ikiyüzlülüktür, bu zavallılıktır’….
Not; Fehmi Çalmuk isimli gazeteci, 28 Şubat kararlarının 18 madde değil, 24 madde olduğunu hatta bunlardan ikisinin, ezanın Türkçe okunması ve Fethullah Gülen’’in tutuklanması olduğunu NTV de iddia etti. Konuyu o toplantıya katılan en yetkili kişiye sordum. Bu sözlerin yalan olduğunu ve kararların 18 maddeden ibaret olduğunu söyledi. Bu olay da saptırmanın, milletin kafasını karıştırmanın yeni bir örneğidir.
Bugün bir ileti aldım, bir Çin Atasözünü anlatıyordu, tam da günümüze göre bir söz. Takdir sizlerin;
’“Tanrım,
Bana bir sandalyenin sertliğini ve dayanıklılığını ver ki, tüm g.tlere rağmen ayakta durabileyim’…’”
Bu Çin’’li düşünür bir de Türkiye’’yi görseydi!...