Özgür sanmanın dayanılmaz ağırlığı

Milletçe komplo teorileriyle yatıp kalkıyoruz kaç zamandır. Operasyonlar, iddianameler, belgeler, krokiler, dinlemeye takılanlar derken herkes birbirine şüpheli gözlerle bakmaya başladı.’¶ ’“Kim suçlu, kim masum, kimin suçlusu daha masum’” tartışmaları yaptık günlerce ve artık neredeyse hepimiz komplo teorisyeni olduk. Bunun sadece bize has bir durum olduğunu da sakın düşünmeyin. Komplo teorileri her zaman vardı ve olacak. Ancak 11 Eylül 2001’’den sonra, önceleri kulaktan kulağa yayılan, ardından kitaplarla ispat edilmeye çalışılan komplo teorileri artmaya, bu konuyla ilgili ardı arkasına çekilen belgeseller özellikle internet ortamında yayılmaya başladı.
Sinemacı Michael Moore’’un 2004’’te çektiği ’“Fahrenheit 9/11’”, olayın Amerikan hükümetiyle bağlantısını açık bir şekilde ortaya koyan, Amerikalı üç öğrencinin hazırladığı ’“Loose Change’”, Peter Joseph’’in Zeitgeist (Zamanın Ruhu) serisinin ’“The Movie’” adlı ilk belgeseli gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Özellikle 2007’’de ilk kez
Google Video’’da yayınlanan Zeitgeist The Movie, günde 70 bin, ayda yaklaşık 2 milyon kişi tarafından izlendi. 11 Eylül saldırılarının bizzat Amerika tarafından düzenlendiğini anlatan bu belgeselin ilk bölümünde Hıristiyanlığın ne olduğunu, diğer dinlerle ilişkisi ve dinle astrolojinin ortak noktaları da anlatılıyor, ardından 11 Eylül’’e geçiyor.
Bu tehlikeli sularda gezen belgesellerin nasıl oluyor da bu kadar kolay ulaşılabilir olduğuna şaşırıyor, internetin özgür ortamına veriyorsunuz. Ardından, yine 2 milyar Hıristiyan’’ın inançlarını sorgulayan The God Who Wasn’’t There (Orada Olmayan Tanrı) belgeseli çekiliyor, İsa’’nın hiç yaşamadığı iddiası ortaya atılıyor. Siz, İzmir’’deki evinizde bir tıkla tüm bu zülfi yare dokunan komplo teorilerini izleyebiliyorsunuz. Bir bakıyorsunuz, ABD başkanlarına, dünya para trafiğini yöneten küresel güçlerle, finans kurumlarının maşası’” diyen bir belgesel daha çekilmiş, The Obama Deception (Obama Aldatmacası). Daha dün bir bugün iki, hayret ki ne hayret diyorsunuz.
Sonuçta, özellikle internet ortamında yayılan komplo teorisi tabanlı bu belgeselleri izlerken hem dünyayı, hem de belgeselin kendisini sorguluyor, ’“çok bilgi, hiç bilgi’” diyorsunuz, doğru olsa bu kadar özgür şekilde anlatılamaz şüphesine gark oluyorsunuz. Özgürlüğünüzden ve bilginizden zaten hep şüphe ederken, Zeitgeist’’in 2. belgeseli olan Addendum’’un açılış cümlesiyle bir kez daha koltuğunuza mıhlanıyorsunuz, ’“Kimse özgür olduğunu sanan köleler kadar ümitsizce köleleştirilmemiştir. (Goethe)’”
İlkine göre daha başarılı olan bu belgesel, size dünyanın her yerinde uygulanan para sistemini bir güzel anlatıp, beyin jimnastiği yaptırıyor, ardından da parayı esas alan bu sistemde daima borçlu doğup borçlu öleceğimizi, modern çağın köleleri olarak hayalini kurduğumuz uygarlıklar seviyesine ve refaha ulaşamayacağımıza dikkat çekiyor. Düşünmeye sevk edici bir yapım olduğu için herkese tavsiye ediyor ve izletiyorum. Ülkemizde de yeterince komplo teorisi üretiliyor, yazılıyor, çiziliyor, filme çekiliyor ve biz özgür sanan köleler hala bir damla gerçek için operasyon adları geçen her haberi dikkatle izliyor, kulak kabartıyor, endişeleniyoruz. Duydunuz mu?Adı Ergenekon’’un kurucu ve yöneticisi olarak 3. iddianameye giren eski Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal, Malatya İnönü Üniversitesi eski Rektörü Fatih Hilmioğlu'na kadrolaşmaya yönelik talimat vermiş, miş, miş, miş’…