Bir 15 Temmuz'da doğdu…
Bir 15 Ağustos'ta öldü…
Topu topu 30 yıl yaşadı…
Topla, çarp, böl…
Sağına soluna 'günaydın' dediği gün sayısı 11 bin bile değil…
Hani, derler ya; 'Baharında gitti…' diye…
Aynen öyle…
***
Tek aşk yaşadı…
O'nun adı da 'Ölesiye Aşk' oldu…
Bu dünyadan göçeli neredeyse 30 yıl oluyor…
Ne kendisi unutuldu ne de birbirinden acıklı şarkıları…
Yaşasaydı…
10 gün önce 61 yaşına basmış olacaktı…
Kader işte…
Saralım mı, o hüzünlü hayatın filmini başa?
***
Asıl adı 'Belgin'di…
Kısacık hayatına Mersin'de gözlerini açtı…
Daha altı yaşında annesi ile babası boşandı…
Annesiyle Ankara'ya yerleşti…
Henüz ilkokuldaydı…
Öğretmenleri, O'nun müziğe olan yeteneğini keşfetti…
Mandolin çalıyor, şarkılar söylüyor…
O'nu izleyenlere parmak ısırtıyordu…
Bacak kadarken…
Ankara Devlet Konservatuvarı'nın sınavını kazandı…
Piyano bölümüne birincilikle girdi…
İlk iki yıl piyano ve viyolonsel eğitimi aldı…
Evi geçindirmek iyice zorlaşıyordu…
Bırakıverdi konservatuvarı…
Yaşını büyüttü, PTT'de çalışmaya başladı…
Ancak…
Kimselerden saklamadı; aklı fikri sahnedeydi…
***
Hayatının ilk şokunu yaşadığında 18 yaşındaydı…
Bir taksi şoförüne sırılsıklam aşık oldu…
Hiç düşünmeden kendisini o erkeğe teslim etti…
Birkaç ay sonra…
Taksi şoförü, başkasıyla evleneceğini söylediğinde…
İşte; ilk kez o gün 'ölmek istediğini' hissetti…
***
Hafta sonuydu…
Arkadaşları gönül baskısı yaptı:
'Ha'di gece kulübüne gidip, felekten bir gece çalalım…'
'Hayır…' diyemedi, arkadaşlarına…
O akşam, dostlarının ısrarıyla…
Orhan Gencebay'ın ölümsüz eseri 'Batsın Bu Dünya'yı bi'söyledi ki…
Yıkıldı, mekan!
Gece kulübünün sahibi İlhan Feyman…
Bi'solukta sordu:
'Benimle burada çalışır mısın?'
Havalara uçtu 20 yaşındaki Belgin…
O gece sabaha kadar gözünü kırpmadı…
Artık, O'nun da talihi dönüyordu…
Bu özel duyguya bütün kalbiyle inanmak istedi…
O anlarda…
Kaderin O'na nasıl bir rota çizdiğini…
Bir süre sonra kendisinin…
'Acıların Kadını' olarak anılacağını nasıl bilebilirdi?
***
Şimdi ona bir 'sahne adı' gerekiyordu…
Gazeteleri karıştırırken…
Norveç'in 'Bergen' kentinden söz eden bir haber gözüne ilişti…
Birden içi ısındı 'Bergen' adına…
Artık afişlerdeki adı; 'Bergen' olmuştu…
'Belgin' adını çabuk unuttu…
Neonlarla süslü pırıltılı dünyanın büyüsüne kapılmıştı artık…
***
'Grup Lokomotif'le sahneye çıktığı günlerde…
Bu kez gönlünü…
Dayısının oğluna kaptırdı…
Nikah defterine imzayı çaktığında 20 yaşına bile girmemişti…
Dört yıl evli kaldı; ayrıldı…
***
Evliliğini noktalayınca soluğu Adana'da aldı…
Bir gece kulübünde şarkı söylemeye başladı…
Zaten ne olduysa Adana'da oldu!
Kendi tabiri ile 'kömür gözlü' bir adam…
Her gece sahnenin tam karşısına masa kuruyor ve…
Gözünü kırpmadan…
O'nu seyrediyordu…
Ve yine her gece…
Bıkıp usanmadan kulise çiçek gönderiyordu…
Nasıl bir adamdı bu böyle?
***
Bi'akşam kafasına attı çiçekleri gizemli hayranının…
Erkek, gurur yaptı...
Uzun süre gece kulübüne gelmedi…
Ama…
Çiçek yollamaya devam etti…
Bir akşam…
Çiçeklerin üstüne, 'Beni tanısan seversin!' diye bir kart iliştirdi…
Bergen, ilk kez…
O gece çiçekleri çöpe atmadı…
Bir yıl içinde evlendiler; çok mutluydu çılgın kız!
Sonra, bi'öğrendi ki…
Hayatını birleştirdiği adam evliydi ve üç çocuğu vardı…
Sahte bir nikahla aldatılmıştı resmen…
Bergen, ilk kez o akşam kahretti kaderine…
Ankara'ya döndü…
Bülent Ersoy ve İbrahim Tatlıses'le aynı sahneyi paylaştı…
Artık ünlü olmuştu; medya hep O'ndan bahsediyordu!
Yeni kaseti 'Şikayetim Var' peynir-ekmek gibi satıyordu…
***
O arada n'oldu, biliyor musunuz?
Taksitle bir otomobil almıştı, güzel şarkıcı…
Senetlerini bile ödeyemeden…
O araba bir gece yarısı yandı; kül oldu…
Sevdiği adam, o akşam…
'Ağlama, üzülme… Ben sana yenisini alırım...' deyiverdi…
O gün yeniden aşık oldu…
Kendisine sahte nikah kıyan 'kömür gözlü' adama…
Halbuki…
Bir süre sonra öğrendi ki, arabayı sevdiği adam yakmıştı...
O arada n'oldu, biliyor musunuz?
Kendisini sahte nikahla kandıran o adamla…
'N'apayım çok seviyorum' diyerek…
Bu kez 'sahici' bir nikahla hayatını birleştirdi…
O sırada takvimler…
'9 Ocak 1982'yi gösteriyordu…
Güzel şarkıcı; sözünü tuttu…
Evinin kadını oldu ama…
Şiddetli geçimsizlik ama hepsinden önemlisi 'şiddet' bitmiyordu…
Neredeyse her gün…
Zavallı Bergen'in yüzü-gözü dağılıyordu dayaktan…
Neredeyse her akşam…
Sevdiği adam…
'Çıkmayacaksın ulan bir daha sahneye' diye…
Hayatı zehir ediyordu genç kadına…
Kavgalar, dayaklar derken…
Bıraktı sevdiği adamı, İzmir'e kaçtı…
Yeniden sahne çıktı…
Büyük aşkı 'kara gözlü' adam, O'na haber yolladı:
'Üç gün sonra bütün gazeteler senden bahsedecek!'
Dediği çıktı…
31 Ekim gecesi…
Güzel kadının çalıştığı gece kulübüne gelen bir adam…
Elindeki kovayı Bergen'e doğru savurdu…
Bir sıcaklık hissetti yüzünde ve vücudunda…
O kovada 'kezzap' vardı…
Canı yanarken…
Bergen'in hayatı karanlığa gömüldü…
Kezzap bir gözünü tamamen eritirken…
Vücudunun büyük bölümünü de yakmıştı…
Ege Üniversitesi Hastanesi'nde…
Beş kez ameliyat masasına yattı…
Sağ gözünün kapakları kapanmıyordu..
Sonradan eklenecek protez için göz çukuru yapıldı…
Burun kanatları yok olmuştu…
Oraya kıkırdaklar kondu…
Yüzüne kalçasından deri eklendi…
Dokuların iyileşmesi, olgunlaşması aylar sürdü…
***
Sevdiği adam cezaevine girdi…
Bergen de kendini sahnelere attı…
Bu kahreden olay bile…
O garip aşkı bitiremedi…
Bergen, cezaevinde sevdiği adamı ziyarete gidiyor…
O'na para götürüyordu…
'Acıların Kadını' albümünü o sırada yaptı…
Bir ayda 700 bin sattı; rekor kırdı…
Aynı günlerde…
Altın Plak ve Altın Kaset ödülü talihsiz şarkıcıya gitti…
Rahmetli Ülkü Erakalın'ın yönettiği…
'Acıların Kadını' filminde başrol oynadı…
Konser için gittiği Adana'da…
Bıçaklı saldırıdan son anda kurtuldu…
Tam…
'Kendime yeni bir hayatın sayfasını açıyorum!' dediği gün…
Yani…
14 Ağustos 1989 öğleden sonra…
Otomobiliyle Adana'ya giderken…
Pozantı yolunda…
Bir araba sollayıp, önüne geçti…
Bergen, direksiyondaydı…
Eski kocası araçtan indi; her zamanki gibi…
Tartışmaya başladılar…
Bergen'in, yanında annesi oturuyordu…
O adam…
'Seni deliler gibi seviyorum' diyen o adam…
Tabancasını çekti ve…
Tek el silah sesi yankılandı Pozantı yolunda…
Daha 30 yaşını birkaç gün önce geride bırakan…
Bergen'in ağzına dolan kan…
Çenesinden boynuna ağır ağır akmaya başladı…
Tıpkı…
Ağlatan bir filmin son sahnesi gibi…
Nokta…
Sonsöz: 'Her insan bir yağmur tanesi gibidir… Kimi çamura, kimi gül yaprağına düşer… / Hz. Mevlana…'