Dünkü maçı izleyince, rahmetli gazeteci ustam Tanju Ataşer'i andım.
Nur içinde yatsın...
Yeni Asır'da dokuz yıl Spor Müdürlüğü (1994-2002), Fotomaç'ta iki yıl Genel Yayın Müdürlüğü (2002-2004) yapmış bir Göztepeli olarak Beşiktaş galibiyeti beni o yıllara taşıdı.
Ne zaman ki Göztepe önemli bir maça çıkacak, hemen Yeni Asır'ın yazı işleri müdürü Tanju abimin kapısına dayanır, 'O forma yazısı gibi çocukları hırslandıracak, motive edecek bir yazı lazım' derdim.
Göztepe deyince akan sular dururdu Tanju Ataşer için.
'Hayhay' der ve hemen yazıya başlardı.
***
'Hey, futbolcular!..
Sırtınızdaki bu forma var ya bu forma...
İşte, o forma!.'
diyerek bir keresinde şöyle anlatmıştı Göztepe'yi:
Benim gençliğimde 'Dantel gibi' futbolunu seyrettikçe, 'Göztepeliliğe' mahkum olurdunuz.
'Tek Büyük' ünvanını, bileğinin hakkıyla almıştı...
'3 büyükler' sloganı, sarı-kırmızı bir çığın altında yok olmuştu.
'Ali-Mehmet-Çağlayan, Hüseyin-Büyük Mehmet-Nevzat, Nihat-Ertan-Fevzi-Gürsel-Halil' onbiri, bir 'futbol manzumesi' gibi ezberlenmişti...
Sahaya yüreklerini koyan o gençlerin her biri, 'Avrupa çapında' birer yıldızdı.
Göztepe sevdam, 1967 yılının sonbahar aylarında gördüğüm 'inanılması zor' bir haberle başladı...
Göztepe Belçika'nın Royal Anwerp takımını, deplasmanda 2-1 yenmişti.
Böyle bir şey nasıl olabilirdi?
Kulüplerimizin beşer altışar gol yediği Avrupa'da bir Türk takımı nasıl galibiyet alabilirdi?
O 'mucize' takımın rövanş maçını sabırsızlıkla bekledim...
Ve Göztepe'nin golsüz beraberlikle ikinci tura yükseldiği maçı izledikten sonra, sarı-kırmızı sevda binlerce genci olduğu gibi beni de sarmaya başladı.
Ve, o gece...
Sadece Göztepelilerin degil, Türkiye'deki herkesin sevinç kasırgalarında sürüklendiği o gece...
22 Kasım 1967 akşamı Alsancak Stadı'nın açık tribünündeyim.
Göztepe, iki hafta önce İspanya'da 2-0 yenildiği, dünyaca ünlü Atletico Madrid takımıyla rövanş maçına çıkıyor.
Toprak zeminde 'futbol resitali' başladı...
İspanya'nın kırmızı şeytanları şaşkın.
Dakika 16: Fevzi gole giderken biçiliyor ve penaltı!
İlk füzeyi Halil ateşliyor 1-0...
Tribünler sevinç çığlıklarıyla yıkılırken İspanyollar iyice panikliyor...
27. dakikada bu kez sahneye Gürsel çıkıyor...
Ertan'ın yaptığı ortaya, o kısacık boyuyla dev gibi adamların arasından yükselerek, öyle bir kafa çakıyor ki...
Aman tanrım, sanki gök gürlüyor, çevremde sevinçten bayılanlar var...
Tek kasalı radyoda 'goooool' diye bağıran Halit Kıvanç'ın gırtlağında hıçkırıklar düğümleniyor, bende de ses mes kalmamış...
2-0 biten ilk yarının ardından statta marşlar çalıyor. Binlerce insan kolkola sevinç şarkıları söylüyor...
Alsancak Stadı, 'Türkiye! Türkiye!' sesleriyle inliyor...
İkinci yarıyla birlikte İpanyollar giderek saldırganlaşıyor...
Bu yüzden 67. dakikada 9 kişi kalıyorlar ve Göztepe yüklendikçe yükleniyor...
Ama üçüncü gol bir türlü gelmek bilmiyor.
Ve sessizliğe bürünen tribünler, uzatma dakikalarının sonunda Halil bombasıyla infilak ediyor!..
Sırtındaki 2 numaralı formaya rağmen sağ açık gibi oynayan Halil kendi sahasından rakip kaleye taşıdığı topa 25 metreden öyle bir çakıyor ki, İspanyol kaleci San Roman ne yapsa nafile!..
Bombacı'nın doksana ampul gibi takılan golü tüm Türkiyeyi ayağa kaldırıyor.
Ve Göztepe, Atletico Madrid'i kupadan eleyerek üçüncü tura yükseliyor.'
***
Sarı-kırmızılı takımın yeni stadındaki ilk maçındaki rakibi de bir futbol büyüğü olmasına rağmen üç gün öncesine kadar galibiyetten kesin emindim.
Ne zaman ki Abdullah Avcı gönderildi, 'Eyvah' dedim.
'Keşke Göztepe maçına çıksaydı da Beşiktaş yönetimi operasyonu daha sonra yapsaydı' diye iç geçirdim.
Zira istatistikler, hoca değişikliğinin hemen ardından oynanılan ilk maçtaki başarı oranını yüzde 80'lerde gösteriyor hep.
Yani, hoca değiştiren takımlardaki tüm futbolcular 'Suç gidende. Bizi iyi kullanamadı' anlayışıyla sahaya çıkar.
Buna yeni hocaya kendilerini beğendirme çabası da eklenince, al sana galibiyet.
O yüzdendir ki çok daha güçlü gelmişti İzmir'e Beşiktaş.
Ancak bizim tarafta da futbolcuları motive eden yenilikler mevcuttu.
Gürsel Aksel Stadı'ndaki ilk maç heyecanı, 12. güç Göztepe taraftarının gücünü ikiye katlamıştı adeta.
Stadın büyüleyici ambiansı seyircileri olduğu kadar sarı-kırmızılı futbolcuları da motive etmişti.
Sahaya daha bir kendinden emin çıkan Göz-Gözler maça da baskılı başladı.
Sanki 'İngiliz Nevzat, 'Kestane Gürsel', 'Bombacı Halil' futbol resitali veriyordu.
Bunda Beşiktaş antrenörünün iki usta isim Gökhan Gönül ve Caner Erkin'i kulübede unutmasının payı da vardı elbet.
Gerçi aksi durumda da bu baskıya kar dayanmazdı ya...
Nitekim öyle de oldu.
Halil'in ilk golü atıp tarihe geçtiği maçta Beşiktaş Burak'ın penaltı golü ile umutlansa da Borges hem ilk yarının hem de maçın skorunu belirledi...
İkinci yarıda Göztepe'nin skoru koruma içgüdüsü ile defansa çekilmesi Beşiktaş'a yaradı ama bu kez de kalede devleşen bir Beto vardı sahnede.
Sözün kısası;
1969 yılında Avrupa'da yarı final oynayan ilk Türk takımının forması yuvasına bir döndü pir döndü Tanju abi..
Artık Göztepe yazıları şöyle başlayacak:
Bu stat var ya bu stat,
Oynatır adamı...
SÖNSÖZ: Biz bugüne kadar Göztepe'ye hiç ihanet etmedik ettirmedik. Sizlere şerefli bir forma bıraktık. (Gürsel Aksel)