İletişim için en çok Oskay Hocamın 'birey ile birey arasında yapılan bir anlam yüklü simgeler gönderimi, alımı, işlenimi, yeniden gönderimi, yeniden alımı yeniden işlenimi vb sürecidir' tanımını severim.
Bob Dylan gibi bir Amerikalı eski tüfek solcu, protest şarkıcı Nobel Edebiyat Ödülünü alınca 'anlam yüklü simgeler' meselesine bir daha dönmüş olduk… Herkesin 'Tüm zamanların en iyi albümleri' listesi vardır. Benim liste de Beatles yok. Ama 1963'te Bob Dylan'ın yayımladığı 'the freewheelin' adlı protest klasiği listemin en başında Amerika'nın en önemli protest müzisyenleri şarkılarında politik konulara değinme konusunda köklü bir tarihe sahip solcu folk şarkıcılarıdır… Ama Amerika'da yaşadıkları için söyledikleri şarkılardan ötürü başları derde girmemiştir.
Ben de çok iyi tanımama rağmen şaşırdım dün ve sordum; 'Bob Dylan neden Nobel aldı?' diye... Cevabı Fırat Kutluk'un 1997'de yayımlanan 'Müziğin Tarihsel Evrimi' adlı kitabında buldum.
Amerikan popunda yerel şarkılarda belirginleşen protest yapı bu şarkılarda özellikle 'zafer', 'grev', 'birleşin' gibi sözcükleri içeren, yerel karakter, yerel ezgi, yerel dil ve yerel çalgıyı kullanan yapısıyla dikkat çeker. 1930'lardaki sendika hareketleriyle birlikte 1940'lı ve 1950'li yıllarda da protest müzikte yerellik izleri görülür. Bu yerel söylem içinde görülen müzisyenlerse kendi sözü ve kendi müziğini söyleyen şarkıcı yapısını bir geleneğe dönüştürür. Bu geleneği takip eden tüm protest şarkıcıların ortak özelliği de ozanca bir yapıda kendi sözlerini söylüyor olmalarıdır. Amerikan toplumunun liberal kesimine ve üniversitelilere seslenen bu isimler, toplumdaki kimi aksaklıkları ve kötü koşulları dile getirmeye başlar.
Protest müzik tanımı asıl anlamını, 1960'ların hemen başında alır. Bu tanımın aktörleri konumundaki şarkıcılar ne Gurthrie gibi Amerika'nın kuzeyinde gezinen protest aşıklar, ne de Seeger gibi bir dönem emekçi sınıflar için, komünist bir kimlikle kent hayatında işçiler için müzik yapan şarkı yazarlarıdır. Bu isimlere oranla entelektüel kimliğe sahip, üniversiteli gençlerdir. Bu gençlerin çoğunluğunda edebiyatla ilintili bir arka plan dikkat çeker.
Örneğin Bob Dylan, soyadını şair Dylan Thomas'tan ödünç alır. Şarkı sözlerinde 19.yy. şairlerinden Walt Whitmann'ın şiir biçiminin etkilerini taşır. Bu protest şarkıcıların konserleri de daha çok üniversitelerde ya da küçük bar ve lokallerde gerçekleşir. İzleyicileri daha çok aydın, yarı aydın üniversite öğrencileri ve orta sınıf kentlilerdir. Kesinlikle sol politik bir misyonu temsil eden isimlerdir ama şarkıları işçi ve emekçi kesimlerle değil, kendi bireysellikleriyle eş anlama gelir. Şarkıları ve hayatlarıyla Amerika'nın en baskıcı, en ırkçı döneminde bir direnci simgelerler. Şarkı sözlerinde simgeler kullanmak, yananlamlarla ilişkiler kurmak sıkça karşılaşılan özelliklerdir. Dylan'ın yanında bu müziğin diğer öncüleri Joan Baez, Juddy Collins, Peter&Paul Marry ve Phil Ochs'tur . Bu isimler politik içerikli ve doğrudan anlatımlı pek çok şarkı da yazar ancak hepsinin şarkılarında görülen ortak özellik yananlam ve simgelere dayalı anlatımı benimsemiş olmalarıdır.
Ayrıca entelektüel birikimlerini ve dünyayı ilgilendiren konulardaki duyarlılıklarını da sıklıkla vurgularlar.
***
Özel notlarıma gelince… Bob Dylan 68 kuşağındandı. 1990'da İstanbul Açıkhava Tiyatrosu'nda izleyebilen şanslı gençlerden biriydim… Ama onun yaşıtı ağabeylerimiz kendilerinden geçmiş, gözyaşları içindeydiler… Altmışlı yılların protest folk militanı, yetmişlerin folk- rock ilahı, seksenlerin mistik şarkıcısını İstanbul'da görebilmek ne müthiş bir duyguydu!
1989'da Efes Büyük Tiyatro'da 15 bin kişi ile birlikte Joan Baez'e hayran hayran bakarken, bu müthiş kadının sevgilisi olduğu için, şimdi 75 yaşında olan Bob Dede'yi ne kıskandığımızı da anımsıyorum… Sonra Joan Baez, bir Türk gencine gönül verdi ve Türkiye'ye o genç için birçok kez geldi de mutlu olduk yani…
Dünya eski solcuların kıymetini anlamaya mı başladı ne?