Adalet Bakanlığı 25 Ağustos 2011'de 'cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü 63 kişiden 59'u basın yoluyla işledikleri iddia olunan suçlardan yani yazdıkları yazılardan ve gazetecilik faaliyetlerinden dolayı değil, basınla ilgisi olmayan suçlardan dolayı' tutuklu veya mahkûm olduğunu açıkladı.
Adalet Bakanlığına göre, Türkiye Gazeteciler Sendikasını listesindeki 6 gazeteci cezaevinden tahliye edilmiş, 63 gazeteci ise halen cezaevinde. 63 gazeteciden 36'sı hakkında dava açılmış. 18 gazeteci hakkında mahkûmiyet kararları verilmiş, 27 gazeteci hakkındaki soruşturmalar sürüyor. Cezaevlerindeki 63 gazeteciden 18'i sarı basın kartı sahibiymiş, 45 kişinin sarı basın kartı yokmuş.
Çok rahatladım. Umarım bunca araştırma zahmetine değmiştir ve adalete bakan adamlar da rahatlamışlardır. Artık herhalde Türkiye'de basın özgürlüğü tartışmaları da sona erer. Demek ki yazı yazmaktan dolayı tutuklanan veya mahkûm olan yok(muş). Basınla ilgili olmayan suçlardan dolayı cezaevinde olan 'gazeteciler' var(mış)… Neden bu kadar çoklar acaba?
Adalet Bakanlığı, tutuklu ve hükümlü gazeteciler konusunun 'cezaevlerinde 70 kadar gazeteci var' şeklinde 'sadece rakamsal olarak değil, işlenen ya da işlendiği iddia edilen suçların gazetecilik faaliyeti kapsamında olup olmadığı çerçevesinde değerlendirilmesi' gerekir diyor. Bir kısım gazeteciler, bir kısım gazeteler, bir kısım dernekler de Bakanlıkla aynı fikirdeler. Böylece resmi ağızdan 'görüşleri' doğrulanmış oldu. Artık tüm ulusal ve uluslararası toplantılarda devlet eliyle yapılmış tablolara dayanarak 'tezlerini' resmi kaynaklara dayanarak savunma olanağına kavuşmuştular. Ne de olsa 'resmi görüş', resmîdir.
Bakanlık açıklamasına göre; 'Hakkında dava açılan veya mahkûmiyet kararı verilen 36 kişiden sadece 4'ü, basın yoluyla işlenen suçlar arasında sayılabilecek olan 'terör örgütünün propagandasını yapmak' suçundan dolayı cezaevindedir. Diğer 32 tutuklu ve hükümlünün cezaevinde bulunmalarının gazetecilik faaliyetiyle bir ilgisi yoktur.
Adalet Bakanlığı da 'Gazetecilik faaliyetiyle ilgisi olmayan iddialara dayalı tutuklama ve mahkûmiyet kararlarının, basın özgürlüğünün ihlali olarak yorumlanması mümkün değildir.' dediğine göre hiçbir problem kalmıyor. Cezaevinde bulunanların tümü 'terörist' zaten(!)… O zaman Türkiye'de ifade özgürlüğü gibi bir sorun da yok (!) Basın da özgür…
Gazetecilerin suçlanma ve tutuklanma nedenlerine yönelik tablo yayınlayan Bakanlık; 27 gazetecinin 'hangi suç ve eylemlerden dolayı tutuklandıkları ancak iddianame hazırlandığında açık bir şekilde görülebilecektir' diyor… Ama biliyorlar ki, özel yetkili ağır ceza mahkemesi savcıları tarafından soruşturmalar 'gizli yürütülmesine' rağmen, gazetecilerin emniyet ve savcılık ifadeleri sekiz sütuna manşet gazetelerde ve internet sitelerinde yayınlandı… Bu yüzden bunları yayınlayan gazeteciler hakkında gizliliği ihlal nedeniyle açılan soruşturmaların sayısı Türkiye'nin ve Adalet Bakanlığının derdi olmadı mı?
2010 yılından itibaren açılan soruşturma ve dava sayısının çokluğunun dikkat çekiciliği yanında, sayısal çokluğun endişe kaynağı olması ifade özgürlüğünün ihlali olarak halen daha gündemde değil mi? 2010 yılı İlerleme Raporunu okumadınız mı?
Ardından Bakanlık olarak 'Bu tablodaki bilgilerden de soruşturması devam eden 27 ismin tamamının 'silahlı terör örgütü üyeliği' gibi gazetecilik faaliyetiyle ilgisi olmayan suçlardan dolayı cezaevinde bulundukları görülmektedir.' dediğinize göre, bu 'gizli' bilgiyi daha bu kişilerle ilgili iddianame yazılmadan önce nereden öğrendiniz?
Ya bu 'silahlı terör örgütü üyesi' olduğunu iddia ettiğiniz gazeteciler 'örgüt üyesi' değilse?
Adalet Bakanlığının açıklamasını 'niyetleri' açısından, TGS'nin çalışmasını ise ciddiyeti ve basın özgürlüğü için gösterdikleri özenli çabaları nedeniyle çok daha ciddiye almak zorundayım.
Gazeteci, gazetecidir. Sarı basın kartı sahibi olması şart değildir. Hiç kimse gazeteciler suç işlemez veya gazeteciler yargılanamaz demiyor ve demedi. Gazetecilerin, herkes gibi terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla soruşturmaya uğraması veya yargılanması olasıdır. Somut, makul ve haklı 'delillere' dayanarak, delillerden sanığa giderek, örgüt üyeliğinin var olup olmadığına dayanarak hakkında suç şüphesi olan herkesi ve gazetecileri yargılayabilirsiniz. Bir gazetecinin bu denli ciddi suçlamalarla yargılanması ise bağımsız yargı yoluyla çözülecek çok önemli bir toplumsal sorundur.
Ama eğer, soruşturmaya uğrayan ve yargılanan gazetecilerin haberleri, yazıları, yorumları, konuşmaları, televizyon programları, tanıdıkları, resmi görevlilerle görüşmeleri, yayınlanmış/yayınlanmamış kitapları, hayatları ve 'gazetecilik meslekleri' soruşturmaya tabi tutularak suçlanıyorlarsa; gizli olan ve korunması gereken belgelerine, bilgilerine, bilgisayarlarına el konularak, dinlenen telefon konuşmalarındaki cümleleri yorumlanarak, 'niyetlerini', 'dünya görüşlerini', 'hayatlarını' soruşturuyor, sorguluyor, suçluyor ve gazetecileri salt bu nedenlerle cezalandırmak için 'şüpheli' yapıp cezaevine atıyorsanız, ortada çok ciddi bir 'adalet ve hukuk' sorunu var demektir.
Daha vahim olanı ise, ortada çok ciddi bir basın özgürlüğü sorunu vardır ve bu sorun; herkesin ifade özgürlüğünün varlığı sorununa eşdeğer ciddiyettedir.