Nepotizm hastalığı ve belediyecilik...

Nepotizm, en genel anlamıyla, kamu kurumlarında ve şirketlerde arkadaş ve akraba kayrılması anlamına gelir. Eski Yunan düşünürü Platon, binlerce yıl önce devlet konusunda düşüncelerini açıklarken bu soruna dikkat çekmiştir.

İdeal bir devletin yönetiminde yöneticilerin, aile ve mülkiyet sahibi olmamasını önermesi bu yüzdendir. Yani yöneticinin mülkiyet hakkı olursa, devleti yönetirken bunu artırmaya çalışacaktır ona göre. Yine aynı şekilde, Platon'a göre, aile ve akrabaları olan yöneticiler onları kayırarak eşit ve adil bir yönetimden uzaklaşacaklardır.

O günden bu güne bu sorun, siyasetin en önemli hastalıklarından biri olarak süregelmiştir. Gelişmiş Batı toplumlarında bu hastalığa ilişkin çeşitli kurumsal ve etik kurallarla tedbir alınmaya çalışılmaktadır. Kısmen de olsa bu yönetim hastalığı konusunda söz konusu hukuksal ve etik tedbirler etkili olabilmektedir.

Ancak bizim de içinde bulunduğumuz Doğu toplumlarında nepotizm, bir hastalık olarak görülmek şöyle dursun adeta bir gelenektir. Rusya, Güney Kore ve Türkiye gibi pek çok ülkede nepotizm ve eş dost kapitalizmi son yıllarda epey mesafe kat etmiş bulunmaktadır.

Uzunca süredir Türk siyasetinde etkili olan bu hastalık, özellikle AKP iktidarında doruğa ulaşmıştır. Bakanlar, belediye başkanları, milletvekilleri, il, ilçe başkanları, rektörler, vakıf yöneticileri ve diğer üst düzey bürokratlar yönettikleri kurumları adeta nepotizm yuvasına çevirmiştir. Eşler, kardeşler, damatlar, gelinler, yeğenler, akrabalar, tarikat yöneticileri bu dönemde adeta Lale Devri yaşamışlardır.

Ancak nepotizmi sadece AKP iktidarı ve yöneticilerine ait bir hastalık olarak görmek yanıltıcıdır. Toplumun her kademesinde, her parti ve hatta dernek/vakıf örgütlenmelerinde kayırmacılık en önemli örgütlenme motivasyonlarından biridir.

31 Mart seçimlerinden sonra yeni belediye yönetimleri göreve başlar başlamaz, birbiriyle doğrudan bağlantılı iki sorun gündeme gelmektedir. Birincisi borç batağı, aşırı personel alımı haberlerinde kendini gösteriyor. İkincisi ise eş dost ve akraba atamaları örnekleridir.

CHP'li belediyelerin bir bölümü, ilk olarak devraldıkları borç yükünü açıklarken, ardından kendileri de nepotizm ile gündeme gelmektedir. Belediye başkan adayları, belediye meclis üyeleri atamalarında epeyce akraba ve arkadaş atamaları dikkat çekmektedir. Daha bismillah der demez, bazı belediye başkanları her hangi bir kamusal hamle yapmadan eş dost belediyeciliği atamaları yaparak, nasıl bir yönetim sergileyeceğini ortaya koymuştur.

Örnek çok ama iki örnek verelim. Özgür Özel ve Veli Ağbaba'nın kankası eski vekil Aykut Erdoğdu, önce belediye başkan adayı yapılmış ve seçimi kazanamayınca da İzmir Büyükşehir Belediyesine Genel Sekreter yapılmaya çalışılmıştı. Cemil Tugay, bu atamaya henüz onay vermiş değil.

Bu tartışma sürerken, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey'in yeğeni ve baldızını ballı makamlara atama haberi yayınlandı.

Haber olmayan onlarca örneği çevremizde görmekteyiz. Bunlar istisna olmaktan ziyade adeta bir siyasi kültür unsuru haline gelmiş bulunmaktadır. Mücadele etmeden bu hastalık kendiliğinden gerilmez.

Bu olaya karşı gösterilen kamuoyu baskısı önemli. Bu bir fırsattır. Biraz biz yapalım, CHP'de bu olaylar daha az demek bir savunma olamaz. Bu bir hastalıktır ve azı çoğu teselli olamaz.

Genel Başkan Özgür Özel'in bu olaylara karşı net bir tepkisine henüz rastlamadık. Ama tepki yine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'ndan geldi. Hem de çok veciz ifadelerle: 'Belediyeler eş, dost, akraba yeri değil kardeşim. Ben de aynı şeyi yaparsam bana da hesap soracaksınız. Akraban, arkadaşın çok marifetliyse başka yerde marifetini göstersin. Bu konuda taviz yok.'

Bu netlikte ve kendini de bağlayacak çıkışlar artmalı. Nepotizm'e sadece AKP yapınca tepki göstermek tutarsız bir fanatik tavrından öteye geçmez.