Ne zaman anladı 'veda' edeceğini!?

Duygular... Hissiyat... Geç kalmışlık...

Üçü bi’araya geldiğinde...

Söylemek istedikleriniz bile…

Zincirliyorsa dilinizi…

Bunun adı çaresizliktir...

***

Atatürk'ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı...

Yalova’da tatil yaparken ciddî olarak hastalandı...

Tamamen iyileşmeden Ankara'ya yaptığı yorucu yolculuk...

Hastalığının artmasına neden oldu…

***

Aslında...

Gündemdeki “Hatay Sorunu”...

O’nu daha da yoruyordu...

O haliyle...

Mersin ve Adana'ya geziye çıktı...

Kızgın güneşin altında Mehmetçik’in tatbikatlarını izledi...

Ne denli yorgun olduğu yüzünden belli oluyordu...

Acı akıbet...

Doktorlar tarafından seslendirilmese de...

Güney seyahati hastalığını ilerletmişti...

İşte, tam da o günlerde...

Doktorlar Ulu Önder’e...

Siroz hastalığı teşhisi kondu...

Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı'nda biraz dinlendi...

Bu durumda bile...

Ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti...

Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti...

Temmuz sonlarına kadar Savarona'da kaldı…

Hastalığı ağırlaşınca…

Dolmabahçe Sarayı'na yerleşti…

Ne var ki…

Durumu giderek ağırlaşıyordu…

O’nun hastalığını duyan Türk halkı…

Sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor…

Bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu…

Atatürk…

İşte o günlerde anladı…

“Yarınlarının olmayacağını!”

Hastalığının ciddiyetini kavramış…

Ve…

Kahreden akıbeti hissetmişti…

Nitekim…

Takvimler “5 Eylül 1938”i gösterirken…

Vasiyetini yazmaya karar verdi…

Ve dediğini yaptı…

Servetinin büyük bir kısmını…

Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı…

Hatta…

İsmet İnönü'nün çocuklarına…

Yüksek tahsillerini tamamlamaya yetecek kadar para bıraktı…

***

Ekim ayının ortalarında…

Türkiye tatlı bir sevinç yaşamaya başladı…

Ulu Önder’in durumu düzelir gibi oldu…

Ne var ki…

Çok arzuladığı hâlde…

Ankara'ya gelip…

“Cumhuriyet’in 15’inci yıl dönümü” törenlerine katılamadı…

Ama…

Unutulmaz bir mesaj yazdı Türk Ordusu’na…

O mesajı Başbakan Celâl Bayar okudu:

“Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu… Vatanının ve Türk'lük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır…”

***

Artık yataktan kalkamıyordu Atatürk…

1 Kasım 1938’de…

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış törenine de katılamadı…

Nutkunu…

Başbakan Celâl Bayar okudu...

O tarihi nutuk…

Ulu Önder’in…

Halkına son mesajı oldu…

Adeta…

Son isteklerini sıralarken…

Adeta…

“Önce Gençlik…” der gibiydi…

Yeni üniversiteler açılsın istiyordu…

Hatta…

O üniversitelerden biri Van Gölü kıyısında olmalıydı…

Gençliğin…

Millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesini istiyordu…

***

Atatürk, vefatına kadar…

Memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmadı…

Ne var ki…

8 Kasım’da sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı…

Bu raporlar…

Sonun başlangıcıydı…

Memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı…

Her Türk'ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu…

Çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu…

Dolmabahçe Sarayı'nda…

10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe…

İnsan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı…

“Gazi Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı…”

***

Yalnız Türk milleti değil, dünya yasa büründü…

Bütün devletler…

Ulu Önder’in cenaze töreninde bulunmak için temsilciler gönderdi…

***

16 Kasım günü Atatürk'ün tabutu…

Dolmabahçe Sarayı'nda katafalka konuldu...

Üç gün üç gece…

Gözü yaşlı insan seli…

Ulu Önderi’ne karşı duyduğu…

Saygı… Minnet… Bağlılığı…

Sergiledi…

Cenaze namazı 19 Kasım Cumartesi günü…

Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı…

Ata’nın tabutu…

12 generalin omzunda top arabasına yerleştirildi…

İstanbul halkının gözyaşları arasında…

Yavuz zırhlısına nakledildi…

Oradan da…

Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu…

Ankara halkı…

Sel gibi cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı…

Daha sonra Atatürk'ün tabutu katafalkta alınarak…

Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu…

Türk milleti daha sonra…

O büyük insana lâyık…

Ankara Rasattepe'de…

İnşaatı dokuz yıl süren Anıtkabir yaptırdı…

10 Kasım 1953'te…

Etnografya Müzesi’nden alınan Atatürk'ün naşı..

Anıtkabir'e getirildi…

Burada yurdun her ilinden getirilmiş vatan toprakları ile hazırlanan…

Ebedî istirahatgâhına yerleştirildi…

Işıklarda uyusun…

Nokta…

Sonsöz: “Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak! Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük… / Gazi Mustafa Kemal Atatürk…”