Türkiyeli Başbakan Erdoğan, 5 Mayıs 2012 de partisinin Adana İl Kongresine katıldı. Tam 24 saat sonra da Gaziantep İl Kongresinde idi.
24 saat arayla iki kongrede, danışmanlarının yazdığı konuşmaları önündeki camdan okuyup, binlerce partilisine hitap etti. Televizyonların tamamına yakını bu iki konuşmayı canlı yayınları ile Türkiye'ye ve dünyaya duyurdu.
Bu iki konuşmada da Erdoğan yeni yapılacak anayasanın AKP için kırmızı çizgilerini anlatırken 'Tek Din' dedi. Hatta, Gaziantep'te eliyle dilini göstererek 'dil değil din, din' diye ikiledi. Yani, 'Din Tek, Dil Çok' olacaktı !...
Bu konuşmadan 3 gün sonra işlediği 'suç'un farkına varan Erdoğan;
'Dilim sürçtü, ben 'vatan' yerine yanlışlıkla 'din demişim' diyerek, 'dünya dönüyor, ben dönmüşüm çok mu' diyenlere taş çıkartırcasına öyle bir dönüş yaptı ki, onu izleyen basın mensuplarının başları fır-fır döndü !...
Ne dilmiş ama… Hadi dil Adana'da sürçtü, ağızdan çıkanı kulak duymadı, konuşmayı yazan danışmanlar duymadı, Erdoğan'ın düzelticisi Hüseyin Çelik de duymadı. İyi de kardeşim, bu dil Gaziantep'te nasıl tekrar-tekrar sürçtü !...
Ben böylesine devamlı olarak sürçen bir dili civanım delikanlıma layık görmüyorum. Böyle dil olur mu? Dil dediğin zırt-pırt sürçmez, hele delikanlının dili, bırakın sürçmeyi, kıvırtmayı taş gibi durur, hiç kıpırdamaz.
Erdoğan, kendisinin 'kolon kanseri' olduğunu söyleyip, yazanlara demediğini bırakmamıştı. Tam yanılmışız diyecektik ki, o dil yine sürçtü ve patronunun 'kolon kanseri' olduğunu söyleyiverdi !.
Milli Görüş kökeninden gelip, İran tipi İslam Cumhuriyetine gitmek isteyenlerin dilleri çok ilginçtir. Bunların dili, konuşması gereken yerde susar, susması gereken yerde konuşur !...
Libya'da bedevi çadırında Kaddafi, Türkiye Başbakanını ve yanındakileri yerin dibine sokar, onlara efendisi gibi davranır, dilden tık çıkmaz. Saatlerce MGK da toplantı yapılır, o dil sadece 'evet efendim', 'haklısınız efendim' der başka bir şey konuşmaz, aradan yıllar geçer o dil, kendini demokrat sanan bir bülbül olur!...
Vatandaşına bağırır, çiftçiyi azarlar, tiyatrocuyu fırçalar, gazeteciye hakaret eder o dil dillenir, ama Afganistan ve İran'da Müslümanları öldüren, tecavüz edenlerin karşısında yine suspus olur.
Erdoğan'ın ekibi bu problemi çözmek için yeni bir yöntem uygulamaya başladı;
Başbakan Erdoğan için, Nakşi İskenderpaşa Dergahı ve Risale-i Nur Talebelerinden (bizim Taliban) oluşan 60 kişilik hafız gurubu, nöbetleşerek aralıksız 24 saat Kuran-ı Kerim okumaya başladılar.
Ayrıca her gün 100 İstiğfar, 100 Salatü Selam'ın ardından Allahın, Celle Celaluhu, El Rauf, El Muhyi isimlerinden her biri 489 kez okunuyor…(Güneş Gazetesi-Talat Atilla)
Ben, bu dualara 'Deniz Feneri' ve 'İHH' hafızlarının katılımıyla devam edilmesini , fakat kesin çözüm olarak 'dil nakli' seçeneğinin mutlaka düşünülmesini önermekteyim.
Yüz nakli, el-kol-bacak-kalp-ciğer-doku-penis nakli oluyor da, dil nakli niçin olmasın ?
Önemli olan kimin veya kimlerin organ bağışında bulunacağıdır. Bu konuda da iki önerim var. Birincisi sular seller gibi konuşan Bekir Coşkun, ikincisi ise
Rauf Tamer olmalıdır !...
Bu ikisinin gönüllü olarak dillerini vereceklerini sanmıyorum ama, basit birer dijital delille ikisi de mecbur edilebilir kanısındayım…
Uyarı görevimi yapıp yazıya son verelim;
Cemaat de bu konuda sinsi bir hazırlık içinde. Ya, (İskilipli Atıf Hoca-
Derviş Memed- Seyit Rıza'nın torunlarının) 'dna'larını birbirine karıştırıp
melez-yapay bir dil üretecekler, ya da Paşamın, sadece Atatürkçülere ve Laik Cumhuriyeti savunanlara karşı dillenen dilini takmak için gayret göstereceklerdir. Aman dikkat, bizi civanım delikanlımın bu günkü dilini arar hale getirmeyin sakın!...
Not: Sayın Zahide Uçar-Yrd Doç. Murat Köylü-Levent Bulut ve bendeniz,
'DARAĞACI Türkiye-Suriye-İran' adlı kitabı 'Bilim Gönül Yayınevi'nin desteği ile hazırladık. Günümüzün en önemli meselesi ile ilgilenenlere saygıyla duyurulur.