Nasıl özledik seni bi'bilsen!

İnsanoğlu'nun ömrü…

Zaman Öğütme Makinesi'nin içinde başlıyor ve bitiyor!

Ötesi yok…

Kimse 'o kum saati'ne hükmedemiyor!

Ancak…

Tek tük de olsa…

Kum saatindeki akışı 'yavaşlatan' var…

Bi'an geldi; Azrail'e öyle bir çalım attı ki…

Kader, O'nu 'kum saatini yavaşlatanlar' safına yazdı!

***

Yaşasaydı…

Neredeyse bir ay sonra '99 yaşını' kutlayacaktı…

(Kaldı ki; o yaşı görenler var maşallah…)

Çooook büyük sanatçıydı…

Allah vergisi yeteneği vardı…

Yeşilçam'a, hala O'nun gibi…

Gülerken ağlatan…

Ağlatırken güldüren bir aktör gelmedi!

***

58 yıl önce…

Türk Sineması, çok özel 'siyah-beyaz' bir film üretti…

Adı, 'Ah Güzel İstanbul'du…

San Remo'daki 'Güldürü Filmleri Şenliği'nde…

'Gümüş Ağaç Ödülü' kazandı…

Herkes şaşırdı…

Çünkü…

Safa Önal'ın yazdığı, Atıf Yılmaz'ın yönettiği 'Ah Güzel İstanbul'

Aslında…

Gerçek bir 'Kara Komedi' yapımdı…

Ağlatırken, güldürüyordu…

Ayla Algan ile başrolü paylaşan bu öykünün kahramanı ise…

Oscar'lık bir oyun çıkarmıştı…

İstanbul Boğazı'nda sallanan bir kayığın içinde…

Büyük şehrin bataklığına gömülmek üzere olan genç kıza…

Söylediği şu sözler, unutulacak gibi değildi:

'Bir seni sevdim ben… Sen hayatımdaki tek iyi, tek doğru, tek güzel şeysin… Seni dinleseydim bu hallere düşmeyecektim... Kurbağa iken deve kuşu olmaya kalkmayacaktım…'

O film, hala…

Türk Sineması'nın gelmiş geçmiş 'en iyi 100' filminden biri kabul ediliyor…

***

1983'te oynadığı TV dizisi 'Kartallar Yüksek Uçar'

Gerçek bir ustalık işiydi…

Bu dünyadan ayrılmadan bir yıl önce…

'Yengeç Sepeti'ndeki rolü ile…

Bu iş bu kadar yapılır, diyerek noktayı koymuştu…

***

Türk Tiyatrosu ile başladı…

Tahsilli bir aktördü…

İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü mezunuydu…

Daha lisedeyken…

Eminönü Halkevi'nde tiyatro tozu yutmuştu…

Sinemaya büyük emek verdi…

Her rolün üstesinden geliyordu…

Ayhan Işık ile arasından su sızmazdı…

İlk evliliğini sinema oyuncusu Neriman Esen'le yaptı…

Anlaşamadılar, iki yıl sonra ayrıldılar…

Bir süre sonra…

İzmirli büyük yazar Atilla İlhan'ın kızkardeşine...

Meslektaşı Çolpan İlhan'a vuruldu…

Evlendiklerinde…

Henüz 1960'lı yıllar başlıyordu…

Çok mutlu oldular…

Biricik evlatları Kerem dünyaya geldi…

Mutlulukları katmerlendi…

***

Bir koltukta kaç karpuz demeyin…

Tiyatro'da harikaydı…

Filmlerde bilet bulamayanlar sinema kapılarını kırıyordu…

Şovmen'likte üstüne yoktu…

Usta bir yönetmendi…

Ressamdı…

Duygulu satırların şairiydi…

'Turist Ömer' serisi dahil, 250'den fazla filme imza attı…

70'li yıllara girerken gazinolarda çalışmaya başladı…

O günlerde; alkış yağmuru altında evine dönüyordu…

Çok yoruluyordu ve…

Allah kahretsin; alkol'ü seviyordu…

Sonunda…

Karaciğerinde sıkıntı başladı…

Ardından böbrek ve solunum yetmezliği kapısını çaldı…

N'oluyor, demeye kalmadan…

Kemik iliği hastalığı ortaya çıktı…

Yaşaması için…

Mutlaka karaciğer nakli olması gerekiyordu…

O sırada takvimler 1990 yılını gösteriyordu ve…

Merhum Turgut Özal, Cumhurbaşkanı'ydı…

Peki, sonra ne oldu?

O günleri…

Başbakan eski yardımcılarından…

Merhum Ekrem Pakdemirli kitabında şöyle anlatıyordu:

'Usta aktör, siroz olmuştu... Karaciğerinin değişmesi için 3 milyon dolar lazımdı… Özal, (Üç milyon dolar ver) dedi… 'Veremem…' deyince, bana Osmanlı'dan örnekler anlattı; (Beyefendi sanatçımız kendini frenleyememiş biraz fazla içmiş, karaciğeri çökmüş... Olsun, o sanatçımızdır… O'na sahip çıkacağız…) dedi… Parayı verdik…'

***

Büyük oyuncu şanslıydı…

Uygun karaciğer bulundu…

Ameliyatı dünyanın şapka çıkardığı doktorlarımızdan…

Profesör Doktor Münci Kalaycıoğlu yaptı…

Amerika'da Wisconsin Üniversitesi Hastanesi'ndeki nakil…

Çok başarılı oldu…

Doktorlar içki-sigarayı bırakmasını istediler…

Hekimlerin sözünden çıkmadı ama…

Yıllar bünyesini öylesine tahrip etmişti ki…

Yine de o ameliyat…

Usta'nın hayatını, sağlam beş yıl daha uzattı…

***

Doktorunun, ameliyat sonrası bir anısı var ki…

Akılları durdurur…

Prof. Münci Kalaycıoğlu anlatıyor:

'Büyük sanatçı, hastaneye geldiğinde şoktaydı ve son aşamadaydı… Operasyon çok iyi geçti ve kurtuldu… Ameliyattan bir süre sonra O'nu, doktor önlüğü giymiş vizit yaparken yakaladım… (Aman ne yapıyorsunuz?) dedim… Ağlamaya başladı… Bu sefer ben çok üzüldüm; (Sizi kırmadım değil mi; neden ağlıyorsunuz?) dedim… Bana; (Bakalım doktor bey, ameliyat artistlik gücümden bir şey kaybettirmiş mi onu test ediyorum… Ben artistim, istediğim zaman ağlayabilirim…) dedi… Çok şaşırmıştım…'

***

İlk filmi 'Günahsızlar'ı çektiğinde; yıl 1945'ti…

1994'te oynadığı 'Yengeç Sepeti' son çalışması oldu…

Hayatının oyununu sergiledi o filmde…

50 yılda 250'den fazla sinema filminde, TV dizisinde oynadı…

Üç plak yaptı; o 45'likler satış rekorları kırdı…

'Bir Ömürlük İstanbul' adını verdiği bir şiir kitabı vardı…

İtalya'da aldığı ödülün dışında…

Biri İstanbul, diğeri Antalya Film Festivali'nde…

İki kez 'En İyi Erkek Oyuncu' seçildi…

Bir de 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu' ödülü götürdü evine…

***

An itibarıyla 110 yaşını kutlayan Türk Sineması'nda…

Yarattığı 'Turist Ömer' tipiyle seri filmler çekti…

Gişe rekorları kırdı…

Sinemanın hiç bir yıldızı öylesi bir rekora imza atamadı…

***

Sadri Alışık…

Türk Sineması'nın yeri doldurulmaz yıldızıydı…

Erken göçtü…

Veda edeceğini anlamış gibi…

Vefatından iki yıl önce yazdığı…

'Acaba Neredeyim?' başlıklı şiir…

Aslında…

Sadrı Alışık'ı o kadar güzel anlatıyor ki:

'Bir sabah uyandığınızda,

Beni bulamayacaksınız…

Bir hicaz şarkı,
Rüzgar olacak denizlerinizde…

Üşüyeceksiniz…

Bir rıhtımda tiz bir ıslık,
Her kundakta yeni bir yalnızlık,
Beni bulamayacaksınız…

İstanbul'un üzerinde kavak yelleri,
Bir bir gemiler uzaklardan,
Sizin eteklerinizde ziller,

Sizinle olmayacağım…
Anlamayacaksınız…'

***

Bu şiir, O'nun son şiiri oldu…

***

Hani ne zaman 'sağlam duruş' sergileyen birini görsek…

Anında, takarız ya 'İstanbul Beyefendisi' sıfatını…

İşte o ekolün son temsilcisidir Sadri Alışık

Bugün bile onun filmlerini izleyen…

O'nun penceresinden hayata bakabilen herkese öğretir…

Nasıl 'İstanbul Beyefendisi' olunacağını…

Özlüyoruz be…

Özlüyoruz böyle büyük sanatçıları…

Nokta…

Sonsöz: 'Ne zaman gol diye sevinsek, arkamızı dönüp baktığımızda ofsayt bayrağını kaldırmış bir hayat görüyoruz… / Sadri Alışık – Sanatçı…'