Nasıl bu kadar tüketim canavarı haline geldik?

Ben, 50'li 60'lı yılların 'geliri iyi' ailelerinden birinin çocuğu olarak büyüdüm... Türkiye'nin 'o günkü' fotoğrafına bakıldığında Turgut Özal'ın dilimize armağan ettiği 'Ortadirek' tanımlamasının bir 'tık' üstündeydik...

Yaşantımız çok dengeliydi... Her konuda 'israf' evimizin anayasasına göre yasaktı...

Pazar'a 'file' ile çıkılırdı... Her alışverişte 'kesekağıdı' başroldeydi... Naylon torba icat edilmediği için, 'çevre kirliliği' de söz konusu değildi... Bütçeyi babaannem yapardı... O babaannem ki, 'bir gün yine lazım olur' diye kesekağıtlarını, hatta ambalaj kağıtlarını bile biriktirirdi...

Hangimizin kaç dilim ekmek tükettiği bilindiği için yıllarca fırından aldığımız ekmek sayısı bile sabitti...

Yaşı 50'ye yaklaşanlar bana hak verecektir...

Tutumlu bir millettik, inanmayanlar TV'deki 'Seksenler' dizisine bi'gözatıversin...

Yazıya az-biraz nostalji yaparak başlamamın sebebi, önümdeki haber...

Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, güzel ülkemin yedi bölgesinden 26 kent merkezinde, 18-69 yaş arası bin 650 kişiyle yüz yüze görüşmüş; araştırmanın adını da, 'Tüketici İsrafının Boyutları' diye koymuş... Pek de iyi yapmış... Böylece 'israf' konusunda hiç bir ülkenin elimize su dökemeyeceği ortaya çıkıvermiş...

Şu rakamlara bakın... Türk halkının yüzde 66'sı hergün düzenli ekmek alıyor ama bunların neredeyse yüzde 10'u ekmeği 'çöp'e atıyor!

Başka bir deyişle ekmeği çöpe atanlar, haftada kişi başı 226 gram ekmeği tüketmeden 'At gitsin çöpe...' yapıyor... 'Neden?' diye sorsanız binbir mazeret duyarsınız... 30 yıl önce (parçalanmadan) Yugoslavya'daki marketlerde ekmeğin 'dilimle', elmanın 'taneyle' satıldığını görünce o insanlara acımıştım...

Evlere şenlik bir detay daha var o araştırmada...

Türkiye'de 'akıllı telefon' kullanımı yüzde 85'e ulaşmış... Yüzde 14 hala 'standart telefon' kullanıyor... 'Yüzde bir n'oldu?' dediğinizi duyar gibiyim...

Onların cep telefonu yok!

Yani, kundaktaki bebeler, henüz emeklemeye başlayan kuzucuklar ve Anadolu'nun ücra köşesinde yaşını-başını almış dedeler-nineler... Onlar da 750 bini geçmez...

Bunlar Türkiye'nin gerçekleri...

Tabii ki, 'eski'ye dönmeyelim...

Tabii ki, gücümüz yetiyorsa satın alalım ama parayı da sokağa atmayalım...

Sırf yan daire mobilyalarını değiştiriyor diye biz de atak yapmayalım...

Geçmiş yıllarda her mahallede bir 'ayakkabı tamircisi' vardı... Ayakkabınız su aldı mı, bi'dikiş bi'pençe yeni gibi olurdu... Şimdi o tamirciler kayboldu... Çünkü top peşinde koşarken azıcık deforme olan spor ayakkabıyı 'şak' diye değiştirecek anne-babalar var... Nasılsa kredi kartı cepte...

Bence 'tüketim canavarı' oluşumuzun temelinde 'gösteriş' merakımızın payı büyük...

Neden kazancımızla doğru orantılı biçimde hak ettiğimizle yetinemiyoruz?

Evde aynısı varsa ve dahi henüz eskimemiş ise, sırf o ürün 'indirime girdi' diye bi'tane daha alınır mı?

Bak, süper ülke Amerika son ekonomik bunalımda 'sefertası'nı yeniden icat etti; çalışanlar öğle yemeğini evden götürmek zorunda kaldı...

Daha fazla tüketmekle daha fazla olunmuyor; unutmayalım...

Sonsöz: 'Bu tüketim zihniyeti, sonunda harbiden tüketecek bizi...'