’“Erkek egemen kapitalist sistem, biz kadınlara şiddetin her türlüsünü reva görmeye devam ediyor. ’¶
Medine Memi’’yi diri diri toprağa gömen, Münevver’’in kafasını keserek vahşice katleden, 12 yaşındaki Meryem’’i arkadaşına not yazdığı için korkudan intihar etmek zorunda bırakan aynı ataerkil zihniyettir.
Türkiye’’de eril militarist politikalar, en fazla kadını hedeflemekte, savaş, yoksulluk, ayrımcılık, her türlü şiddete maruz kalan kadınların acıları hızından bir şey kaybetmeden devam etmektedir.
28 Eylül 2009 günü Diyarbakır ili Lice ilçesi Şenlik köyü Xambaz mezrasında, evinin 200 metre ötesinde koyunları otlatırken 12 yaşındaki kız çocuğu Ceylan ÖNKOL kendisine ateş edilmesi sonucunda yaşamını yitirmiştir.
17 Şubat 2010 tarihinde ise İzmir’’de yaşayan ve bir Kürt kadını olan Nazife Gül, Yeşilyurt Devlet Hastanesi’’nde ’‘Türkçe bilmediği için’’ ve ’‘etnik kimliği’’nden dolayı tedavi edilmemiştir.
Endişeliyiz...
Dünyanın neresinde olursak olalım, biz kadınlar tacizlere, tecavüzlere uğruyoruz.
Aile içi şiddet ve namus cinayetleri artarak devam ediyor.
Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından yapılan araştırmaya göre, Türkiye’’deki kadınların yüzde 39’’u yaşamları boyunca fiziksel şiddete uğramışlardır. Boşanmış ya da ayrı yaşayan kadınlarda bu oran yüzde 73’’tür.
Yine Türkiye’’deki kadınların yüzde 15’’i yaşamları boyunca cinsel şiddete, yüzde 44’’ü duygusal şiddete, yüzde 23’’ü ekonomik şiddete ve yüzde 18’’i de eş dışındakilerin şiddetine maruz kalmaktadır.
Ülkemizde her 10 kadından 4’’ü eşi veya birlikte olduğu kişi/kişiler tarafından fiziksel şiddete uğramaktadır.
Kamuoyuna ’“modern’” bir bölge olarak lanse edilen Ege Bölgesi’’nde ise kadınların yüzde 35’’i, hayatları boyunca en az bir kez fiziksel veya cinsel şiddet görmüşlerdir.
2010 yılının ilk iki ayında Denizli, Afyonkarahisar, Antalya ve İstanbul’’da 5 nefret cinayeti işlenmiş; 3 gey ve 2 transseksüel öldürülmüştür.
Ankara’’da bir transseksüel ve Diyarbakır’’da bir gey bıçaklı saldırılar sonucu yaralanırken yine Diyarbakır’’da bir transseksüel linç edilmek istenmiştir.
Üstelik bu rakamlar yalnızca basına yansıyanlardır.
Örgütleniyoruz!
Erkek şiddetinin tek tek örnekleri hala ’“münferit’” olaylar gibi gösterilmektir.
Oysa biz biliyoruz ki, bu şiddeti bir grup dengesiz/sapık/cani/barbar/maganda/suça yatkın adam uygulamamaktadır. Erkek şiddeti ’‘münferit’’ veya ’‘tesadüfî’’ değildir, ’‘erkek egemen kapitalist sistemin’’ bir ürünüdür.
Öte yandan, bu şiddet mevcut sistemin adaletsizliğinden ve yasalardan beslenmektedir.
Yasal düzenlemeler kadına yönelik şiddetin önlenmesi noktasında yetersiz kaldığı gibi, aynı zamanda kadınları koruyan yasalara ilişkin uygulama da eril keyfiyetlerle şekillenmektedir.
Biz biliyoruz ki, bu şiddeti ortadan kaldırmanın yolu kadın dayanışmasını güçlendirmek, erkek egemenliğine karşı sokaklarda olmak, bedenimize ve kimliğimize ait kendi sözümüzü haykırmaktan geçmektedir.
Biz kadınlar, sokakta rahat yürümek istiyoruz!
Otobüste tedirgin olmak, tacize veya tecavüze uğrama riski altında olmak, geceleri sürekli etrafı kollamak zorunda kalmak, ’“bir gün şiddete maruz kalırım’” korkusuyla yaşamak istemiyoruz.
Kadın özgürlük hareketi yıllardır bu taleplerin gerçekleşmesi için hayatın her alanında mücadele etmiştir ve etmeye de devam edecektir.
Kadına yönelik şiddetin son bulması için;
’“Namus’” ve diğer tüm bahanelerle kadınların katledilmesinin derhal önüne geçilmeli, yasalar buna uygun olarak yeniden düzenlenmelidir.
Namus cinayetlerinin nitelikli insan öldürme olarak sınıflandırılması için mahkemelerce aile meclisi kararı aranmasına son verilmeli, ’‘haksız tahrik’’e ilişkin tüm bahisler tüm gerekçelerden çıkartılmalıdır.
LGBTT’’lere yönelik şiddet, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı, nefret suçu yasalarca tanınmalı, nefret cinayetlerin son bulması için devlet görev ve sorumluluklarını yerine getirilmelidir.
Biz kadınlar, ’‘kadınların sığınma evlerine ihtiyacının olmayacağı’’ günleri istiyoruz.
Ancak, mevcut düzende şiddete uğrayan kadınlar için yeterli sayıda ve koşullarda sığınma evleri açılmalı, sığınma evi sonrası hizmetler devlet tarafından verilmelidir.
Ayrıca kadınların başvuracağı Kadın Danışma Merkezleri’’nin sayıları arttırılmalı, nitelikli hale getirilmeli, kadınları bu merkezlere yönlendirebilecek yeterli tanıtım yapılmalıdır.
Biz İzmir 8 Mart Kadın Platformu olarak, kadına yönelik şiddetin, patriarkal kapitalist sistemin son bulması için, tüm kadınları kadın dayanışmasını büyütmeye ve sesimize ses katmaya çağırıyoruz.
Biliyoruz ki dayanışmamızın gücü, dünyayı dönüştürecek!
Yaşasın kadın dayanışması!’”
* * *
Tüm dünyada kadınların birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kabul edilen 8 Mart, İzmir’’de de geniş katılımlı ortak bir programla yaşanıyor.
Her satırına imzamı atabileceğim bu basın açıklamasını kaleme alanlar da, 8 Mart İzmir Kadın Platformu’’nu oluşturan ’“Amargi, BKİ, ÇEKEV, DÖKH, İKDD, Kadın Emeği Kolektifi, SFK, ÇHD, EHP’’Lİ KADINLAR, EMEP, ESP, Halkevleri, İHD, İmece-Der, KESK KADIN PLATFORMU, ÖDP, Öğrenci Kolektifleri, ÖSH, SDP, Tekstil-Sen, , TMMOB İKK Kadın Çalışma Grubu’”nun temsilcileri.
8 Mart İzmir Kadın Platformu’’nun 1 Mart’’ta ’“cezaevlerinde tutulan kadınlarla ilgili basın açıklaması ve kart gönderme eylemi’” ile başlattığı etkinlikler dizisi; bugün, yarın ve yarından sonra da devam edecek.
Bugün, saat 14.00’’te İzmir Sanat Merkezinde, ’“Nigar’” isimli dans gösterimi,
saat 15.00’’te Çiğli Organize Sanayide Belediye Meclis Salonu’’nda kadın işçilerle birlikte, ’“Yoksulluk ve Kadın Emeği’” konulu sinevizyon gösterimi ve söyleşi var.
’“Büyük Kadın Buluşması’” ise yarın (7 Mart) yapılacak. Cumhuriyet Meydanı ve BDP binası önünde 12’’de toplanılıp Konak Meydanı’’na yürünecek.
8 Mart Pazartesi günü de saat 18.00’’de MMO Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’’nde Aksu BORA ve Oya COŞKUN ile ’“Kadın Özgürlük Mücadelesinin Dünü / Bugünü’” konulu söyleşi var.
Saat 20.30’’da da "Makina Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Halk Müziği Korosu" tarafından "Anadolu'nun Renkli Taşları" isimli konsere katılabilirsiniz.
* * *
’“Aynı anda hem yürümek, hem de yürünecek doğru bir yol açmak kolay bir iş değildir’” diyen 8 Mart İzmir Kadın Platformu’’na katılıyorum.
Kadın mücadelesinin güçlenmesine ve yol almasına olumlu/yapıcı katkı sunmayı isteyen kadın/erkek herkesin de bu katkıya ’‘katkı koyması’’ gerektiğini düşünüyorum. İster yukarıda saydığım etkinliklere katılarak, ister İzmir’’in/Ege’’nin dört bir yanında çeşitli sivil toplum kuruluşları/belediyeler tarafından yapılan diğer etkinliklere iştirak ederek...
Başlığa koyduğum ’“mutfak’” elbette bir metafor. Sığındığınız hangi dünyaysa, sığınağınızdan lütfen çıkın ve ’“ben de varım/buradayım’” deyin.
Hiçbir şey yapmadan bekleyerek, sessizce kahır çekerek gelmiyor/gelmez de güzel günler’…
Kötülükler gökyüzünden yağmıyor, insan eliyle inşa ediliyor.
Ve o inşa edileni bozacak, yerine yenisini ’“iyiyi/güzeli/insanca olanı’” kuracak olan da yine insan!
Yani biziz!
Bağırın, talep edin, sesinizi/sesimizi duyurun.
Duyurun ki, dünya daha yaşanmaya değer, ülkemiz gözümüzü arkada bırakmadan çocuklarımıza bırakabileceğimiz güvenli/mutlu/huzurlu bir yer olsun.
’“GECELERİ DE, SOKAKLARI DA, ALANLARI DA İSTİYORUZ!’” diyorsanız, haydi’…