Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun basına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı.
***
Nazım Hikmet geçen Pazar, yani 15 Ocak günü doğumunun 115. Yıldönümünde hemen her ortamda anıldı… Anmalar sırasında özellikle de sosyal medyada eski bir tartışma alevlendi. Ben kendimi ve çevremdeki hemen herkesi 'Nazım'ın Atatürk'e duyduğu derin hayranlığı bilenler' olarak tanımlayabilirim. Ama iki grup daha var… İlki 'Nazım'ı seven ama Atatürk'ü eleştiren Marksist entelektüeller… Diğerleri de Atatürk'e hayran ama Nazım'dan kafatasçı bir şekilde hoşlanmayan faşizan eğilimliler… Marksistler içinde yer alan Abidin Dino, Hıfzı Topuz, Refik Erduran, Rasih Nuri İleri'den, Nazım'ın Atatürk'e hayran olduğunu da defalarca okuduk.
Evet, Nazım, o dönemin bütün solcu yazar ve şairleri gibi bir Mustafa Kemal hayranı. Onun kişiliğine ve anti-emperyalist mücadelesine büyük saygı duyuyor. Onun için cezaevinde yatarken en güzel şiirlerini yazıyor; sarışın bir kurda benzetiyordu… Yazının girişindeki bölüm Nazım'ın Kuvayi Milliye destanındaki Mustafa Kemal ile ilgili bölüm… Öte yandan Nazım'ın CHP'nin tek parti döneminde ezildiği, uydurma suçlamalarla hapislere, hatta ölüme sürüklendiği bilinen başka bir gerçek…
Olaylara zamanın ruhundan bakmak gerekiyor. Kemal Sülker'in 1967'de yayımlanan 'Nazım Hikmet Dosyası' sağlam bir kitaptır. Nedense yeni baskısı yapılmadı. Atatürk şöyle demiş 1937'de: 'Şükrü Kaya, Nazım'ı takmış parmağına onunla uğraşıyor. Ben tanırım mert oğlandır o. Şükrü Kaya, müşiri de (fevzi çakmak) kandırmış askerlerin arasında onun yazılarına benzer yazılar uydurup dağıtmışlar. Başını yakmaya çalışıyorlar oğlanın.'
Nazım; 1938 yılında Atatürk'e hitaben 'En devrimci baş sensin' diyerek bir af dilekçesi yazıyor. Atatürk o sırada Dolmabahçe'de ölüm döşeğinde. Mektup kaleme kaydediliyor, Nazım'ın akrabası Ali Fuat Cebesoy Paşa, mektubu Atatürk'ün odasına girip çıkabilen Şükrü Kaya'ya veriyor. Mektup ulaştırılsa Atatürk'ün Nazım'ı hapisten çıkaracağına kesin gözüyle bakılıyor. Çünkü seviyor Nazım'ı. Ama Şükrü Kaya mektubu vermiyor, saklıyor ve Nazım yıllarca hapiste kalıyor.
Ve bu mektuplar 2011'de arşiv düzenlemesi yapılırken Çankaya Köşkü'nde bulunuyor. Şairin mektubu oldukça duygusal… 'Askeri isyana teşvik' suçlamasının iftira olduğunu söyleyerek Atatürk'ten adalet istiyor. Annesi Celile Hanım ise mektubunda, Nazım Hikmet'in suçsuz olduğunu ve Atatürk'ten oğlunun bağışlanmasını istiyor. Her iki mektup da Cumhurbaşkanlığı Arşivi'nde yan yana duruyor hala….
Nazım Hikmet'in mektubu 'Cumhur Reisi Atatürk'ün Yüksek Katına' diye başlıyor ve şöyle devam ediyor: 'Türk Ordusunu 'isyana teşvik' ettiğim iddiasıyla '15 yıl ağır hapis cezası giydim. Şimdi de Türk Donanmasını 'isyana' teşvik etmekle töhmetlendiriliyorum. Türk inkılabına ve senin adına and içerim ki suçsuzum. Askeri isyana teşvik etmedim... Deli, serseri, mürteci, satılmış, inkılap ve yurt haini değilim ki bunu bir an olsun düşünebileyim. Askeri isyana teşvik etmedim. Senin eserine ve sana, aziz olan Türk dilinin inanmış bir şairiyim. Sırtıma yüklenen ve yükletilebilecek hapis yıllarını taşıyabilecek kadar sabırlı olabilirim. Büyük işlerinin arasında seni bir Türk şairinin felaketi ile alakalandırmak istemezdim. Bağışla beni. Seni bir an kendimle meşgul ettimse, alnıma vurulmak istenen bu 'inkılap askerini isyana teşvik' damgasının ancak senin ellerinle silinebileceğine inandığımdandır. Başvurabileceğim en inkılapçı baş sensin. Kemalizm'den ve senden adalet istiyorum. Türk inkılabına ve senin başına and içerim ki suçsuzum.'
18 Ağustos 1938 tarihini taşıyan mektubun sonunda Nazım Hikmet'in imzası bulunuyor. Celile Hanım, Nazım Hikmet'in Atatürk'e yazdığı mektubun Atatürk'e ulaşmadığını tahmin etmiş olacak ki bu kez kendisi el yazısıyla Atatürk'e bir mektup yazar. Aynı tarihlerde yazıldığı anlaşılan bu mektupta Celile Hanım'ın mektubunun özeti ise şöyle: 'Gazimiz… Size iki kez geldik. Teyzezademin ve Fuat Paşa'nın çok selamı var. Sizin çok merhametli olduğunuzu söylüyorlar. Affı hususinizi istiyoruz. Yarattığınız Türk lisanının kıymetli bir hizmetkarı olan Nazım'ı bağışlayın! Hapislerde her gün ah alarak üzülmesine mani olun. Bu husustaki delaletinizi bizden esirgememenizi rica ederiz.' Enver Paşa Kızı Celile.
Nazım Hikmet'in tutuklanmasına ve Atatürk'e bu mektupları yazmasına neden olan mahkeme kararı da yine mektuplarla aynı dosyada bulunuyor. 'Zata mahsus' olarak yazılan, 21 Ocak 1938 tarihli ve Müdafai Milliye Bakanı (Milli Savunma Bakanı) Kazım Özalp imzalı bilgi notu Başvekil Celal Bayar'a yazılmış. Celal Bayar da mektubu Cumhurbaşkanlığı'na göndermiş. 18 Ağustos 1938 tarihli Nazım Hikmet'in ve Celile Hanım'ın mektuplarını sağlık sorunları yaşayan Atatürk'ün görmeme ihtimali yüksek gibi duruyor. Bu mektupların Dolmabahçe Sarayı'ndan Çankaya Köşkü'ne ulaşması, bugüne kadar saklanması da 'manidar' olarak değerlendiriliyor.
***
Zülfü Livaneli'nin dediği gibi 1930'lardan sonra totalitarizme kayan CHP hükümetleri ile, Gazi'yi birbirinden ayırmak gerekir. Atatürk hiçbir zaman Nazi hayranı ve ırkçı olmadı. Ama özellikle hastalığı döneminde her şeye hakim olamadığı da bir gerçek…
Ama bana sorarsanız sonu olmayan bir tartışma bu… Bizler tüm dünyanın saygınlığını ve sevgisini kazanan, toplumların barış içinde yaşadığı bir dünyanın kurulması yolunda insanlığa güç ve umut veren Atatürk gibi bir önderi yetiştiren ülkenin yurttaşları olarak ne kadar kıvanç duysak az… Keza Nazım Hikmet gibi büyük bir şairin aramızdan çıkmasıyla ne kadar övünsek haklıyız…