Mis kokulu zamanlar…

Nergis zamanı derler bu aylara…

Anayurdunda şenlik var nergisin… Mordoğan ve Karaburun mis kokulu zamanlara erişti yine…

Hikayesine kulak verenlere güzelliği ve aşkı anlatır nergis çiçeği…

Bir de…

Başkalarını sevemeyecek derecede, kişinin sadece kendisini sevmenin…

Kişinin kimliğini, kişiliğini nasıl da yok ettiğini…

***

Mitolojik bir hikayedir, hep anlatılagelir…

Kababurun'da yaşayan dünyanın en yakışıklı erkeği…

Civarda yaşayan bütün kızların ve perilerin aşık olduğu…

Hiç kimsenin aşkına karşılık vermeyen kendini beğenmiş Narkissos…

Ve…Narkissos'a olan aşkına karşılık bulamayan perilerden biri olan güzeller güzeli Ekho

Ekho'nun karşılıksız aşkının acısı ile dağlara, kayalara vuran çığlıklarının sesi tanrıları kızdırır…

'Madem öyle, başkalarını sevmeyen kendini sevsin' diyerek…

Narkissos'un cezalandırılmasına karar verirler tanrılar…

Kendi kendisine aşık olmakla cezalandırılır Narkissos…

Günlerden bir gün Narkissos su içmek için eğildiği nehirde kendi suretini görür…

Aşık olur kendine… Karşı koyulmaz bir istekle süreki kendisini seyretmektir…

Yine kendi suretini büyük bir aşkla seyre daldığı bir gün suya düşer ve boğulur…

Narkissos'a aşık periler bu güzel erkeği sudan çıkarıp gömmek isterlerken…

Daha önce hiç görmedikleri, başı aşağıda, boynu bükük bir çiçek çıkar…

Suyun derinlerinden... Etrafa mis gibi kokular yayarak…

İlk kez gördükleri rengine ve ilk kez duydukları kokusuna hayran kaldıkları bu mis kokulu çiçeğe…

Aşık oldukları o erkek güzelinin adını adını takar periler…

Bu güzeller güzeli mis kokulu çiçeğin adı Narkissos olsun derler…

O günden sonra…

Kendisinden başka kişiye önem vermeyen ve kendisini diğer insanlardan üstün gören kişiliklere…

Narsist' der insanoğlu…

Ve…

Kendinden başkasını sevmeyenlere ve sadece kendisine aşık olanlara musallat olan…

İflah olmaz bu derdin adını da 'Narsizm' olarak adlandırırlar…

Şimdi nergis zamanı… Başları önde, boynu bükük… Mis kokulu nergislerin…

Belli ki, Narkissos'un karşısındakine sunamadığı sevginin mahcubiyeti içindeler…

Demet demet derilmişler… Kucak kucak toplanmışlar…

Kucaklaşmayı resmeder gibi incecik bedenleri ile sarıp sarmalamışlar birbirlerini…

Her şeyden önce birbirinizi sevin, sımsıcak kucaklayın dercesine…

Hafızalarda yer eden o mis kokularını dört bir tarafa yayarak…

Aldatılan, kandırılan, incitilen, sömürülen, emeklerine saygı duyulmayan tüm insanlara

Yaşama sevincimi kaybettim feryadı ile solan gencecik fidanlara…

Hayattan koparılan, koparılmaya çalışılan binlerce kadına…

Kucaklaşmayı bilmeyen, narsist kişiliklerin yaşattığı acıları getirir aklıma nergis kokusu…

Kendisinden başkasını sevmeyenin pişmanlığı, kucaklaşmayanın mahcubiyeti gibi kokar burnuma buram buram…

Sormadan edemiyorum…

Sahi biz, millet olarak tüm samimiyetimizle kucaklayabilecek miyiz birbirimizi?

Ademle Havva'dan bu yana, yaşamak şahane bir şey diyerek, ağız dolusu haykırabilecek miyiz?

Tüm yaratılanları koşulsuz sevebildiğimiz ,sayabildiğimiz hoşgörülü zamanlara erişebilecek miyiz?

Yoksa… Bu milletin her bir ferdinin sımsıkı kucaklaştığı yıllar hayalden öte bir yerlerde mi?

Nafile telaşların peşinde koşan insanoğlu… Bir nergis zamanına daha erişti de…

Biz, bugünün fanileri… Yine, yeniden bir mis kokulu zamana daha erişebilecek miyiz?

Toplumu aşağı çeken kişisel kibir ve egolarımızdan arınıp da…

Siyasetçisi ile, sanatçısı ile, bilim insanı ile, öğrencisi ile, çiftçisi ile, esnafı ile…

Toplumun tüm katmanları ile… Sımsıkı kucaklaşabilecek miyiz?

Yoksa…Bu milletin her bir ferdinin sımsıkı kucaklaşması… Hayalden öte bir yerlerde mi?

Dünya kucaklaşma günü imiş… Ademoğluna umutlu olsun…