Milletin efendisini bitirdiler

Atatürk, ’“Köylü Milletin Efendisidir’” derken, tarımda üretim yapan kesimin yani çiftçinin, köylünün ziraatla uğraşan herkesin önemini ve bu kesimin her türlü desteğe layık olduğunu vurgulamak istemişti.
Geldiğimiz noktada bırakın ’“efendi’” olmayı, bu kesim perişan haldedir. Bugün, hangi köye giderseniz gidin, eğer sarı taksi ile giderseniz konuşacak kimseyi bulamazsınız! Şaşırdınız değil mi? Haklısınız. Sarı taksi ile gelenler genelde Avukatlar, İcra Memurları ve alacaklı banka görevlileri olduğu için, sarı taksi geldiğinde herkes bir tarafa gitmektedir. Bunun bir adım sonrası, köye Jandarmanın girmesi ve insanların zorla yakalanmasıdır. Basında yer alan bir bilgiyi paylaşalım. Samsun’’un Bafra İlçesinin nüfusu yaklaşık 150 bin’’dir. Merkez nüfusunu çıkardığınız zaman, köy nüfusu yaklaşık 80 bin kişidir. Çocuk-yaşlı-kadın sayısını çıkardığınız zaman, köyde iş yapan kişi sayısı, tüm Bafra Köylerinde 30 bin civarındadır. Yani 30 bin mükellefin olduğu Bafra köylerindeki icra takibine geçilmiş dosya sayısı 16 bin’’dir. Daha açık bir ifadeyle her iki kişiden biri İCRAYA düşmüş durumdadır.

Nüfusumuz artıyor. Tarımda üretim ise, nüfus kadar artmıyor. Bu yüzden hem tarım ürünlerinin hem de gıda maddelerinin fiyatı yükseliyor. Et ve sebze pahalılaşıyor. Bunların üretimi yetersiz olunca, ithalat zorunluluğu ortaya çıkıyor ve kendi üreticimizden esirgediğimiz desteği, yabancı ülke üreticilerine veriyoruz. Kısaca AKP’’nin ’“Milletin Efendisine’” uygun gördüğü davranış budur; Destek yabancı köylüye- Çiftçiye, İcra ve Kötek ise Türk Köylü ve Çiftçisine’…

Son günlerde yaşadığımız et fiyatları pahalılığının gerçek nedeni ise, Türkiye’’deki kırmızı et üretiminin iyice düşmesidir. Bu günkü duruma geleceğimiz 2007 yılında belli idi. 2007 yılında, önce süt, ardından da et fiyatları iyice düştüğü halde, AKP hiçbir önlem almadı. İstatistikleri değiştirmeyi üretim artışı sayanlar, meslek kuruluşları ve Üniversiteler tarafından yapılan tüm uyarıları görmezden geldiler. Şimdi alınmaya çalışılan önlemin, yani 4 AB Ülkesinden yapılacak ithalatın asla çözüm olmayacağı, bu kötü günleri bile aratacak olumsuzluklar getireceği iyice bilinmelidir.

Güncel problemimiz et ve süt’’le ilgili olduğuna göre bu konudaki, araştırmalara dayalı çözüm önerilerimizi sunuyorum:
* Her iktidarın iyi bilmesi gereken genel kural şu olmalıdır; Türkiye gibi bir ülkede, Tarım kesimini kalkındırmadan ülkede iç barışı sürekli kılamazsınız.
*Türkiye’’yi yönetenler ve hayvansal üretimle ilgilenenler bu ülkede, kırmızı et sorununun SÜT, süt sorununun da KIRMIZI ET sorunu olduğunu anlamalıdırlar. İkisini birbirinden ayrı düşünenler büyük yanlış yaparlar.
*Büyük çaplı ithalatın, bizim gibi koruma ve destekleme düzeyi düşük ülkelerde, büyük krizlere yol açacağı bilinmelidir.
*Üreticiye verilen desteklerin yerine ulaşması ve amacına uygun kullanılması sağlanmalıdır. Tarım kesimine verilecek desteklerin ’“ÜRETENİN HAKKI’” olduğu, asla bir ’“BAĞIŞ’” olmadığı açıkça kabul ve ifade edilmelidir.
*Kırmızı et sorunun aşılmasında koyun ve keçi sayısının arttırılması çok önemli bir etkendir.
*Kırmızı et fiyatlarının, üreticileri zarar ettirecek seviyelere düşürülmesi, izleyen dönemlerde daha yüksek tüketici fiyatlarına yani pahalılığa yol açar.
*Hayvancılık politikalarını sosyal politikalar ile karıştırmanın ne kırsal kalkınmaya ne de hayvancılığa yarar sağlamayacağı anlaşılmalıdır. Serbest Piyasa koşullarına rağmen, gerekli destekler yapılarak, üreticinin ürününün değerini alması sağlanmalıdır.
*Türkiye’’de iller düzeyinde cins ve üretim sistemleri belirleyerek, yörelere uygun damızlıklar geliştirilmelidir.
*Herkes şu gerçeği çok iyi anlamalıdır; Hayvancılıkta yanlış kararların sonuçları çabuk alınır, ama doğru kararların sonuçlarını almak için, birkaç yıl geçmesi gerekir.
*Hayvancılık ve tarımda çalışanları işlerinden soğutur ve uzaklaştırırsanız, bunun ülkeye çok büyük ekonomik ve sosyal sorunlar getirileceği unutulmamalıdır.
*Dünya nüfusu bu şekilde kontrolsüzce artmaya devam ederse, biz insanlarda dünyamızı acımasızca yıpratmayı sürdürürsek, özellikle 2025 yılından sonra, tüm dünya da özellikle SU olmak üzere yiyecek sıkıntısı çekilmesi kaçınılmazdır. Böyle bir durumu ve getirebileceği acı sonuçları düşünmek bile istemiyorum’…
AKP Hükümeti, 2002 yılında devraldığı Türk Köylüsü ve Türk Tarımını, aldığından çok feci bir hale getirmiştir. Önümüzdeki ilk seçimde, Türk Köylüsü şimdi İcra memurundan kaçtığı gibi, AKP’’den de köşe bucak kaçacaktır.