Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Kültür, Bilim ve Eğitim Kurumu ’“Medya Özgürlüğüne Saygı’” başlıklı bir rapor hazırladı.’¶ Sheffield Üniversitesi ve Birleşik Krallık Medya Özgürlüğü Merkezi’’nin Uluslararası Başkanı ve Avrupa Gazeteciler Derneği’’nin Medya Özgürlüğü Temsilcisi olan William Horsley tarafından hazırlanan bu Rapor; 2007 yılından itibaren 2009 Eylül’’üne kadar Avrupa Konseyi üye devletlerinde öldürülen gazetecileri ve uğradıkları şiddetli saldırıları, medya özgürlüğüne yapılan ağır ihlalleri ele alıyor. Rapor, Meclisin harekete geçmesini desteklemek amacıyla hazırlanmış.
http://assembly.coe.int/CommitteeDocs/2009/20091026_HorsleyReport.pdf adresinden Rapor bulunabilir. Raportörü Andrew Mclntosh olan ve Türkçe resmi olmayan çevirisi Damla Turgut tarafından yapılan bu Rapora göre, son üç yıl içinde hak ihlalleri ve gazetecilere karşı saldırılar kamuoyunun düşündüğünden çok daha fazladır ve yaygındır.
Raporun satır başlarına bakarak haber alma ve ifade özgürlüğünün ne denli tehdit altında bulunduğunun farkına varmamız gerekiyor.
Rapora göre, Araştırıcı/sorgulayıcı ve eleştirici gazeteciliğe yönelik şiddet, yıldırma ve baskıcı yasaların mutat biçimde kullanımı özellikle Rusya Federasyonu’’nda ve diğer üye ülkelerde yerleşik hale gelmiştir. Avrupa Konseyi tarafından benimsenin ilkeye göre; hükümetlerin devletini ve halkını terör şiddetinden koruması temel görevidir. Bunun için kullandıkları araçlar, ifade ve medya özgürlüğünü içeren demokratik özgürlükler aleyhine olmamalıdır. Parlamenter Meclisi, gazetecilerin hayatlarından ve güvenliklerinden korku duydukları bir yerde demokrasinin risk altında olduğunu açıklamıştır.
Mayıs 2009 Reykjavik toplantısında kabul edilen Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu Kararı’’nda haber alma ve ifade özgürlüğünün, terörizme kurban olma riski altında olduğu belirtildi. Haber alma ve ifade özgürlüğünün engellenmesine neden olan bu durum sadece terörizmin yaratacağı korku ortamından değil, ayrıca anti-terörizm yasa ve tedbirlerinin yan etkilerinden kaynaklanmaktadır. Şöyle ki; ifade özgürlüğünü kısıtlayan bazı anti-terörist yasaların kapsamının çok geniş tutulması, otoritenin müdahalesinin kesin sınırlarının belirlenmesindeki güçlük veya suiistimali engelleyici yeterli usule ilişkin teminat eksikliğinden dolayı başarısızlığa uğramaktadır.
Bu yüzden Devletlerin vakit kaybetmeden ve istekli bir şekilde ulusal yasalarının Rejkjavik’’teki Bakanlar toplantısında alınan ’“Karar MCM (2009) 011’”de üzerinde anlaşmaya varıldığı şekilde Avrupa Konseyi standartları ile uyumluluğunu sağlamak üzere ifade özgürlüğü ve bilgi edinme haklarının anti-terörizm önlemlerinden etkilenmemesini garanti altına almaları önem taşımaktadır. Yani devletler, terörün önlenmesi gerekçesiyle çıkarılan yasalarla ifade özgürlüğünü ve bilgi edinme hakkını kısıtlamayacak ve bu hakların etkilenmemesini sağlamak için gerekirse ulusal mevzuatını buna göre değiştirecektir.
Rapora göre; Türkiye’’de gazetecilerin ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı/sınırlandırıcı birçok yasa nedeniyle cezalandırma tehdidi ve ceza davası riski ile karşı karşıyaydılar. ’“Sadece 2008 yılında, 100 gazeteciden fazlası, hassas siyasi konular üzerine konuşmaktan veya yazmaktan, sözde devlet sırlarını açığa çıkarmaktan veya ordu güçlerini veya yüksek mertebedekileri eleştirmekten dolayı ceza soruşturmasına maruz kaldılar.’”
Raporun Türkiye’’ye yönelik bu tespiti, aynı zamanda diğer üye devletlerde de geçerlidir. Doğu ve Batı Avrupa’’daki birçok devlet terör karşıtı fazladan ve gereksiz yasalarla, devlet güvenliği, devlet sırrı ve hükümet güçlerinin gözetimi ve veri denetimi ile medya özgürlüğüne yeni kısıtlamalar getirmiştir. Fransa, Almanya, İtalya, Birleşik Krallık gibi ülkelerde gazeteciler, hükümetlere hassas konularda açık ve ya sorgulayıcı soruluları olduğu zaman aleyhlerine karşı açılan dava girişimleri ile karşı karşıya kaldılar. Türkiye’’de olduğu gibi Avrupa’’nın her bölgesinde medya sektörlerine siyasal veya ticari müdahalede artış görülmektedir.
Rapora göre; 2008 yılında Parlamenter Meclisi, medya özgürlüğünü korumak ve şiddeti önlemek için yazılı genel ilkelere ihtiyaç olduğunu kabul etmiştir. Ardından medya özgürlüğünü sağlamak için gereken ortamın incelenerek, kanuni ve siyasi problemlerin tespitinde üye devletlerin ulusal meclislere yardım etmek amacıyla ’“demokraside medya için 27 gösterge listesi’” benimsenmiş ve Parlamenter Meclis tarafından 1636 sayılı kararı ile 3 Ekim 2008’’de onaylanmıştır.
Bu göstergelerden aşağıda yazılı olan bazı göstergeleri dikkate aldığımızda sorun yaratan alanları görmek çok daha kolaylaşıyor. Raporun tespitine göre;
’“Medya vasıtasıyla elde edilen ifade özgürlüğü ve bilgi edinme hakkı ulusal mevzuatlar ile korunmalı ve bu haklar ileri sürülebilir olmalıdır. Bu haklara dair yüksek sayılarda dava açılması ulusal medya mevzuatı tatbikatında problem olduğunun göstergesidir. Bu tür mevzuatların gözden geçirilmesi gereklidir.’”
Gazetecilerin bilgi kaynaklarının gizliliğine saygı duyulmalıdır. Halkı ilgilendiren önemli olaylar hakkında özel haber yapma hakkı halkın bilgiye erişim özgürlüğü ile çatışmamalıdır.
Gizlilik ve devlet sırlarını kapsayan kanunlar, hukuka aykırı olarak bilgiye erişim özgürlüğünü sınırlandırmamalıdır.
Gazeteciler özür dileme, düzeltme veya cevap hakkı niteliğinde olan öz-denetim sistemine haiz olmalıdırlar. Şikayet komisyonu, şikayeti dinleyen kimseler ve birtakım organların uyması gereken kararlardan oluşan bir öz-denetim sistemi medya tarafından kurulmalıdır. Bu tedbirler de mahkemeler tarafından tanınmalıdır. Gazeteciler kendi davranış ve protokol kurallarını koyabilmeli ve bu kuralları uygulayabilmelidirler.
Tüm siyasi veya finansal çıkarlar gazeteciler tarafından açığa çıkarılabilmelidir.
Eleştirilerden dolayı gazeteciler hapis cezası almamalıdır. Kine kışkırtma, toplum düzenini koruma ve milli güvenliğe karşı düzenlenen ceza yasaları ifade özgürlüğüne saygı duymalıdır.
’“Cezalar gereklilik ve orantılılık şartlarına uymalıdır. Siyasi amaçlı bir takım kanunların uygulanması, dayatılan cezaların sıklığı ve şiddetinden anlaşılabiliyorsa, medya mevzuatı ve uygulamaları değişmek zorundadır’”.
Ayrıca tekrar söylemek gerekirse; ’“gazetecilerin hayatlarından ve güvenliklerinden korku duydukları bir yerde demokrasi risk altındadır.’”
İfade özgürlüğünü ve halkın haber alma hakkının ceza tehdidi ile risk altında tutan uygulamalar, medya mevzuatının değişmesi gerektiğini gösteriyor. Çünkü, Türkiye’’de ceza davalarının çokluğu karşısında, cezalandırma tehdidi altında gazetecilik yapılması artık mümkün değildir.
O halde, hukuk yoluyla demokrasinin risk altından kurtulması ve yeniden kurulmasının zamanıdır.