İnsanlar içine doğdukları toplumun veya topluluğun kültürü ile büyürler, duygu ve düşünce dünyaları buna göre şekillenir. Bu kültür ile sosyalleşir ve çeşitli değerleri benimserler. Din de kültürün önemli bir unsuru olduğu için, insanların belli bir din mensubu olmaları da böyle bir sürecin ürünüdür.
Zamanla ve yüzyıllar içinde din toplumun ve toplumsal yaşamın geleneklerine, diline ve alışkanlıklarına yerleşir. Bu yerleşme çoğu zaman devlet veya iktidar aracılığıyla olur. Arabistan'ın İslamlaşması da Anadolu'nun İslamlaşması da böyle olmuştur.
Selçuklu, Türk Beylikleri ve Osmanlı İmparatorluğu için ilk evrelerde İslam'ın kabulü, bir yönetim biçimi olarak gerçekleşmemekle birlikte, zamanla devlet yönetiminin ideolojisi haline gelmiştir. Bu siyasal İslam'dır.
Yani devletin yönetim ilkeleri ve hukukunda İslam esas alınınca, bu toplumun yönetim biçimine dönüşmektedir. Savaş, mülkiyet, miras, evlilik ve yargılama hep bu dinin hükümlerine göre belirlenir.
Avrupa ülkelerinde, reform ve aydınlanma sayesinde kapitalizm, dini ayak bağı olmaktan uzaklaştırıp, Kilise içinde kalmasını sağladı. Bizde ise Cumhuriyetin ilanı ve laikliğin benimsenmesiyle din siyasal alandan uzaklaştırılmaya çalışılmıştır.
Bir de kültürel İslam'da söz etmek mümkündür. Bu siyasal karakterli olmayıp, toplumda yüzyıllardır ve kuşaklar boyunca aktarılan kültürün değerler ve geleneklerde süren folklorik bir boyutudur İslam'ın.
Oruç tutmak, kurban kesmek, namaz kılmak, hacca gitmek vs. Ama yine kendini İslam içinde gören Aleviler ise semah dönmek, ceme katılmak, deyişler söylemek ile kültürel İslam'ın farklı bir yorumunu benimserler. İnsanlar namaz kılabilir ama kızının başını örtmeyebilir. Otuz gün oruç tutar ama sonra içki de içer. Oğlunu sünnet ettirir ama Hacca gitmeyebilir. Tüm bunları yaparken yine de kendini Müslüman hissedebilir.
Allah korusun, Allah yardımcın olsun der, işe başlarken bismillah diyen bir kadının türbanlı olması gerekmez. İmam nikahı yaptırır ama medeni nikah da yaptırır büyük çoğunluk. Müslüman olduğu halde evli çiftler boşanırken, erkeğin 'boş ol' demesiyle yetinmez artık insanlar.
İslam'a göre kadın erkekten daha az miras almalıdır ama buna razı olmaz günümüz Müslümanları. Kadının şahitliği de erkeğinki kadar geçerli olmasını yadırgamaz.
Din kültürel bir öge olduğu için tarihsel süreç içinde değişir, dönüşür. Coğrafyaya göre de farklılık gösterir. Örneğin İslam, Arabistan'da başka, İran'da başka, Anadolu ve Balkanlarda başka yaşanır. Gerçi ilk iki örnekte İslam önemli ölçüde siyasal İslam olarak yaşanmaktadır ama yine de gündelik yaşam pratikleri açısından farklılıklar barındırmaktadır.
Milli Şef İsmet İnönü'ye, bir kasaba ziyaretinde yurttaşın biri, 'Konuşmalarınızda hiç Allah'tan bahsetmiyorsunuz' deyince, şu cevabı verir: 'Hadi Allaha ısmarladık.'
Tabii, günümüzde İslam denince çok farklı anlamlar akla gelir. Biri İslamcılık, yani siyasal İslam. Belli ölçüde şiddeti de meşru gören, terör eylemlerine kadar uzanan bir ideoloji. İkincisi kültürel İslam, yani insanların diline yerleşmiş ifadelerde kendini bulan, gündelik yaşam pratiklerinde sürdürülen bazı ritüelleri içeren bir kültürel unsur.
Üçüncüsü ise özellikle son dönemlerde kimlikler üzerinden sürdürülen çatışmalarda kullanılan bir kültürel kimlik olarak İslam. Küreselleşme ve ayrışma koşullarında bu alanda çok ilginç ve bir o kadar da çelişkili durumlara yol açabilmektedir bu. Anti Kapitalist Müslümanlar mesela. Kapitalizme karşı inançlarıyla karşı çıkmak.
Daha da ilginç bir örneği hatırlayalım. Bundan on, on beş yıl önce Paris'te yaşanan varoş ayaklanmasında, özellikle Afrika ve Müslüman coğrafyadan göç etmiş gençler rol alıyordu. Ve bazıları ile yapılan röportajlarda şöyle bir tanım dikkat çekiciydi. Ateist Müslüman.
Ne kadar ilginç değil mi? Tanrı'ya inanmıyorum, Peygamber'e inanmıyorum ama kültürel kimlik olarak Müslümanım...