Bir iletişim mecrası olarak internetin, diğerlerine göre yeni olması, genel kabul gören kurallardan, geleneklerden bahsetmeyi zorlaştırıyor.’¶ Buna karşın anlamlı ve etkili bir iletişim için, tarafların üzerinde anlaştığı kurallar dizisine ihtiyaç var.
Bu yazıda niyetim, haber sitesinde yazı yazan Hüseyin Yavuz’’un okurla iletişimi nasıl algıladığı üstüne birkaç şey söylemek. Yazılarıma başlamamın ardından, okurlardan gelen tepkilere bakınca, buna kendimi mecbur hissettim.
Elime kalem alıp yazmamın ve bu metinlerin değişik kitle iletişim kanalları üzerinden, insanlarla buluşmasının 20 yılı aşkın bir geçmişi olsa da, burası benim, internet üstünde ilk düzenli yazı deneyimim.
İnternette yazmanın farkı, okuyucunun metni okuması ve ardından tepki vermesinin anlık olması ve yazarın tepkilere ilişkin verileri de kısa sürede elde etmesidir. İnternet mecrasında, yazarların metinlerine dair okuyucu tepkilerinin nasıl değerlendirileceğine dair kabaca iki görüş var.
Birinci görüş; yazarın yazma hakkı varsa, okurun da yorum yapma hakkı vardır. İnternet etkileşimli, demokratik bir iletişim kanalıdır. Bu sebeple de okurların eleştirileri ve katkıları ana metnin altında yer almalıdır.
Kimileri ise, yazının içerik ve biçim olarak birlikte bir bütün olduğunu, okurlar tarafından eklenen metinlerin, yazarının okuyucu ile kurmayı arzu ettiği iletişimi engellediğini savunuyor. Bu görüşe göre, okuyucunun yazıyla ilgili düşüncesini, yazının altına bir ek metin olarak koyduğunuzda, artık ortaya yeni bir metin çıkıyor ve ilk metinden uzaklaşılıyor. Sonuçta, çok yazarlı, anonim bir metni okuyoruz.
Okur tepkilerinin, yazının ardına eklemesinde, bir diğer sıkıntı, yorumun, bir sonraki okuyucunun metni algılaması üzerinde yaratacağı öngörülemezliktir. Yorum yazandan hemen sonra metni okuyacak okur için, yorumcu-okuyucu tarafından eklenen bölüm yazının nasıl yorumlanacağına dair bir tür dibace halini alıyor.
Ben ikinci görüşü reddetmemekle birilikte, birincisine daha yakın duruyorum. Nasıl yazara hürriyet varsa, okura da olmalı, okur da görüşünü yazmalı ve bu yazılanlar, sayfada bir arada bulunmalı.
Okurların, yazının kendisiyle, yazının çağrıştırdıklarıyla ilgili olarak, yazara soru sorma hakkı olduğuna ve yazarın da mümkün olduğunca bu sorulara cevap vermesi gerektiğine de inanıyorum. Kendi adıma bana maille ulaşıp soru soranlara cevap veriyorum.
Yazar, kendi düşünceleri aktarma iştiyakını değil, okurun ne düşüneceğini referans alırsa, ortaya çıkan yazı, ne okuru tatmin eder ne de yazar doğru bir iş yapmış olur. Tam olarak karşılamayacak belki ama, şöyle örnekleyeyim. Sahnede gösteri yapan balerin, dansını izleyiciler için yapar. Ancak, bu balerin, her akşam bir izleyiciyi referans alarak, onun beğenisini kazanmak için dans edemez.
Balerinin sorumluluğu, yeteneğinin, tecrübesinin elverdiği ölçüde, bütün izleyiciler için, sahnede gösterisini yapmaktır. Kendisini izlemeye gelenlere saygı duyacak. Bu işi onlar için yaptığını, onlar olmazsa bu işi yapamayacağını bilecek.
Aynı şekilde okuruna saygı duymayan, okurla kurduğu ilişkiye saygısı olmayan yazarın, gazete makalesi yazmasının anlamı yoktur.
Bir bütün olarak izleyicileri değil de, tek tek izleyicilerin ne düşündüğünü referans alarak dans etmeye başlarsanız, artık yaptığınız iş bale olmaz. Tek tek izleyici tatminini referans alan dansçıların yaptığı işe ’“lap dance’” ya da ’”kucak dansı’” denir.