Yaz günlerinin o tembel havası bunaltmıştı o gün beni. Saatime baktım vapurun kalkmasına yirmi dakika vardı. Yetişebilir miyim diye düşünürken kararımı vermiştim bile.’¶ Yarım saat sonra Yakın Kitapevi’’nin kapısındaydım. Bir süre rafları dolaştıktan sonra gözüm Italio Sevavo adına takıldı. Bu ismi biliyordum. Tezer Özlü’’nün üç yazarından biri Pavece, Zewaig, Svevo’… Pavece ve Zweig okumuştum ama Svevo ile henüz tanışmamıştım. Rafta üç kitabı vardı Svevo’’nun Zeno’’nun Bilinci, Yaşlılık ve Kötü bir Şaka. Kitapevinden çıktığımda çantamda Kötü Bir şaka beni bekliyordu. İçimden sürekli tekrarlıyordum, ’“Bu kitabı okuma grubumuza önermeliyim’” bunu düşündüm çünkü kitabın konusu ve bizim edebiyat dünyası içindeki yaşamımız örtüşüyordu. Kitabı okuduktan sonra ben de Mario gibi arada bir fabl yazsam mı acaba?diye düşünmeden edemedim.
Kötü Bir Şaka, Italio Sevevo’’nun bir bakıma kendi yaşam öyküsünün dışa yansımasıdır. Yazar kahramanı Mario’’nın ağzından yıllardır içinde biriktirdiği kırgınlığı, acıyı ironik bir dille dışa vuruyor. Ara ara yazdığı fabllarla yayıncı, eleştirmen, yazar üçlüsüne göndermeler yapıyor. ’“Küçük fablları, korku ile umut arasında dünyaya gözlerini açtılar. Bir bataklıkta kendisinden çok daha güçsüz hayvanlarla dövüşüp savaştan hep zaferle çıkan ama kendisini taşıyacak kadar sağlamlıktan yoksun olan çamura gömülüp kalan güçlü devle ilgili fabl yüzünden divan-ı harp onu mahkum edemezdi.’”
Kırk yıl önce bir roman yazıp kırk yıl boyunca yayımlatmak için uğraşan bir yazar olan Mario, bu fablları yazarak kendini bir parça rahatlatıyordu belki de, bunu da en iyi şu cümlede anlatıyor, ’“Sanki içindeki bütün hüzün, acıyla yüklü fabllarında bir çıkış yolu bulup dağılmış, yüzündeki keder ifadesi tümüyle silinmişti.’” Hayatta kardeşi Giulio’’dan başka kimsesi olmayan Mario, yazdıklarını onunla paylaşmaktan mutluluk duyar. Giulio’’nun onu dinlemesi, yazdıkları üzerine eleştiriler yapması, eleştirmenleri de eleştirmesi Mario’’yu daha da yüreklendirir. Belki de Sevevo’’nın böyle bir yakına, bir kardeşe ihtiyacı vardı romanı yazarken. Ama çok geçmedi Joyce tarafından övgüyle karşılandı yapıtları özellikle de Kötü Bir Şaka.
Kötü Bir Şaka yalnızca Svevo’’nun yaşamından izler taşımakla kalmıyor, aynı zamanda insandaki ün tutkusunu, yaşamdaki çelişkileri, çarpıklıkları alaylı bir biçimde aktarıyor. Kendisi dahil birçok yazarla da ince ince alay ediyor. Bu yönüyle de Joyce, Kafka ve Proust'la birlikte neden modern edebiyatın kurucularından biri olarak kabul edildiğini anlıyorum. Yazar çoğu yerde insan ruhunu Freud’’un psikanaliz yöntemini kullanarak başarılı bir şekilde anlatıyor. ’“Nerde yaşam filizlenip boy veriyorsa, orada az sonra ister istemez oluk oluk kan akacağını anlatmak istiyordu. Üstelik bu da onu hiç rahatsız etmiyordu sanki.’”
Jack London’’un ’“Martin Eden’” adlı romanında bulunan bir benzetme bu kitapta da karşıma çıkınca o zamandan bu zamana yayıncılık sektöründe çok da bir şeyin değişmediğini görüyorum. ’“Bu eleştirmen soğuk biriydi ayrıca, yalnızca tek bir devinimi gerçekleştiren makineler gibi soğuk.’” Martin Eden de eleştirmen ve editörleri makineye benzetiyordu. Mario ise bu benzetmeyle de yetinmeyip bir de fabl yazıyor. ’“Bu fabl duyduğu nefretin gerçek bir dışa vurumuydu; kendisini o serçe gibi bir avanağa dönüştürmesinin tek nedeni, eleştirmeni çok daha büyük bir avanağa dönüştürmekti.’”
İki kardeş kendi hallerinde yaşarlarken ve birbirleri ile mutlu olmayı öğrenmişlerken Mario’’nun çok eski bir arkadaşı, başarısız bir şair olan Gaia ona beklenmedik bir şaka yapar. Bir türlü yayınlatmayı başaramadığı romanını yayınlamak isteyen ve çok iyi bir teklifle karşısına gelen adama güvenir, inanır bu adamı Gaia getirmiştir. Mario bütün bunların oyun olduğunu anlamaz. O kadar mutlu olmuştur ki, artık fabl bile yazamaz hale gelmiştir. Çünkü kendini rahatlatmaya ihtiyacı kalmamıştır. Fakat yaşadığı bu güzel olayın kötü bir şaka olduğunu anladığında yaptığı ilk şey hemen oturup üç tane fabl yazmak olmuştur. Fabllarında hep serçeleri kullanmasının sebebi belki de onların bir ekmek kırıntısı bulabilmek için telaşla, korkuyla ama bir o kadar da cesaretle dolaşmalarıydı.
Serçeler’…
Yazar da doğru sözcükleri yaşamın içinden koparıp alırken aynı heyecanı, telaşı, korkuyu, cesareti yaşamıyor mu?Her şeyin şaka olduğunu anladıktan sonra yazdığı fabllarda Mario’’nun serçeleri ölüyordu. Burada da trajediyi öyle bir ustalıkla kullanmış ki Sevevo’’ya hayranlığım artıyor ve Tezer Özlü’’yü daha iyi anlıyorum. ’“Açlıktan nevri dönmüş bir kuş tuzağa yakalanmış ve öyle küçük bir kafese kapatılmış ki kanatlarını bile açamıyormuş. Çok acı çekmiş, ta ki bir gün kafesin kapısı açık bırakılıp yeniden özgürlüğüne kavuşuncaya kadar. Ama uzun sürmemiş özgürlüğü. Başına gelenler onu öylesine ürkek yapmış ki, nerede yiyecek görse bir tuzak olduğundan kuşkulanıp kaçıyormuş. Öyle ki çok geçmeden açlıktan ölmüş.’” Kendi yazdığı fablları çoğu kez yine kendi açıklık getirerek sürer roman, ’“İnsanın yazdıklarını gizlemesi kolaydır, dalkavuklardan ve yayıncılardan sakınmak yeter.’”
Bu şaka karşısında Mario’’nun Gaia’’ya verdiği tepki de son derece insanidir. Bu kez kalemini kağıt üzerinde kullanmaz, yumruklarını Gaia’’nın yüzü üzerinde kullanır. Daha sonra öğrenir ki bu kötü şaka ona yüklü bir miktar para kazandırmıştır ve bu parayı kazanmasına sebep olan kişi yine Gaia olmuştur. Kitap boyunca beni en çok etkileyen ve Mario’’nun bu olaydan sonra yazdığı fabldır. ’“Kırlangıç serçeye şöyle demiş: ’‘yerde bulduğun olanca pislikten beslenen aşağılık bir yaratıksın sen. Serçe yanıt vermiş: Uçmamı sağlayan pislik benimle birlikte yükselir.’”
Gülümseyerek kapatıyorum kitabın kapağını aynı zamanda da içimde tuhaf bir sancı. Yıllarca emek verip çalışarak yazdıkları ilk kitaplarını yayınlatmaya çalışan arkadaşlarım geliyor aklıma. Tabii ilk kitabımın çıkması için verdiğim mücadele, emek’… Oysa ne kadar kolaydır kitap bastırmak’… Oturur yazarsın hayat hikayeni, ya da etkilendiğin herhangi bir olayı, koyarsın cebine paranı gidersin para ile kitap basan bir yayınevine, bir ay sonra elinde bir kitap. Eşine dostuna imzalarsın yazar bilmem kimden diye’… Ne gerek var geceler boyu okumaya, edebiyat akımlarını takip etmeye, sanatın her dalından faydalanarak beslenmeye, bir roman yazmak için doksan tane kitap okuyup araştırma yapmaya’… Ben bunları düşünürken sokaktan geçen bir arabadan gelen bangır bangır müzik sesi sinirlerimi iyice bozuyor. Adam resmen ayağındaki nasıra basmışlar gibi yırtınıyor şarkı söylemek değil bu... ’“Allah belanı versin, bana gelen sana gelsin’…’” diye bağırıyor, müzik değil bu. Şaka gibi hem de çok Kötü bir şaka’…
Neyse ben yine kitaptan alıntı yapacağım bir cümle ile bitirmek istiyorum sözlerimi, ’“Edebiyatın da kendi Napolyonları vardır.’”