Yaşayan bir varlık olarak dilin, hayatın hızlı değişimlerine ayak uydurma becerisi her daim şaşırtmaya devam ediyor. Hayatımızın odağına yerleşmesi henüz bir yıl olmuş 'korona, pandemi, tecrit, sosyal mesafe'ifadeleri çeşitli sözlükler tarafından yapılan yılın sözcüğü listelerinin başlarına yerleştiler bile. Oxford sözlüğünün 'eşi görülmemiş' sıfatının kullanımının da arttığınıbelirtmesi geçen yılın özeti gibi adeta. Bu yeni duruma uygun olarak yeni sözcüklerin de türetilmesi de gerekecekti elbette, işteKoronasomnia da bunlardan sadece biri. Lügatimize yeni girmiş olan bu sözcük pandemi döneminde baş gösteren uykusuzluk hastalığı için kullanılıyor.
Bu dönemde uyku düzeni bozulanların sayısı oldukça fazla. Uykusuzluk ile ilgili olarak sağlık merkezlerine başvurularınarttığı belirtiliyor. Birçok kaybın yaşandığı, kaygıların arttığı, rutinlerin değiştiği, fiziksel aktivitelerin azaldığı böyle bir dönemde, bu durum oldukça normal sayılsa da yaşattığı yorgunluk, konsantrasyon eksikliği gibi etkilerle hayatı oldukça olumsuz etkileyebiliyor. Pek çoğumuz için iş-ev, okul-ev arasında fiziksel bir ayrım kalmamasıevin rahatladığımız yer olmaktan çıkmasına neden oluyor. Bu durumdan çocuklar da muaf değil ne yazık ki. Hangi arkadaşımla konuşsam çocuğunun uyku düzeninden şikayet ediyor. İşin doğrusu ben de çoğu zaman çocuklarımdan önce uykuya dalıp gecenin bir saatinde suçlulukla uyanıyor (bugün de mükemmel anne olamadık Albayım), evin içinde dolanıp eksik kalan iyi geceler öpücüklerini tamamlıyor ve tekrar uyuyabilmek için sabırla bekliyorum.
Uykusuzluğun ciddi seviyelere ulaştığı bir başka dönem Avrupa' da 1917 yılında yaşanmış. 1. Dünya Savaşı'nın ortasında, İspanyol Gribi'nin ortalığı kasıp kavurduğu sıralarda yine bu griple benzer semptomlar gösteren ve ciddi bir oranda ölümle sonuçlanan bu hastalığın nedeni çözülemeden geçip gitmiş. Neyse ki bugün durumumuz daha iyi ve uykusuzlukla ilgili olarak pek çok bilimsel çalışma ve tıbbi uygulama mevcut.
'Böyle bir sorun yaşadığınızı düşünüyorsanız en yakın sağlık kuruluşuna başvurun' şeklindeki kamu spotumuzu geçip uykusuzluğu sanatsal üretimlere dönüştürenlerden örneklerle devam edelim. Ancak tam bu noktada yeterince uyuyamamaktan değil, güne başlamak istememekten kaynaklanan uyku sorununu konu dışında bıraktığımızın altını önemle çizelim. Bu apayrı bir yazı konusu olmayı hak ediyor.
Uykusuzluk gibi bilinç ile bilinç dışının, gerçeklik ile rüyanın, netlikle bulanıklığın arasında kalmış bir durumun sanatın pek çok alanında konu edilmesi şaşırtıcı değildir. Binbir Gece Masalları'nın hayatı anlattığı masalların merak uyandırmasına bağlı olan Şehrazat' ı, Odysseia destanının sabırla kocasını beklerken başkalarıyla evlenmemek için gündüz ördüklerini gece söken Penelope'si(o sırada gününü gün etmekte olan Odysseus konusuna hiç girmeyelim) edebiyat tarihinin en ünlü uykusuzlarıdır.
'İlkin kırık bir ayak parmağıydı sorun, sonra kırık bir yüz ifadesi, en sonunda da kırık bir kalp'
Yukarıda açılış cümlesini alıntıladığımız Uykusuzluk (Insomnia) ya da Şeytan İşbaşında (1) kitabında Henry Miller, umutsuz bir aşk yüzünden uykusuzluk çektiği dönemi anlatır. Çok geçmeden tatsızlaşan bu gidişattan sıkılarak gecenin üçünde bastıran bu acıyı tuvaline yansıtmaya karar verdiğinden bahseder (bu resimler Insomnia serisi olarak sergilenecektir de).
Kırık bir kalp yüzünden uyuyamamak bir lüks oldu diye de düşünmeden edemiyor insan. En azından ben bu nedenden sıramı saldım, artık hayatın daha sıkıcı yerlerinden geliyor gelecek olanlar.
***
Uykusuzluğa bir kadın gözünden bakmak da yeni bir bakış açısı kazandırıyor.Marina Benjamin, kendisinin de uykusuzluk çektiği bir dönemde Insomnia (2)(Uykusuzluğun Şarkısı diye çevrilmiş) diye bir kitap yazar ve kendi uykusuzluğunun nedenlerini düşünürken uykusuzluk çekmiş olan CharlottePerkins Gilman, Virginia Woolf, DorothyRichardson gibi kadınların hikayelerinden bahseder.
Bu kadınların uykusuzluk dönemlerinde toplumun dayatmaları ötesinde üretimlerde bulunaraktoplumsal cinsiyet eşitsizliğine bir nevi başkaldırada bulunduklarından söz eder. Kendi ifadesi ile kitabında uykusuzluğun kapitalizm ile işbirliğinden de kısaca bahsetmektedir; 'çalışmaya her zaman hazır olmak gerektiği, her zaman hazır ve nazır, uyanık ve teyakkuzda olmak gerektiği fikrinden'.
Nitekim gece uyanıklığını sanatçılar, yazar-çizerler gibi belli mesai saatleri dışında yaşayanlara aitmiş gibi algılıyor oluşumuz da onun bu fikrini destekler görünmektedir. İş saatlerinde verimli olabilmemiz için belli saatlerde uyumamızı isteyen kapitalizm ile günümüzün en ciddi uyaranı olan 'ekranlar' arasındaki ilişkinin ise Benjamin' in bahsettiği işbirliğinin tam tersi yönünde olması da ayrıca ironik değil midir?
Gecenin bir vaktinde Woolf gibi yazmak veya DorothyRichardson karakterleri gibi isyan etmek için ayakta değilseniz oldukça zor saatler sizi bekliyor demektir. Çünkü uykusuz birgecenin sessizliğinde kendi zihninden başka şey duyamaz insan. Günün rutini içinde arka plana atılan düşünceler, unutulmak istenenler, bastırılarak ötelenenler üşüşür gözümüzün önüne.
Eğer tüm bunlarla yüzleşmeye hazır olmadığınızı düşünüyorsanız malum virüsle ilgili tüm önlemleri almanızı ve uyumadan birkaç saat önce cebimize giren, duvarımıza asılan ekranları bir kenara bırakıp papatya çayınızı yudumlamanızı öneriyorum. Nihayetinde her gecenin bir sabahı var diye düşünmek de mümkün tabii.
Edward Hopper, Uyuyan Jo, 1927
(1): Henry Miller, Uykusuzluk (Insomnia) ya da Şeytan İşbaşında, çeviri: Haluk Erdemol, Notos Kitabevi, ilk basım yılı: 2010
(2): Marina Benjamin, Insomnia (Uykusuzluğun Şarkısı), çeviri: Burcu Uluçay, Çınar Yayınevi, ilk basım yılı: 2019