Konuşma hakkımızı bu rakamlardan aldık

Tüsiad Başkanı Boyner; kendilerine, ’“Toplumun tümü için konuşma hakkını nereden buluyorsunuz?’” sorusu sorulduğunu belirterek, yanıtını şu rakamlarla verdi;’¶
-Kurumlar Vergisinin %90’’ını Tüsiad Üyeleri ödüyor.
-Kayıtlı istihdamın %50 sini Tüsiad Üyeleri yaratıyor.
-Enerji dışı, İthalat ve İhracat’’ta Tüsiad Üyelerinin payı %85.
-Türkiye’’de kamu dışı üretimin yüzde 65’’i Tüsiad Üyeleri tarafından yapılıyor.
Türkiye, gerçek demokrasiye geçmek istiyorsa ’“örgütlü toplum’” olmak zorundadır. Toplumun her kesimi, örgütlenip hem kendi hakları, hem de ülke meseleleri ile görüşlerini kamuoyu ile paylaşırlarsa, katılımcılık, çok seslilik ve gerçek demokrasi ortaya çıkar.
Hele, Tüsiad gibi yukarıdaki rakamları gerçekleştiren, sanayici ve işadamlarımızın temsilcisi bir bayanın, ülkenin meseleleri hakkında görüş bildirmesini çok önemli sayarım. Unutulmaması gereken bu çok önemli rakamları Tüsiad, Türk Milleti sayesinde ve bu aziz vatanda gerçekleştirmektedir.
Tüsiad yöneticileri, ülkemizin başına bela edilen ’“Kürtçülük ve Bölücülük’” konusunda doğru bilgilere sahip, doğru adamlarla çalışmak zorundadırlar. Eğer böyle olursa söyledikleri, Türk toplumunda karşılık bulur, değer bulur. Ama, sadece Doğu Ergil gibi, bu konudaki görüşleri kamuoyunca bilinen bir kişinin düşüncelerine dayalı bir Tüsiad görüşü elbette ki toplumda yer bulmaz ve itibar kaybına neden olur.
Devlet ve Millet olabilmek için, Türk insanının asla tartışmaya dahi açmaması gereken temel konularda anlaşmamız gerekir. Bunlar; Devletimizin tekliği,Vatanımızın bütünlüğü, Bayrak ve Milletin tekliği, Laik Cumhuriyet, Sosyal Hukuk Devletidir. Bunlar bu ülkenin olmazsa olmazlarıdır. Bu çerçeveye zarar vermemek şartıyla, demokrasisi gelişmiş ülkelerde bulunan her türlü demokratik hak, Türk insanının hakkıdır.
Fakat, gerek Ortaçağ’’dan kalma İslam Cumhuriyeti hayalleri, gerekse 1770 yılından beri sistemli ve bilinçli olarak Türk Milletine dayattırılan ’“Kürtçülük- Bölücülük’” savunucularının bugün ’“demokrat’” kimliğe bürünüp, demokrasiyi gerekçe göstererek, Türkiye’’yi zaafa uğratma çabalarına karşı başta Tüsiad olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşlarının düşmemesi gereken bir tuzaktır. Bilmemekten ve yanlış yönlendirilmekten dolayı bu tuzağa düşenler, ülkeye büyük zarar verirler.
Tüsiad’’ın kapalı toplantısından basına yansıyan bazı görüşler bizim endişe duymakta ne kadar haklı olduğumuzu göstermektedir.
Bir dönem, Tansu Çiller kontenjanından Milletvekili olan Sedat Aloğlu, ’“bazı şeyleri duymaya alışmamız lazım’” diyerek, şunları sıralamış!
*Çözüm aşamasında İmralı’’nın görüşmelere katılması ve Apo’’ya Genel Af!
*Anayasa’’ya, ’“Bu ülkeyi Türkler ve Kürtler kurdu’” maddesinin eklenmesi,
*Bölgesel özerklik.
Cem Boyner ise şöyle demiş; ’“Artık halkın diliyle konuşmanın zamanı geldi, askerin ve hükümetin diliyle değil’”.
Bu ve benzeri sözleri ve tartışmaları Türkiye gibi hassas bir coğrafya’’da bulunan bir ülkede yapmak en azından meseleyi bilmemektir. Sadece Türkiye’’de değil, Avrupa’’nın herhangi bir ülkesinde bu tip bir konuşmayı yapmaya kalkarsanız, ertesi gün kendinizi, o devletin güvenliğinden sorumlu savcının karşısında bulursunuz.
Tüsiad Üyelerine yardımcı olmak üzere, ’“Kürtçülük- Bölücülük’” tarihinden bazı satırbaşlarını yazıyorum;
*Vatikan, Kürtlerin ayrı bir dil konuştuklarını öğrenmiş, dil farkından yola çıkarak Kürtlerin, Türklerden ayrılabileceğini düşünmüş ve 1760(bin yedi yüz altmış) yılında bazı misyonerlerini Kürtler arasına göndermiştir. Bunlardan Maurizo Garzoni adlı papaz, 18 yıl Diyarbakır’’da yaşamış Kürtçe’’nin Kurmanci lehçesini çok iyi öğrenmiş ve sonra 1787’’de Roma’’da Kürtçe sözlük ve gramer kitabını yayınlamıştır. 1787 Kürtçülüğün başlangıcı, Garzoni ise Kürtçülüğün babası sayılır. Sayın Aloğlu acaba hiç düşündü mü? O tarihte Avrupa’’da gizli kalmış, keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda dil varken(Bask-Katalan-Korsika-Bröton-Gal-Malta dili) Vatikan neden Anadolu’’nun Kurmanci lehçesine merak sarmıştır. Acaba Tüsiad bugün, örneğin Fransa’’da Bröton dili üzerine, Diyanet İşlerinden bilimsel bir heyete veya Doğu Ergil’’e bir araştırma yaptırabilir mi?Fransa Hükümetine başvurun, alacağınız cevabı beraberce değerlendirelim.
*Kürdistan Teali (yükselme) Cemiyeti-1918
İngilizler 3500 askerle İstanbul’’a çıkmıştı. Rumlar ve Ermeniler bayram yapıyorlardı. Beyoğlu, Yunan ve İngiliz bayrakları ile donatılmıştı. Tam da bu sırada, işgalcilerin gelmesi beklendiği için, bu cemiyet kuruluverdi. Kurucuları arasında Şemdinan ailesinden 4, Bedirhan ailesinden 12, Baban ailesinden 6, Diyarbakırlı Cemil Paşa ailesinden 3 kişi vardı.
1919 Temmuz başında Celadet BEDİRHAN, Kamuran Ali BEDİRHAN, Diyarbakırlı Cemil Paşa’’nın oğlu Ekrem, İngiliz Yüzbaşı Edward C. Noel ile anlaşarak ATATÜRK’’e suikast düzenlediler.( Nutuk)
*Sevr Anlaşması ve Kürtler;
Md.62 (Özetle) Fırat’’ın doğusu ve Ermenistan’’ın güneyinde, Kürtlerin yaşadığı bölgeye Özerklik verilecektir.
Md. 63 Türkler bunu 3 ay içinde yerine getirecektir.
Md.64 Bir yıl içinde, Kürtler bağımsızlık için Milletler Cemiyeti Konseyine başvurursa ve kabul edilirse, Türkiye bu bölgedeki haklarından vazgeçmeyi taahhüt eder.
*Musul’’un kaybedilmesi; Nesturi ve Şeyh Sait İsyanı;
Lozan’’da askıda bırakılmış olan Musul sorununu çözmek için, Türkiye ile İngiltere 19 Mayıs 1924’’te görüşmelere başladılar. Görüşmeler devam ederken, İngiltere Türkiye’’ye kesin bir uyarı vererek masadan kalktı ve 6.Ağustos.1924 te Milletler Cemiyetine başvurdu. Ertesi gün, yani, 7 Ağustos 1924 te Hakkari yöremizde, Nesturiler(Hıristiyan Kürtler) Türkiye’’ye isyan ettiler. 13 Şubat 1925 günü de Şeyh Sait isyanı başladı. Türkiye bu hainlerle boğuşurken, Musul elden gitti.
*Asala-PKK işbirliği; 12 Eylül 1980 öncesi, dış istihbarat örgütlerinin de kışkırtmasıyla 4040 gencimiz hayatını kaybetti. 1980’’de PKK ve Asala işbirliği yaptılar ve çok kan döktüler.
Sevr anlaşması yapılırken, Kürtçü Şerif Paşa ile, Ermeni Delegesi Boghos Nubar Paşa, Paris’’te işbirliği anlaşması imzalamışlardı.
*PKK Terörü ve Bölücülük hareketi; İlk önce sadece GAP Projesini engellemek için Avrupa’’lıların desteklediği PKK Terörü ve Bölücülük hareketi, 40 binden fazla insanımızın kaybına ve milyarlarca dolarlık zarara yol açtı. Hala da devam ediyor ve bazı Avrupa’’lı dost devletler hala bu uyuşturucu kaçakçısı terör örgütünü desteklemeye devam ediyorlar.
Yakın tarihimizden bazı olaylarla bu Kürtçü- Bölücü hareketin hiç de basit bir terör olayı olmadığını, kökünün çok derinlerde olduğunu anlatmaya çalıştım.
Şimdi kalkıp, Avrupa’’nın en büyük uyuşturucu çetesinin, insan ve organ kaçakçısı örgütünün, binlerce insanımızın, bebeklerin dedelerin kanları ellerinde olan, beyni uyuşturucudan pelte gibi olmuş katilinin affedilmesini konuşmalıyız diyebilmek için, insanın ya aklını kaybetmiş olması gerek, ya da bu güzel ülkeye karşı insanın içinin kin ve hınç’’la dolu olması gerek.
Ayrıca, PKK denen silahlı maşanın, demokratik talepler karşılandığında dahi, uyuşturucu ticaretinden, insan ve organ kaçakçılığından ve bu işlerden kazandığı milyarlarca dolardan vazgeçmesi mümkün değildir.
Bu vatan özgürse Tüsiad var, demokratik laik rejim varsa bizler varız, Atatürk sevgisi varsa gelecek var demektir. Bilerek bilmeyerek bu Kürtçü-Bölücülere çanak tutmaya devam edilirse sahip olduğunuz fabrikalarda çocuklarınız, iş bulabilirlerse işçi olarak çalışmaya devam eder, ya da yurtdışında ’“vatansız’” olarak yaşarlar. Hiç olmazsa bu vatan için, gözünü kırpmadan canını veren şehitlerimizden utanır insan’…