Kirve…

Fuar'da manolyalar çiçek açmaya başlamış,
bir haftaya kalmaz dallar dolar.
Fuar zaten şu aralar pek bir güzel,
çimlerin arasında küçük küçük
rengarenk çiçekler dolu.
Uzaktan bakınca anlaşılmıyor,
dikkatli bakmak lazım.
Heykelli havuzundan Lozan Kapısı'na giden yolda da
palmiyelerin etrafına çok güzel arap yasemini ekmişler,
hem kokusu hem görüntüsü muhteşem.

Sabah akşam güzel insanlar dolu,
sabahları spor ağırlıklı gelenler var,
akşamüstleri ise tam bir cümbüş.
Geçenlerde genç bir kız
sere serpe uzanmış çimlere
kitap okuyordu.
Dün de bir delikanlı vardı,
nota masasını kurmuş,
elinde gitarı
şarkı söylüyordu çimlerin üzerinde.

Fuar'ın hayvanları ise başka bir alem,
her yerde kelebekler uçuşuyor
kurbağalar daha ortaya çıkmadı
ama sincaplar pek bir oyuncu.
Göldeki ördekler ise çok komik,
aralarında öyle bir tane var ki
devamlı diğerlerini didikliyor.
Köpek çetesi ise yoldaşlarım,
tüm yol boyunca oyunlarla bana eşlik ediyorlar.

Fuar'dan çıkınca içim ürperiyor,
önüme bile bakmadan hızlı hızlı yürümeye başlıyorum.
Basmane Garı'nın önünden geçerken adımlarım daha da hızlanıyor.
Eskiden tebessüm ettiğim evsizlerden bile korkar oldum.
Başıboş çanta veya paket gördüğümde ise nefessiz kalıyorum.
Ofise girip, çocuğun da sağ salim okula vardığını öğrenince rahatlıyorum biraz.

Biz terörü sadece bombalı saldırı diye algılıyor olabiliriz
ama değil,
terör tam da benim hissettiklerim,
yılma ve korkma hali.

Oyuna gelmeyeceğim diyorum,
olacaksa her yerde olabilir diye düşünüyorum.
Hayat devam ediyor,
buruk da olsa devam etmeye çalışıyorum.
Çalışıyorum çalışmasına da olmuyor işte,
garip bir suçluluk hali,
eksik olan bir şeyler var.

Mahalle yanarken malum kişi saçını tarar derler ya
işte o malum kişi olmak istemiyorum.
O zaman ne yapmam lazım,
düşünüyorum, olmuyor
sonra olduruyorum.
Saygıda kusur etmeden hayata devam ediyorum,
aslında sadece önceliklerimi değiştirdim,
anı kaçırmamaya çalışıyorum.
Küçük mutlukları, güzellikleri abartıp,
olumsuzlukları da bir kalemde silip atıyorum.
Tam kendime geldim derken,
Cizre'yi görüyorum,
Kilis'i duyuyorum,
Şehitleri öğreniyorum.
Sil baştan yine depresif ruh hali…

Bugün Soma Faciası'nın yıldönümü.
Dünden beri kötüyüm,
sabah dörtte kalktım,
içimde bir sıkıntı.
Haberlerde yine şehitler var,
gerisini düşünmek bile istemiyorum.
Köşe yazarlarını okuyayım dedim,
başlıklara bakıyorum.
Başlık güzelse okuyacağım
değilse es geçeceğim.
Yılmaz Özdil
'Cennete mektup' diye başlık atmış,
merak ettim
okumaya başladım,
okudukça gözyaşlarım sel gibi aktı,
ağladım
ağladım
ağladım…

Özdil dünyanın en büyük ailesine çağrı yapmış,
22 Mayıs Pazar günü sünnet varmış
gelin hep beraber kirve olalım diyor.
Benden kirve olur mu bilmem ama ben varım.
9 yaşındaki Furkan ve ikizi Betül
Soma Faciası'nda babalarını kaybeden
yaşları 4 ila 16 arasındaki 400 çocuktan sadece ikisi,
bir de köpekleri varmış, Tarçın.

Çağrıya uyalım
hatta uymakla kalmayalım
biraz da abartalım derim.

Çocuklar belli,
adres belli,
gidebilenler gitsin,
gidemeyenler de hediye yollasınlar.
Yollayabildiğimiz kadar hediye yollayalım,
şımarsın Furkan'la Betül,
Tarçın'ı da unutmayalım.
Paketleri koyacak yer kalmasın evlerinde,
sonra Furkan'la Betül fazla fazla gelen hediyeleri dağıtsınlar,
kendileri gibi babalarını kaybeden çocuklara dağıtsınlar.

Dağıtırlar, biliyorum
benim küçük Robin'im dağıtıyor çünkü
ondandır bu kadar emin konuşmam.

Furkan Yüksel - Betül Yüksel
Atatürk Mahallesi Dr. Atıf İkiz Sokak No:31
Soma Manisa


Haydi İzmir
bu sefer de biraz abartalım…