Kırsalda gecekondulaşma…

Gecekondu kavramı, 1950 ve 60'lı yıllarda, kentlere kitlesel olarak göç eden yoksul kırsal göçmenlerin oluşturdukları mekansal ve dolayısıyla sosyal ortamı ifade etmek üzere icat edilmiş bir kavramdır. Tercüme değildir. Nitekim Kemal Karpat'ın İngilizce olarak yazdığı kitabın adı, 'The Gecekondu' dur.

Adından da anlaşılacağı gibi, yoksul insanların başını sokacakları ve kaçak olarak (bir gecede kaba inşaatı biten) küçük evleri tarif ediyordu. Bazen şahıs bazen kamu arazilerine yapılan bu kaçak evlere kısmen göz yumuluyor ve bazı siyasi akımlar (sosyalist sol) tarafından da destekleniyordu.

Zamanla gecekondu kavramı ve gecekondulaşma yapı ve anlam değiştirmeye başladı. Farklı süreçlerden geçti. Barınma ve kullanma ihtiyacı ötesinde ticari bir faaliyeti de içermeye başladı. Daha sonra da hem kendi aralarındaki dayanışma şekli hem de devlet ve siyasetle ilişkileri karakter değiştirmeyi sürdürdü.

Aslında gecekondu kavramı bugün şehirler için ilk dönemdeki anlamını yitirdi. İmar afları, yeni imar planları ile hem fiziksel olarak değişim yaşadı hem de barınma ihtiyacından çok rant yaratma işlevi öne çıkmaya başladı.

Sosyal, kültürel ve siyasi ilişkiler bakımından da gecekondunun şehirle bütünleşmeye yönelik özelliği daha çatışmacı ve kapanmacı bir özelliğe büründü. Bu yüzden gecekondu yerine, 'getto' ve 'varoş' kavramları tercih edilir oldu.

Bugün ilk gecekondulaşma ve kentleşme aleminden çok uzağız artık. Sermaye ve nüfus hareketleri oldukça farklılaştı. Daha önce hiç öngörülmeyen kıra göç, kırdan kıra göç ve hatta kentten kıra göç hareketleri de olgusal düzeyde izlenir oldu. Özellikle kıyı bölgeleri, yayla bölgelerinde bu daha belirgin olarak ortaya çıkmaya başladı.

Kırlar birkaç kanaldan göç almaya başladı.

1- Kıyı bölgelerindeki inşaat ve turizm için mevsimlik gelen göçler, zamanla kalıcı olmaya başladı. Bunların büyük bölümü, ülkenin daha doğu ve kırsal bölgelerinden gelenlerden oluşuyordu. Şehirlerde ve turistik merkezlerde ev ve konut edinmek daha zor olduğu için bu bölgelerin kırsal kesimleri/köyleri tercih edilir oldu. Yarımada ve diğer kıyı bölgelerinden bu belirgin bir eğilimdir.

2-İletişim ve ulaşım olanaklarındaki gelişmeler ve refah düzeyindeki artışa bağlı olarak kentli yeni orta sınıflarda da iki yerli yaşam eğilim ortaya çıkmaya başladı. Bir ayağı metropolde bir ayağı köy ve kasabada olan hibrit yaşamlar gözlenir oldu. Bunlar ya eski köy ve kasaba evlerini satın alarak restore ediyorlardı veya geniş arazilerde çiftli evleri inşa ediyorlar.

3-Diğer bir grup daha önce kente göç etmiş ve emekli olduktan sonra köy ya da kasabasına dönenlerden oluşmaktadır. Bunlar hem şehrin yaşam tarzından uzaklaşmak isteyen hem de bir geçim stratejisi olarak köyde yaşamayı tercih ediyordu. Aileden miras kalan ev ve araziler göreli olarak geçimi kolaylaştırabiliyordu.

Ancak bu eğilim ve göç dalgaları ne yazık ki hesap edilemediği için şimdi mahalleye dönüşen köylerde ciddi imar sorunlarına yol açmaktadır.

Köyler Büyükşehir Kanunu gereği mahalleye dönüştürülürken, geçici bazı ufak tefek imtiyazlar (su parası, bazı vergiler konusunda) sağlanırken, imar sorunları pek dikkate alınmadı. Bir gecede binlerce köy yasal olarak mahalle oldu ama sosyolojik olarak halen köy özelliği taşıyan çok sayıda yerleşim söz konusu idi.

Mahalleye dönüştüğü için şehir ile aynı kanunlarla yönetilen kırsal kesimin yukarıda saydığımız göç akımları ile birlikte ciddi bir kaçak yapı alanlarına dönüştüğünü görmekteyiz. Hem kıyılaşmanın neden olduğu rant beklentileri hem de bu bölgelere yığılan nüfusun konut ihtiyacı, kaçak yapı stokunu giderek çoğaltmaktadır.

Merkezi iktidar ve yerel yönetimlerin sığ popülist ve himayeci yaklaşımları adeta bu kaçak yapılaşmayı teşvik edici rol oynamaktadır. Merkezi iktidarın, imar affı mesajları, yerel yönetimlerin seçmen kaybetmeme kaygısı ile binlerce kaçak yapıya göz yumulmakta ve ileride çözümü çok zor veya imkansız tahribatlar oluşmaktadır.

Kaçak yapı tercihinde çok sayıda faktörün rolü bulunmaktadır. Sahip olunan arazinin imar kurallarına elverişli olmaması, imar izni almanın bürokratik ve mali güçlükleri ilk akla gelen gerekçeler arasında sayılabilir.

Büyükşehir Kanunu kapsamında olmadığı dönemde kırsal kesim ya da köyler, yerel hizmetler ve yönetim bakımından İl Özel İdaresi'ne bağlıydı. İl Özel İdaresi'nin son dönemlerinde kırsal yapılaşma için uygulanan güzel bir proje hatırlıyorum. Her ilde var mıydı bilmiyorum. İl Özel İdare binasında çeşitli köy evi maketleri sergileniyordu. Tip 1, Tip 2, Tip 3,… vb. Tek katlı, çift katlı, biraz büyük, biraz küçük vb. Eğer bunlardan birini tercih ederseniz mimari proje ve inşaat iznini ücretsiz alabiliyordunuz.

Böylece hem bürokratik işlem kolaylaşıyor hem de inşaat izninin mali yükü azalıyordu. Olmaz ama şimdi, yine Büyükşehir Belediye Meclisi, belli objektif ölçütler oluşturmak şartıyla bazı kırsal bölgeler için böyle bir uygulama yapamaz mı? Bölgenin özellikleri dikkate alınarak çok sayıda mimari proje üretilebilir. Ayrıca özel projeler yapmak isteyen de yapabilir tabi ki.

En azından gerçekten barınma ihtiyacına yönelik olarak ev yapmak isteyen ve bürokratik işlemler ile bunun mali külfetini karşılamakta zorlanan köylüler için bu iyi bir hizmet olabilir. Çünkü köylere sadece dışarından göçler sonucu konut ihtiyacı oluşmuyor, aynı zamanda eski ve küçük köy yerleşim alanları da çocuklarına ev yapmak isteyen köylüleri zora sokuyor…