Kaşalot:İspermeçet balinası olarak da bilinen çok iri, rahat hareket edemeyen bir balina türü.
(Argo'da, aptal-budala kelimeleri yerine de kullanılır ama, benim kastım ilk satırdaki tariftir.)
(Argo'da, aptal-budala kelimeleri yerine de kullanılır ama, benim kastım ilk satırdaki tariftir.)
Yıllardır milletçe yaşadığımız sorunların içinde bence en büyüğü, kendilerine 'Aydın' dedirten bazı kişilerin, toplumumuza bilerek veya bilmeyerek yaptıkları ihanetlerdir.
Bir ülkenin dinamik güçleri yetişmiş kişileri, dışarıdan gelebilecek tehdit ve tehlikelere karşı, strateji geliştirip önlem alabilirler. Fakat bir ülkenin kendi içinden, üstelik kendine aydın dedirten kendi insanı tarafından uğrayacağı zararlara karşı önlem alması zordur. Doğal olarak da bu hareketler ülkeye çok daha fazla zarar verirler. Çünkü gün gelir, bozuk saatin bile günde iki kez doğruyu gösterdiği gibi, bunlar da doğruyu söylerler, özellikle gençlerin akıllarını çelerler, sonra da görevlerine devam ederler.
Bir ülkenin dinamik güçleri yetişmiş kişileri, dışarıdan gelebilecek tehdit ve tehlikelere karşı, strateji geliştirip önlem alabilirler. Fakat bir ülkenin kendi içinden, üstelik kendine aydın dedirten kendi insanı tarafından uğrayacağı zararlara karşı önlem alması zordur. Doğal olarak da bu hareketler ülkeye çok daha fazla zarar verirler. Çünkü gün gelir, bozuk saatin bile günde iki kez doğruyu gösterdiği gibi, bunlar da doğruyu söylerler, özellikle gençlerin akıllarını çelerler, sonra da görevlerine devam ederler.
Bugün size bu kaşalotların üç adedinden bahsetmek ve 'Gerçek Aydın'ı anlatmak ' istiyorum;
Mehmet Ali Birand- Hasan Cemal-Cengiz Çandar…
Mehmet Ali Birand- Hasan Cemal-Cengiz Çandar…
Kendimi bildim bileli bunlar köşelerinden, televizyonlarından Türk Milletine, siyasetçilere, devlet kadrolarına yön vermeye çalışırlar. İçlerinde, çalıştığı kurumu dolandırdığı için, Türk Yargısı tarafından mahkum edilen de vardır, gençliğinin büyük bölümünü terör kamplarında geçirip, istihbarat örgütlerinin elemanı olan da vardır. Ben 1971 muhtırasını, 1980 darbesini bizzat yaşadım. 1980 darbesinde, Türkiye'nin en genç belediye başkanlarından biri idim. Demokrat geçinen bu kaşalotların her darbe sonrasında, paşaların yanında yer aldıklarını, darbelere karşı asla seslerini çıkarmadıklarını çok iyi bilirim. Devir değişir, sol bir parti öne geçer, bu kaşalotlar hooop oraya. Demirel iktidara gelir, hooop onun yanına. Özal zamanında ise zaten köşkün kadrolu elemanlarıydılar..
Karen Fogg Türkiye'de görev yaparken en iyi dostları bunlardır. Talabani'nin, Barzani'nin Öcalan'ın, Karayılan'ın yani kim Türkiye'nin düşmanı ise, o kişi bunların dostudur. Bunlardan hiçbiri, bir defa olsun, 'Ben şu yazımla, şu hareketimle ülkeye zarar verdim, benim şu yazım yüzünden onlarca genç öldü, hatalıyım, özür diliyorum' dememiştir.
Karen Fogg Türkiye'de görev yaparken en iyi dostları bunlardır. Talabani'nin, Barzani'nin Öcalan'ın, Karayılan'ın yani kim Türkiye'nin düşmanı ise, o kişi bunların dostudur. Bunlardan hiçbiri, bir defa olsun, 'Ben şu yazımla, şu hareketimle ülkeye zarar verdim, benim şu yazım yüzünden onlarca genç öldü, hatalıyım, özür diliyorum' dememiştir.
Geçenlerde Savaş Süzal Yeniçağ Gazetesinde bir anısını yazmıştı;
Cumhurbaşkanı Denktaş, yurtdışında Kıbrıs ile ilgili bir toplantıya katılır. Otele döndüğünde, lobide gazeteciler bir arada oturmaktadırlar. Kaşalotlardan biri de oradadır. Denktaş gruba selam verdikten sonra, kaşalot'a dönerek,
'Ne Haber Karen Fogg Çocuğu' der. Bizimki bozulur ve 'Niçin öyle diyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanım' der. Denktaş cevap verir,
'Sana Or…u Çocuğu diyemediğim için' !…
Cumhurbaşkanı Denktaş, yurtdışında Kıbrıs ile ilgili bir toplantıya katılır. Otele döndüğünde, lobide gazeteciler bir arada oturmaktadırlar. Kaşalotlardan biri de oradadır. Denktaş gruba selam verdikten sonra, kaşalot'a dönerek,
'Ne Haber Karen Fogg Çocuğu' der. Bizimki bozulur ve 'Niçin öyle diyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanım' der. Denktaş cevap verir,
'Sana Or…u Çocuğu diyemediğim için' !…
Şimdi bunlar, bu güzel ülkenin 40 binden fazla insanımızın canını alan PKK Terör örgütünün altını temizleme ve Öcalan'ın serbest bırakılması için öncülük yapma yarışına girdiler. Biri parayı Soros'tan aldı, 103 sayfalık bir rapor yazdı. Diğeri koşa koşa PKK'nın eli kanlı katili Karayılan'ın yılan yuvasına Kandil'e gitti. En kartları hiç geri kalır mı, hasta yatağından telefonla diğerlerini kutladı…
Benim yaşımda olanlar bu kaşalotları iyi tanırlar ve kıymet vermezler. Fakat gençler bunları iyi tanımazlar. Bu yüzden gerçek aydın nasıl olmalıdır, gençlerimize bunu anlatmak istiyorum;
Aydın, halkının okumuş evladıdır. Fikir, inanç, amaç ve karakter sahibi olmalıdır. En doğal vasfı medeni cesaret sahibi olmasıdır. Aydın, düşünebilen insandır. Aydın kişi her zaman içinden çıktığı toplumun iyiliği, gelişmesi için fikir üreten kişidir. Aydın, inandığı ilkelere uygun bir hayat sürdüren dürüst, fedakar bir insandır. Onun hayatı ve prensipleri arasında çelişki yoktur. İnandığı gibi yaşar.
'Aydın'ın milliyeti yoktur' sözüne inanmak, insana hakarettir.
Aydın'ın 'Milli-Ulusalcı' olması onun evrensel düşünceler beslemesine, dünyayı insancıl bir görüşle kucaklamasına asla engel değildir. O, evinden evrenselliğe açılan bir ufuk sahibidir. İşte gerçek aydın böyle olmalıdır.
Aydın, halkının okumuş evladıdır. Fikir, inanç, amaç ve karakter sahibi olmalıdır. En doğal vasfı medeni cesaret sahibi olmasıdır. Aydın, düşünebilen insandır. Aydın kişi her zaman içinden çıktığı toplumun iyiliği, gelişmesi için fikir üreten kişidir. Aydın, inandığı ilkelere uygun bir hayat sürdüren dürüst, fedakar bir insandır. Onun hayatı ve prensipleri arasında çelişki yoktur. İnandığı gibi yaşar.
'Aydın'ın milliyeti yoktur' sözüne inanmak, insana hakarettir.
Aydın'ın 'Milli-Ulusalcı' olması onun evrensel düşünceler beslemesine, dünyayı insancıl bir görüşle kucaklamasına asla engel değildir. O, evinden evrenselliğe açılan bir ufuk sahibidir. İşte gerçek aydın böyle olmalıdır.
Yukarıdaki kaşalotların kötü propagandalarını durduracak, oyunlarını bozacak olanlar, 'Ne Mutlu Türküm Diyene' sözünü gururla söyleyebilecek gerçek Türk Aydınlarıdır.
Not: Dünkü 'Dümensiz Gemi' başlıklı yazıda geçen'Hayim Nahum Doktrini' Sayın Erbakan'ın sürekli olarak kullandığı biz tezdir. Hayim Nahum, Osmanlı zamanında üst düzey devlet görevlerinde bulunmuş ve 1909 yılında Osmanlı Yahudi Cemaati Hahambaşılığı görevine seçilmiştir. Kurtuluş mücadelemizde olumlu katkıları bulunan Nahum, Lozan barış görüşmelerinde Sayın İnönü'nün danışmanlığını da yapmıştır.