Karanlıkta yaşayanlar

Bazı hayvanlar yaradılışları gereği karanlıkta yaşarlar. Yarasa ve Baykuş bunlara en güzel iki örnektir. Gerek Yarasa gerekse baykuş karanlıkta beslenir, tüm ihtiyaçlarını da karanlıkta görürler. Aydınlık, ışık onlar için birinci düşmandır. Aydınlığı, güneşin ışıklarını bunların üzerine çevirdiğinizde çok korkarlar ve yaşamak için derhal daha derinlere, karanlıklara gizlenirler’…
İllegal kuruluşlar ve saklı niyet düşünce sahibi olanlar gerçek yüzlerini göstermek istemeyenler de karanlığı severler. Her şeyleri gizlidir ve bunların iki yüzleri vardır. Maske olarak kullandıkları, insanlara gösterdikleri yüzleri, bir de gerçek niyetlerini taşıdıkları kara, kapkara yüzleri. Bunlar, gerçek yüzlerini ortaya çıkaran ve topluma gösteren kişileri düşman bellerler. Onları yok etmek için her yola acımadan başvururlar.
Nasıl ki, birinci paragraftakilerin düşmanı ’“Güneş ışığı ve Aydınlık’” ise, ikinci paragraftakilerin düşmanı, açıklık ve şeffaflık rejimi olan ’“Demokrasi’’dir.’”
Nasıl ki, Baykuş ve Yarasa karanlığa sığınıp avını parçalarsa, İllegal kuruluşlar da karanlığa, bilinmezliğe ve dikta yöntemlerine sığınıp insanları kaparlar ve hayatlarını yok ederler.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hukuk devleti olmanın gereği ulusal yasaları ve imza koyduğu uluslararası antlaşmalar çerçevesinde bunlarla boğuşmaktadır. Devletin Güvenlik güçleri ve Yargısı bu akrep yuvaları ile mücadele ederlerken, arkalarında ’“Siyasi İradeyi’” kararlı bir biçimde görmek isterler, bu onların en doğal hakkıdır, bu konuda Siyasi İrade’’nin en ufak bir zaafı, teröre-teröriste moral verir, mücadeleyi aksatır. Nihayetinde PKK gibi silahlı terör örgütü, Hizbullah veya şeriat düzenini hakim kılmak için şimdilik cemaat ismini kullanan dinci terör örgütlerinin tüm militanları hiçbir yasaya ve insani değere bağlı değildirler, sadece aldıkları talimat gereği öldürmeye ve yok etmeye programlanmışlardır. Bunlarla mücadele eden güvenlik görevlileri ve yargı mensupları bu güzel ülkenin evlatlarıdırlar, bunlar askerdir, polistir, savcıdır, hakimdirler. Aldıkları kıt maaşlarla hem evlerini geçindirmek, hem de canları pahasına terörle-teröristle mücadele etmek zorundadırlar. Onlar demokratik rejim içinde, yasaların kendilerine verdiği yetki ve sorumluluk içinde bu insanlık düşmanlarıyla boğuşurken, hükümetlerinin desteğini hep ararlar. Ülke yönetimine ’“gönüllü’” olarak talip olan siyasi iradenin elinde başka bir yasal güç de yoktur zaten.
Bizler, rahat yataklarımızda uyurken veya evimizde yemeğimizi yerken güvenlik güçlerimiz zor tabiat şartlarında kurşuna, mayına, bombaya ve kalleşliğe karşı durmaktadırlar.
Örnek vermek gerekirse, bu ağır şartlarda görev yapan bir uzman çavuş veya bir özel timci polis, beraberce mücadele ettiği arkadaşlarının haksız yere 30 yıl hapis isteğiyle yargılandığını, kendisini bir emirle ölüme gönderen komutanının haksız yere cezaevine konduğunu, bu aziz vatan için gözünü, bacağını kolunu seve seve veren gazi arkadaşlarının yalnız bırakılışlarını, üstüne üstlük kendi arkadaşını şehit eden eli kanlı teröristin, kendi vatanında davul-zurna ile karşılanıp, seyyar mahkemeler tarafından, İçişleri Bakanlığı Müsteşarı ve Emniyet Genel Müdürü nezaretinde serbest bırakılmasını ağlayarak seyrediyorsa, siz hükümet olarak kendi ayağınıza kurşun sıkıyorsunuz demektir’…
Ayrıca, göbeğine kadar sakalı, onlarca son model arabaları, saray gibi evleri olan, tek kuruş vergi vermeyen ve bu ülkenin insanlarını sömürerek, kanlarını emerek ’“Şeriat’” düzeni adı altında kendi iğrenç düzenini getirmeye çalışan ve kutsal dinimizi çarpıtarak en büyük günahı işleyen sahtekarların peşine düşen Savcıyı, önce Bakanınız telefonla tehdit ediyorsa ve sonra haksız yere cezaevine atıyorsanız, size kimin hükümetisiniz diye sorarlar’…
Siz, Emniyet Teşkilatınızın can damarı olan birimini, bir cemaatin emrine veriyorsanız ve bunları ifşa eden İl Emniyet Müdürünüzü cezaevine atıyor, üstelik bu ciddi iddiaların üzerine gitmiyorsanız size ülkeyi yönetme yetkisini Türk Milletinden mi aldınız, yoksa her şeyleri gizli olan cemaatlerden mi aldınız diye sorarlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Laik Sosyal bir Hukuk Devletidir. Yönetim şekli Cumhuriyet ve Demokratik Parlamenter sistemdir. Bu sistemin en önemli özelliği açıklık rejimi olmasıdır. Herkes hesap verebilmeli ve yasalara uymalıdır. Hiçbir kişi, aile, zümre, topluluk için farklı uygulama yapılamaz. Kimse ister Başbakan, ister Orgeneral olsun yasaların üstünde değildir. Hesap veremeyen, her şeyini toplumdan saklayan kişi ve kuruluşlar yazının başında söylediğim, ’“karanlıkta yaşayan’” hayvanlara benzerler.
Siz Bağ-Kur emeklisi birisiniz ve aylık maaşınız 600-650 TL. Başka da hiç geliriniz yok. Hayatınız boyunca haram yemediğinizi, yanlış bir iş yapmadığınızı ve Türk Vatanını çok sevdiğinizi, Türk Milletine hizmet ettiğinizi söyleyip, insanlara güzel ahlakı öğrettiğinizi iddia edeceksiniz.
Sonrada 11 yıldan beri, Amerika’’da 117.000 metrekare büyüklüğünde 7 adet villada 100’’e yakın kişiye de besleyerek yaşayabileceksiniz. Nasıl olabiliyor bu?Nereden geliyor bu değirmenin suyu?
Dev uydularıyla yerdeki karıncayı bile takip edebilen Amerika, neyin karşılığında sizin ve adamlarınızın orada kalmasına izin veriyor?CIA niçin sizin korumanızı sağlıyor. Bir ülkenin istihbarat kuruluşu hangi hizmetleriniz için size ve adamlarınıza kendi ajanlarına sahip çıktığı gibi sahipleniyor?Türkiye’’de bir restoran açabilmek için aylarca uğraşmak gerektiğini herkes bilir. Hangi güç, sizin dünyanın dört bir yanında üniversiteler, okullar, dershaneler açmanız için yardımcı oluyor. Ne karşılığında?
Siz hayatınız boyunca kaç lira vergi verdiniz?
Eğer doğru insansanız, Türk Vatanının ve Türk Milletinin iyiliğine çalışıyorsanız bunları açıklamak zorundasınız. Öyle ağlayarak, insanları mahkemelere vererek, elinizdeki basın gücüyle sizi eleştirenlerin üstüne giderek bu ithamlardan kurtulamazsınız. Lütfen aydınlığa çıkın, güneş ve gerçek demokrasi her türlü mikrobu yok eder.
Siz göbeğinize kadar sakalınızla, kulaktan dolma dini bilgilerinizle ve miras ve güç yoluyla kazanılmış tarikat reisliği makamıyla, beslediğiniz TV kanallarına çıkacaksınız, laik ve çağdaş Cumhuriyete hakaret edeceksiniz. Genç çocuklarımızın kafalarını ortaçağ palavraları ile dolduracaksınız, sizi ve yasa dışı faaliyetlerinizi incelemeye kalkan Cumhuriyetin Savcılarını, AKP İktidarını kullanıp süründüreceksiniz, bunların hesabının sorulmayacağını mı sanıyorsunuz?
Eğer siz namuslu insansanız şirketlerinizi, yatırımlarınızı, saray yavrusu gibi külliyelerinizi, son model otolarınızı, etrafınızdaki koruma ordusunun bakımını nasıl sağladığınızı açıklamak zorundasınız.
’“Allah’” adını ağzınızdan düşürmezsiniz, korkacak bir şeyiniz yoksa bu dediklerimi lütfen açıklayın.
Yukarıda söylediğimiz gibi, demokrasinin en önemli ve güzel tarafı yani olmazsa olmazı, ’“Hesap verebilmek’” şartıdır. Öyle ’“ben sadece Allaha hesap veririm’” uydurmasının arkasına kimse sığınamaz. Herkes hesabını verecek. Sizde çıkın karanlıklardan, kendi hesabınızı Türk Milletine ve gerçek dindarlara veriniz. Eğer hesap vermezseniz, çok yakında Laik Cumhuriyet sizi, hangi deliğe kaçarsanız kaçın mutlaka yakalayacaktır’…
Ne mutlu, hesabını bu dünyada verebilenlere, aydınlığı, çağdaşlığı tercih eden Türk Milletinin çocuklarına’…