Her uygarlık, önceki uygarlıklarda bulunmayan büyük yeniliklerle oluşur. Batı Uygarlığı; Doğu'da bulunmayan bilimsel, ekonomik, siyasal yenilikler ve insan hakları ile oluştu. Bu değerler, zamanla birbiriyle çelişmeyen bir 'değerler sistemi'ne dönüştü.
Bu ve benzeri konuları kavramadan çağımızda insan olmanın ne demek olduğunu anlamak mümkün değildir!
İnsan; sadece et ve kemik değildir; yarattığı ve sahiplendiği değerlerle birlikte insandır.
Laiklik, demokrasi, liberalizm ve bilimsel özerklik önce Avrupa'da sonra da ABD'de uygarlık ölçeğinde gelişmelere neden oldu.
Batı Uygarlığı; İslam ülkeleri dahil, bütün dünyaya örnek olabilecek bilimsel ve yaşamsal bir ortam yarattı. İslam'a ilişkin her konunun rahatça araştırıldığı, yazıldığı ve tartışıldığı yerler de Batı başkentleri oldu.
İslam'a ilişkin kaynakların orijinalleri Batı kütüphanelerinde koruma altına alındı.
Batı dışı toplumlardaki her türlü özgürlük mücadelesinin Batı başkentlerinden birine sığınmakla sonuçlanması, (buna Müslümanları da katabiliriz) hayret verici bir durumdur! İnsanlar; neden dilleri ve dinleri farklı olan Batı'ya ölümüne bir yürüyüşle ulaşmaya çalışırlar?
İnsan, kadın, işçi, çocuk hakları, sınırsız düşünce ve inancı açıklama hakkı, anayasal düzen, hukuk düzeni ve hukukun üstünlüğü, doğrudan ve temsili parlamenter sistem, yerel haklar, yurttaşlar arasında kanunda eşitlik, sanata ve sanatçıya tanınan haklar, çevre hakları, hayvan hakları, fikri ve sınai haklar … ve daha niceleri Batılıların çabaları sonucu uluslar arası sözleşmelerle güvence altına alınmıştır.
Yaklaşık yüz elli yıl önce A.Comte ve Lamartine gibi Batı'nın önemli düşünürleri tarafından takdir gören Doğulu liderler, neden aynı öngörüyü gösteremiyorlar?
Kötü gidiş bununla da sınırlı değil!
Neden Batı toplumları; büyük mücadelelerle elde ettikleri değerlerin, Batı'da ve Batı'yı örnek alan toplumlarda tahrip edilmesine sessizler… ilgisizler… umursamazlar?!
Neden?!
İstanbul, İzmir, Kahire, İskenderiye, Beyrut, Şam, Halep… te başlayan Batılılaşma, Batı'nın hanesine yazılabilecek övgülerden sadece birkaçıdır. Batı'nın etkisi Rusya'dan Japonya'ya hatta Afrika'nın ağaç kovuklarına kadar nüfuz edebilmiştir.
Son zamanlara gelindiğinde Batılı değerlerin riske edildiği, 'darbeler'e karşı sessizliğin ötesinde 'destekler'in bulunması, ancak küresel ölçekte 'karanlık bir çağın' ayak sesleri olabilir.
Batılılar değer üretebilecek enerjilerini yitirmiş olabilirler. İnsanlığın yükünü taşımak, Batılıları yormuş da olabilir.
Ama darbeleri desteklemek veya darbelere sessiz kalmak hem Batılı değerlere hem de insanlığın geleceğine, karşılaşabileceği risklere karşı duyarsız kalmak olacaktır ki, bu insanlığın yeni bir karanlık çağa doğru sürükleneceği anlamına gelecektir.
Bu sessizlik veya iki yüzlülüğün, yakın zamanda Batı'nın da kapısını çalacağı çok açıktır!