Karagülle İslâmcı mı?

Süleyman Karagülle; Erbakan, Demirel Özal… ile aynı dönemde İTÜ'de okudu ve Yük. Elk. Mühendisi olarak mezun oldu. Müderris babasından Arapça ve usûl ilimlerini öğrenmiş, çağdaş kavramları ise Kur'an, hadis, usûl-u fıkıh, fıkıh, kelam ilimleri ile, yetmediği yerde de içtihatlarla yeniden tanımlamış ve içselleştirmiş bir İslamcıdır.

90'a yaklaşan ömrünün son 50 yılında sürdürdüğü fikri ve ilmi faaliyetlerini, bugün de bir avuç arkadaşıyla birlikte kararlılıkla sürdürmeye devam ediyor.

Tefsir ve fıkıh çalışmalarından arta kalan zamanlarında çözülemeyen matematik problemleri ve usûl konuları üzerinde günlerce, bazen haftalarca çalışıp sonunda çözebilen yüksek bir zekaya ve çalışma disiplinine sahiptir.

1980'den bu yana tanıdığım Karagülle; Doğu ve Batı bilimlerini metodu ve felsefesiyle kavramış ve bilgisini yeni bir Kur'an Tefsiri, yeni bir ekonomi ve özellikle yeni bir anayasa konusunda kullanabilen tarihte eşine az rastlanan özgün bir alimdir.

Onunla tartışıp da şoka girmeyen yok gibidir. Tartışmalarında asla yumuşatıcı tavır sergilemez. Görüşlerini özellikle tartıştığı kişinin beynine yumruk gibi indirir. Gerçeğin etkisini zayıflatan her pedagojik stratejiye temelden karşıdır.

Bazı yönleriyle pamuk şekeri, çoğu özellikleriyle de hakikaten 'karagülle'dir. Hiç hoşlanmadığı tavır ise, sırf insanları tavlamak için sözü eğip bükerek karşıdakini ikna edecek şekle sokmaktır. Bundan hiç hazzetmez!

Ne yazık ki, proje ve buluşlarını sosyal ve ekonomik sisteme dönüştürebilecek pratik becerileri teorik dehası kadar gelişmemiştir. Bu da Karagülle'nin anlaşılmasını zorlaştıran önemli nedenlerden biridir.

Karagülle'nin felsefesi kendi ifadesiyle kısaca'Doğu ve Batı ilimlerini üst düzeyde kavrayıp ekonomi ve yönetime ilişkin konularda içtihatlar yapmaktır'.

***

Karagülle, üstün özelliklere sahip çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Ondan fazlasıyla yararlananlar arasında Prof.Dr. Necmeddin Erbakan, Dr.Süleyman Akdemir, Prof.Arif Ersoy, Prof.Osman Eskicioğlu, Prof.Sabri Tekir, Prof.Ali Erişen, Doç.Ali Sayı, Mahalle ve Bucak yönetimleri üzerinde doktora yapan Dr. Hilmi Altın, klasik Arapça ve yönetim fıkhı (i) üzerinde çalışan Dr.Lütfi Hocaoğlu, Tayyibet Erzin ve Emine HocaoğluReşat Erol, Hüseyin Kayahan, Gürsoy Erol…'u sayabiliriz.

***

Erbakan; Milli Görüş ve Adil Düzen'e ilişkin görüşlerini Karagülle'ye borçludur. Erbakan ile yapılan derslere 5 yıl katılanlardan biriyim. Erbakan'a diş geçiremeyen 'derin güçler', Adil Düzen'e yapılan saldırıların önemli kısmını Akevler Grubuna yönelttiler. RP kapandı, Erbakan Hoca rahmetli oldu ama Akevler Grubuna uygulanan 'derin defans', halen devam ediyor!

Şunu belirtmek gerekir:
Bir gün Türkiye'nin yakın siyasi tarihini yazanlar, Akevler'in İslamcılığın tarihine yaptığı katkıları yazacaktır…
En yakınlarında yetişip siyasetin bütün makamlarına erenlerin Akevler Grubuna biçtiği adı konulmamış 'müebbet mahrumiyetleri' de yazacaktır!
Fikir ve telif hırsızlıklarını, organize yalancılıkları, yalana ortak olanları da!
Bunların hepsini yazacaktır!

***

Gündem anayasa olduğundan Dr.Süleyman Akdemir'i de anmak gerekir. Akdemir; Akevler Akdeniz Bilimsel Araştırma Merkezi'nde uzun müzakereler sonunda ortaya çıkan ilmi görüşleri, yazdığı kitaplarla akademik camiaya tanıtmaya çalıştı. Hem de irtica ile mücadele söylemlerinin ayyuka çıktığı bir dönemde…

Şurası çok önemli;

Akevler'deki ismi 'Ortaklık Düzeni' olan Adil Düzen aslında, 'Laik, demokratik, liberal ve akit serbestliğine dayanan bir düzen'dir. Bu kavramlara karşı direnişe geçen derin güçler; kaba softa ham yobazları ve hiçbir konuyu doğru dürüst kavrayamayan ulemayı kullanarak, sayfalarca fetvalar hazırlattı. Sonunda Erbakan'ı çağdaş kavramlar konusunda geri adım atmaya mecbur ettiler, o da bunu kabul etti!

Ne yazık ki, 'Laik, demokratik, liberal ve akit serbestliğine dayanan bir düzen'i benimseyen Akevler Grubu dışında, RP'de kimse demokrasi ve laikliği kabullenemedi.

RP'nin tahrif edilmiş 'Anti-laik, anti-demokratik, anti-liberal ve akit serbestliği ilkesinden uzak bir adil düzen' tezi, çok geçmeden 28 Şubat duvarına tosladı.

Askerin fırçasının ne kadar şifalı olduğunu 28 Şubat'ta öğrendim! Nasıl olduysa artık, askerden fırçayı yiyenler fevç fevç yataklarından 'laik ve demokrat' olarak uyandılar!

Fakat olan olmuş; Erbakan ve Türkiye, geri dönüşü olmayan bir yola girmişti!

İlginç günlerdi…
Olaylar hızlı gelişiyor, insanlar da o hızda renk değiştirebiliyordu.
Değişimden Erbakan Hoca da payına düşeni aldı!
Mücahit Erbakan, bütün kötülüklerin anası ilan edildi ve ölünceye kadar kendine rahat yüzü göstermeyen yakın çevresi ile baş başa bırakıldı!

Oyun büyüktü, Hoca da yaşlanmıştı. Daha fazla direnemedi!
Gerilmekte olan lastiğin bir ucu Hoca'nın elindeydi!
Hoca beklenmedik bir hamle yaptı!
Elindeki lastiğin ucunu sonsuza dek bıraktı!
Oylar da şap diye Ak Parti yapıştı kaldı!

Bunları anlatmamın nedeni Türkiye'nin tartıştığı anayasa konusuna bir katkısının olabileceğine olan beklentimdir:

Süleyman Akdemir, gelecek zamanların anayasasına tarihsel bir açıklama getirmeye çalıştığı 'Sosyal Denge 1' adlı kitabını yayımladı. İrtica ile mücadelenin en yoğun olduğu... bütün İslamcıların laiklik, demokrasi ve liberalizm karşıtı ve diktatörlük yanlısı olmakla suçlandığı bir dönemde… Süleyman Akdemir, Sosyal Denge 1 adlı eseriyle hem İslamcılara hem de irtica ile mücadele ettiğini iddia eden 'vesayetçi' çevrelere güçlü bir manifesto yayımladı.

Akdemir, bununla da yetinmedi 'Sosyal Denge 2 – Devletin Unsurları ve Kuvvetler Dengesi' adlı serinin ikinci kitabını da yayımladı. Sosyal Denge 2 kitabında yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerine, 'dördüncü' bir kuvvet olarak 'denetleme kuvvetini' de ekledi. Bu kitabıyla yeni anayasal öneriye, oldukça özgün bir teorik sunum hazırladı.

Sonuç ne mi oldu?!

Süleyman Akdemir'in, üniversitedeki sözleşmesi yenilenmedi ve en yakın çalışma arkadaşlarının bakan, başbakan hatta cumhurbaşkanı olduğu bir dönemde maişet derdine duçar oldu.


(i) http://akevler.org/AkevlerKitaplar/993/82/21-CALISMA-ADIL-DUZENE-GORE-INSANLIK-ANAYASASI-K