Kadınlara mahsus tedavi!

Müdavimi olduğum Grey’’s Anatomy dizisinin epeyce eski bölümlerinde; sarışın/güzel doktor Izzie, evlenme planları kurduğu Danny’’sinin ölümü üzerine çok sevdiği cerrahlığı bırakıp eve kapanmıştı.
Önceleri, ani şok/travma yaşayanların yaptığı gibi yaptı.
Ağladı. Uzun uzun, sesli sesli, salya sümük.
Sonra bitti gözyaşları.
Gözyaşlarının yerini anlamsız, ne düşündüğü anlaşılamayan bakışlar aldı.
Saatlerce, yattığı yerden tavana baktı durdu.
Sonra bir gün birden kek yapmaya koyuldu.
Sabahtan akşama kadar. Hiç durmadan kek yaptı. Sade, çikolatalı, frambuazlı, böğürtlenli, vanilyalı, kremalı, kremasız. Hiç durmadan, binlerce kek.
Ev ahalisi meslektaşları, kek görmekten öğürür hale gelince bile aldırmadı; onların ’‘Ne olur artık kek yapma’’ yalvarışlarını dinlemedi’…
Arkadaşları değil yemek, görmeye bile dayanamayınca bu kez sepete doldurup, eskiden sıkça gittiği kafelerde/barlarda dağıtmaya başladı kekleri. Bedavaya.
Onun için kek yapmak terapiydi; düşünmek, beynindekileri boşaltmak için farkına varmadan bulduğu ’‘sağaltım’’ yoluydu.
Kek hamurunu mikserle çırparken, her yeri una bularken, çıldırmış gibi görünüyordu. Ev arkadaşları da onun çıldırdığını düşünüyordu.
Oysa o asıl, ’‘o kekleri yapmasaydı’’ çıldırabilirdi...
*
Sinirlenince evi temizleyenlere "Neyi temizlemeye çalışıyorsun aslında, düşün bakalım" demeyi öğrendiğimizden beri, şöyle çitileye çitileye dertlerimizden kurtulamıyoruz.
Asabı bozulunca dağ gibi ütülere girişenlere, "Neyi düzeltmeye çalışıyorsun aslında. Çamaşırları mı?Hayır" demeyi öğrendiğimizden beri, o antidepresanımız elimizden alındı. Çıldırıp bir anda beş yemek birden yaparken durduruyoruz arkadaşlarımızı:
Niye bunları yapıyorsun?
Deli gibi doğradığın, bir alt, bir üst savura savura kavurduğun soğanlar aslında kim?
O dolmaları kime duyduğun hınçla/öfkeyle dolduruyorsun?
Köfte yoğururken, aslında kimin etine batıyor yumrukların?
’“Bu yeni bilgilerimiz her zaman işe yaramıyor oysa. Bazen gerçekten de ellerimizle bir şeyler yapmamız gerekiyor.
Bin yıllardır kadınlar kendilerini nasıl iyileştirdiyse, o yöntemleri de öğrenmemiz, tekrar etmemiz gerekiyor.
Şöyle kan ter içinde kalıncaya kadar hamur yoğurmanın tadına da varmamız gerekiyor.
Sonra yine çıkarız ve kavga ederiz kılıçlarımızla...
Ama bazen de geçip televizyonun karşısına deli gibi ütü yapmak, bizi o kadar da zavallı yapmaz aslında’” diyordu Ece de bir yazısında.
Haklıydı.
Ne deli gibi ütü yapmak, ne kan ter içinde kalana kadar hamur yoğurmak, ne sabahtan akşama kadar kek pişirmek, ne yerleri kazırcasına silmek, ne o raftaki bardakları, tabakları klorlu/deterjanlı sularla köpürtüp parlatmak zavallılık.
Beyin yorgunluğunu, beden yorgunluğuyla yenmeye çalışmak. Kirlenen zihninizi lekelerden arındırmak. Çürük meyveler gibi acıyan içinizi, içinizden soyup atmak sadece.
Unutmaya çalışmak.
Zehirli insanlara dönüşmemek için annelerimizin, büyük büyük ninelerimizin, bizden yıllarca önce keşfettiği, bin yıllık tedaviden faydalanmak.
Gerçeklerden kaçışın en zararsız yolu, yemek yapmak/yer silmek/çamaşır-bulaşık yıkamak.
Tecrübeyle sabittir ki; ev ahalisine sağladığı yarar ve ruh sağlığınıza verdiği fayda da cabasıdır.
Bu arada, Grey’’s Anatomy dizisini izlemeyenler için de not düşelim.
Günlerce, haftalarca kek yapan Dr. İzzie, elindeki unu/hamuru sildi; yeniden mesleğine, çok sevdiği cerrahlığa döndü.
Her gün yeni bir post-modern ruhsal hastalığın yumurtlandığı dünyaya, ’‘kek yaparak kendini tedavi eden doktor’’ unvanıyla!