Tramvayda bir genç kıza musallat olan iki genç erkek, kızın öteye kaçmasına rağmen tacizi sürdürmüşler, araya girip kendilerini ikaz eden yaşlıca bir adamı da dövmüşler, dava açılmış. 'Delikanlılar' kendilerini şöyle savunmuşlar: 'Erkek, bir kadının seksapeli karşısında heyecana gelince onu tanımasa da yanına gider, konuşur. Avrupa'nın her tarafında bu böyledir. Kadının yüz vermez görünmesine de aldırış etmez. Zira kadın, arkadaş olacağı erkekle hemen konuşmaz, biraz nazlanır, sonra ahbaplığa başlar. O hal psikolojik bir halet icabıdır.'
Refik Halit Karay, bu hadiseyi 1943 Haziran'ında nakletmiş. 'Eskiden böyle kötü zamparalar fiyakalı laflarla hakime laf anlatmaya kalkmaz, boyunlarını büküp sus pus otururlardı' diye de ayıplamış.
Bu yazısı üzerine aldığı mektuplardan birinde, 'üstelik' üniversiteli bir gencin aynı erkek masumiyeti karinesine başvurmasını, yine ayıplayarak aktarmış: 'Ben davet beklemem. Bir kadının hoşuma gitmesi yeter. Modern hayatta seksapel birçok cüretleri mazur gösterebilir.'
Özetle Karay, 'Kadınlarımız Henüz Tam Bir Emniyette Değildir' diyor kitabında… (Karay'ın kadınlar hakkındaki yazılarını bir araya getiren Doğuştan Kadıncıl adlı kitabı Memleket Yazıları – 6, İnkılap Kitabevi - İstanbul 2014).
Tanıl Bora'nın Birikim Dergisi'nde Karay üzerinden dikkat çektiği konu ise daha da ilginç: 'Refik Halit, kadına karşı erkek şiddetini sürekli mesele etmekle kalmamış; kadınlara nizam verme cehdini, iktidar aklının bir takıntısı olarak teşhir etmiş. 1943 Kasım'ında, 'açık saçıklığıyla' meşhur bir Balkan şehrinde polisin bisiklete binen kadınların kollarını dirseklerine kadar örtmelerini emretmesi üzerine, Birinci Dünya Savaşı Türkiye'siyle kıyaslıyor. O zaman da Enver Paşa'nın işler kötü gidince kadın çarşaflarının etek boylarının şu kadar santimden kısa olamayacağına dair tamim çıkarttığını hatırlıyor. Bir büyük meseleyle başa çıkamayan hükümetlerin 'büsbütün softalaşıp papazlaşarak ahlak kayırıcısı kesilmesi'ne –ve kadınları kısıtlamaya yönelmesine– dikkat çekiyor…'
***
Bu bilgiler de BBC'den: Avrupa Birliği'nde kadınların yaklaşık üçte birinin 15 yaşından sonra fiziksel ya da cinsel şiddete hedef olduğu ortaya çıkmış. Avrupa Birliği Temel Haklar Kurumu'nca yapılan bir araştırmaya göre, bu 62 milyon kadının şiddet mağduru olduğu anlamına geliyor.
42 bin kadınla yapılan mülakatlara dayanarak hazırlanan bu raporun, konuyla ilgili olarak hazırlanmış en büyük çalışma olduğu belirtiliyor. Raporda, Avrupa Birliği ülkelerinden, ev içi şiddeti, özel bir sorun olarak değil, bir toplumsal sorun olarak ele almaları isteniyor ve cinsel tacizle ilgili yasaların gözden geçirilmesi gerektiği vurgulanıyor.
Avrupa Birliği Temel Haklar Kurumu'nun araştırmasında, kadınlara, evlerinde ve işyerlerinde yaşadıkları fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddet olayları, takipçilik ve cinsel taciz mağduru olup olmadıkları, çocukluk yıllarında şiddete uğrayıp uğramadıkları soruldu.
AB'de yapılan araştırma, her 10 kadından birinin 15 yaşından bu yana bir tür cinsel taciz kurbanı olduğunu; her 20 kadından birinin tecavüze uğradığını ortaya çıkardı.
Kadınların % 22'sinin, birlikte yaşadıkları kişinin fiziksel ve cinsel şiddetine hedef olduğu, ancak bu kadınların % 67'sinin en ağır ev içi şiddet olaylarını bile polise bildirmediği saptandı. Araştırma kapsamına alınan kadınların % 18 kadarı 15 yaşından beri takip edilmekten mağdur olduklarını, % 55'i de, çoğunlukla çalıştıkları yerlerde cinsel tacize uğradıklarını anlattılar. Avrupa Birliği Temel Haklar Kurumu raporu, genç kadınların özellikle saldırılara hedef olan kitleyi oluşturduğunu kaydetti.
AB içinde, kadınlara yönelik ve polise bildirilen fiziksel ve cinsel tacizin en yüksek olduğu ülkelerin başını, Danimarka (% 52), Finlandiya (% 47) ve İsveç (% 46) gibi, cinsiyet eşitliği uygulamalarıyla övülen ülkeler çekiyor. İngiltere ve Fransa % 44 ile 5. sırada yer alırken, Polonya % 19 ile en düşük oranda şiddet olayının yaşandığı ülke olarak sonuncu sırada anılıyor.
Araştırma, kimi ülkelerde, bu sorunun açığa çıkarılmasına iyi gözle bakılmadığının da altını çiziyor.
Temel Haklar Kurumu Başkanı Morten Kjaerum, 'Görünen o ki, yaygın bir taciz uygulaması birçok kadını etkiliyor. Ama birçok olay yetkililere duyurulmuyor. Bu araştırma kadınlara yönelik şiddetin tüm AB üyesi ülkelerde önemli bir insan hakkı ihlali olduğunu ortaya koydu. Bu sorun her gün toplumları etkiliyor; dolayısıyla AB ülkeleri sorunla mücadele için harekete geçmeli.' dedi.
Raporda sorunla mücadele için yürütülen kampanyaların kadınlar kadar, erkekleri de kapsaması gerektiği vurgulandı.
***
Türkiye'nin hali malum… Hala, 'Bayanlar Günü' kutlayanlar bile var…
***
Ve son olarak bilgi… Çünkü Kadınlar Günü'nün kutlamasını farklı nedenlerle açıklayanlar da var… 1910 yılının Ağustosu ayında Danimarka'nın Başkenti Kopenhag'ta 2. Sosyalist Enternasyonal Toplantısına paralel 'Kadınlar' oturumda Clara Zetkin 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisini getirmiş ve kabul edilmişti. İlk kutlama 1911'de gerçekleşti…
Türkiye'de 8 Mart ilk kez 1921 yılında 'Emekçi Kadınlar Günü' olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılında ve onu izleyen yıllarda daha yaygın kutlamaların tanığı oluyoruz. 'Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı' programından Türkiye'nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında 'Türkiye 1975 Kadın Yılı' kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi'nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılmadığını unutmamak gerek.
***
Analarımıza, kadınlarımıza kutlu olsun…