Kahreden şaşkınlıkla, DTP konvoyunu taşlayanları izlediğimde; bu kentte yaşayanların kendilerinde vehmettikleri olumlu değerlerin, aslında çoğumuzda olmadığını, ortada dolaşıp, kendilerini çağdaş, olumlu değerlerle tanımlayanların, üstelik bu tanımlamayı kendilerini bir hiyerarşi piramidinin en üstüne koyarak yapanlarının, ortak akıl yitiminin tersinden tezahürü olarak kendilerini ve bizi kandırdıklarını düşündüm.’¶
Kendimizde olmayan, hatta kimimizin yanına bile uğramamış değerleri, sanki özdeğerlerimiz gibi satmaya kalkarsak elaleme mahcup oluruz.
Kendisini bildi bileli otoriteyle problemi olan ben, gözü dönmüş, sürü halinde önünden avının geçmesini bekleyen hayvan gibi, caddenin kenarına dizilen insanlarla aynı caddeden evime gidip geldiğim gerçeği ile karşı karşıya kalınca ürktüm. Bu olay, organize olmuş ilkel hayvani kalabalığın Liberya’’da Raunda’’da yaptıkları katliamları televizyondan izlemekten farklı. Bu azgın insanlar benim hemşerilerim.
Doğrusu 1970-1980 yılları arasında yaşananları gözlemlemiş birisi olarak necip Türk milletinin, ortak histeriye meyyal genleri hakkında kanaat sahibiydim ama İzmir gibi kendini olumlu değerlerle tanımlamayı seven kent ahalisinin performansı beni şaşırttı.
Nedendir bilmem, çağdaş dünyanın kavramlarını hepimiz aynı anlam evreninde değerlendirmiyoruz.
Örneğin çağdaşlık, modernlik. Çağdaşlığı, evrensel kabul gören kısımlarını görmezden gelerek kendimizde tanımlamayı yeğliyoruz.
Pek sık kullanılan, fena sevilen, bir durum üzerinden çağdaşlık tanımlaması
’“Biz çağdaş kentiniz, kadınlar gece 12’’de Kordon’’da yürüyorlar’”.
Eee, o zaman İzmir çağdaş bir kent.
Yersen, kendisini üreten totoloji.
O zaman ben size daha çağdaş bir kent söyleyeyim. İsfahan.
Zayende nehri üstünde kurulu İsfahan’’da Siesopol Köprüsü’’nün iki yanında bulunan parklarda, gecenin ikisinde üç tane genç kızın yanlarında getirdikleri nargileyi keyif içinde tüttürdüklerini bu gözler gördü. Kimsede rahatsız etmiyordu bu Acem kızlarını.
Ne olacak şimdi.
Bir din devleti olan. Toplumun bütün kurallarının İslam dininin Şii yorumu etrafında biçimlendiği, farklı olanın yaşama, kendini ifade hakkına ciddi sınırlamalar getirilen ülke İran. Gecenin üçünde sokakta gezen kızlar.
Bu ülkeden birisi çıksa dese ki size, arkadaş biz çağdaşlıkta sizden öndeyiz.
Hadi oradan dersiniz.
Olmaz. Kızların gece sokakta gezmesinin, çağdaşlığa karine sayılması sadece İzmir’’e mahsus
Adam derse sana,
Bilader sadece İsfahan’’da değil Şiraz’’da da Tahran’’da da kadınlar tek başlarına rahatça gezerler.
Şimdi bu durum, İranlı’’ya, biz çağdaşız deme hakkını verir mi?Sormazlar mı adama demokrasi, hoşgörü, ifade özgürlüğü nerede?
Farklı olana hayat hakkı tanıma nerede diye?
Çağdaşlığı evrensel değerler üzerinden değil kendi algılamanız üzerinde yaparsanız çağdaş insan da olmazsınız çağdaş kent de.
Bir siyasi partinin mitingine giden, içinde çocukların bulunduğu arabalara taş atan insanların kadınları, isterse sabaha karşı dörtte, sokakta moda dergisinden çıkmış kıyafetlerle dolaşsınlar, onlar çağdaş insan denmez.
Onlara Vandal denir.
Çok mu zordur?Bu ülkenin, bir arada yaşama kültürü geliştirerek güçlü müreffeh bir ülke olacağını anlamak.
Taşlanan kişilerin yaptıkları üstünden kendimiz savunamayız. Ne yapmışlar terör örgütü lehine slogan atmışlar. Hukuk devletinde hukuka aykırı eylemlere kimin engel olacağı kimin ceza vereceği bellidir.
Ne yapacak bu vatansever olduklarını iddia eden İzmirliler. Kamu düzenini tesis etmek için Musolini’’nin Kara Gömlekliler’’i gibi sokaklarda dolaşıp, toplumu habis urlardan temizleyecekler mi?
Bir siyasal partinin toplantısına giden insanların araçlarını durduran, içinde gözleri korkudan açılmış çocukların olduğu minibüse taş atan insan müsvetteleri, nasıl bir insandır.
Bu vandallar kendisine çağdaş kentin, çağdaş insanıyım dediğimizde neremizle güleceğiz. Be koçum sen çağdaş değil yabanisin demeyecek miyiz?
Böyle giderse kendimizi zihnimizde, bizden olmayanlara toplu mezar yeri bulmaya uğraşırken buluveririz.
Bu topraklara gerici yobaz bir anlayışın gelip gelmeyeceğini tartışanlara derim ki, endişeleriniz yersiz, onlar gelmeyecek.
Ancak Solingen’’de Türkleri yakanların zihniyet akrabaları, Kürtlerin yaşadıkları evleri içindekilerle yakmak arzusuyla aramızdalar.
Gündelik algılamalardan kurtulup bu toraklara kadar süren yolculuğumuzu ileriki, yıllara nasıl taşıyacağımıza, çocuklarımıza nasıl bir ülke bırakacağımıza karar vermeliyiz.
Ülkenin en batısında yaşıyor olmak bizi ülkenin en çağdaş kenti yapmayabilir. Zaten de yapmıyor. Biz kent adına böylesi bir vehme kapılmış durumdayız. Böyle giderse kendi içine kapanan, kapandıkça sığlaşan, saldırgan hoşgörüsüz bir topluluk oluvermişiz.