İş Dünyası

İZTO’dan 2025 değerlendirmesi: Yeni yılda gündem yine enflasyon olacak!

İzmir Ticaret Odası Aralık meclis toplantısında konuşan İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, “2025’in ana konusu yine enflasyonla mücadelenin devamı ve enflasyonla mücadeleyi belirli bir seviyeye getirmek. Buna bağlı olarak da faizlerin ne zaman ve ne hızla düşeceğini de tartışacağız. Enflasyonla mücadelemiz devam ediyor ve trend olarak bazı alt kalemlerde olumlu gelişmeler olduğunu görüyoruz; ancak aylık veriler hala istenilen seviyelerden yüksek" dedi.

Büşra ÇETİNKAYA / EGEDESONSÖZ – İzmir Ticaret Odası (İZTO) Aralık ayı olağan meclis toplantısı İzmir Ekonomi Üniversitesi Balçova Kampüsü’nde yapıldı. Yılın son meclisi, Meclis Başkanı Selami Özpoyraz yönetti. 12 Haziran 2024 tarihinde temeli atılan İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzelbahçe Kampüsü’nün açılışının Temmuz 2026’da yapılmasının planlandığı belirtildi. 2025 yılı çalışma programı ve gelir gider bütçesi 15 fasıl, 23 madde ve 900 milyon TL’den oluşan 2025 yılı gider bütçesi oy birliğiyle kabul edildi. Kemalpaşa lojistik köyü için 50 milyon TL’den 100 milyon TL’de ortaklık payının yüzde 5 olarak kalması teklifi oy birliğiyle kabul edildi.

İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, 22 bin 104 TL olarak belirlenen 2025 asgari ücretine dair görüşlerini aktardı.

“DİĞER ÜCRETLENDİRMELER FAİZİN DÜŞÜŞ HIZINI BELİRLEYECEK”
Özgener, meclis konuşmasında şunları söyledi.
“Çalışanların yüzde 43’ünün asgari ücret aldığı ülkemizde, 2025 artışının yüzde 30 olarak belirlenmesinin, doğrudan etkilerinin yanı sıra, dolaylı etkiler açısından da önemli olduğu kanaatindeyim. Yüzde 30 ücret artışı, yüzde 45 civarında gerçekleşecek 2024 sene sonu enflasyonunun, gelecek yıl Merkez Bankası’nın beklediği yüzde 21 enflasyonun ortalaması alınarak hesaplandığını anlıyoruz.  

Yani 2025 asgari ücret artış hızı, geçmiş enflasyona endeksli değil; ama tamamen de beklenen enflasyona endeksli değil.  Bu aşamadan sonra, diğer fiyatlandırma ve ücretlendirme kararlarının nasıl alınacağı kritik önem taşıyor.
Özel sektördeki ücretlendirmelerin ve hizmet sektöründe fiyatlandırmaların asgari ücret artışının üstüne çıkmaması gerekiyor.

2025 yılı asgari ücretinin doğrudan ve dolaylı etkilerinin yanı sıra, beklentiler üzerindeki etkisi de olacak. Bütün bu gelişmeler, enflasyonun 2025’te yüzde 30’un altına gerilemesini ve faizlerin düşüş hızını belirleyecek.

Mevcut durumda piyasa beklentileri, 2025 yılında enflasyondaki düşüş kadar bir faiz indirimi olacağının ve Türk Lirası’nın reel olarak daha fazla değerlenmeyeceğinin tahmin edildiğini gösteriyor. Enflasyonun, Merkez Bankası tahmin aralığında gerçekleşeceği bir senaryoda da, büyüme tahminleri yüzde 3 civarında oluşuyor.”

“SURİYE’DEKİ GELİŞMELERİN EKONOMİYE ETKİSİNİ GÖRMEK İÇİN HENÜZ ERKEN”
Özgener konuşmasının devamında şunları söyledi:
“Bu ay komşumuz Suriye’de ülkemizi yakından ilgilendiren kritik bir gelişme yaşandı. Suriye’nin bundan sonraki süreçte nasıl bir siyasi yapılanmaya gideceği, 2011 yılında başlayan iç savaş ve onu izleyen istikrarsızlık döneminin ne şekilde devam edeceğine dair konular, ülkemizi de etkiliyor. Şam’da 12 yıl sonra Büyükelçiliğimizin yeniden faaliyet girmesi önemli bir gelişme. Bununla birlikte, Suriye’yi yönetecek siyasi yapının ekonomik kararları, mültecilere yönelik politikaları, işgücü piyasasındaki değişimler, ülkemizin güney sınırındaki nüfus hareketlerinin 2025 yılı ile birlikte oldukça önem kazanacağını görüyoruz. Suriye’deki gelişmelerin, çok bilinmeyenli bir denklem olduğunu unutmamamız gerekiyor. Siyasi ve ekonomik sonuçlarını öngörebilmek için henüz erken olduğunu düşünüyoruz. Ancak ülkemiz ekonomisi için en iyi senaryonun, bölgesel dış ticaretin artması ve ticaretin normalleşmesi olduğunu söyleyebilirim. Bu gelişmeler ışığında, Suriye’deki mevcut durumun yeni fırsat ve riskleri beraberinde getirdiği, bu nedenle gelişmelerin sektörel bazda da yakından takip edilmesi gerektiğini değerlendiriyoruz.”

“RİSK 2025 YILI İÇİN DE GEÇERLİ”
Özgener, yüksek enflasyon ile ilgili görüşlerini aktararak “Hepimizin bildiği üzere; enflasyonu düşürme mücadelesi her ekonomi için zorlayıcı bir süreç. Merkez Bankaları da bu çerçevede, politika tepkilerinde temkinli değişikliklere gidebiliyorlar. Söz konusu riskin 2025 yılı için de geçerli olduğu inancındayız. Böyle bir durumda, piyasa dalgalanmalarının reel piyasaları etkileme ihtimalini göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Öte yandan, Çin ekonomisinin 2024’te dünya ekonomik büyümesine geçtiğimiz dönemlerdeki kadar katkı vermediği bir yıla şahit olduk.Bununla birlikte, ülke ekonomisindeki yavaşlamaya tepki olarak açıklanan teşvik paketinin 2025’te küresel büyümeye destek sağlayacağı öngörülüyor” ifadelerini kullandı.

“TİCARET SAVAŞLARI TEDARİK ZİNCİRLERİNİN DAYANIKLILIĞINI ÖN PLANA ÇIKARACAK”
ABD Başkanı  olarak seçilen Donald Trump’ın ekonomiye ve dış ticaret politikasına ilişkin konuşan Özgener, “Fakat 2025 yılında Çin’i ve birçok ülkeyi yakından ilgilendiren bir konu, Amerika Birleşik Devletleri’nin izleyeceği dış ticaret politikası olacak. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın dış ticaret politikasının daha korumacı ve küresel ticaret hacmini daraltıcı bir etki yaratacağı tahmin ediliyor. Yalnız bu etkinin her ülke için aynı seviyede olmayacağı vurgusuna da yer veriliyor. Bu süreçte, yaşanması muhtemel ticaret savaşları sebebiyle tedarik zincirlerinin dayanıklılığının ön plana çıkacağını düşünüyoruz” şeklinde konuştu.

“KÜRESEL BÜYÜMENİN KAYNAKLARI ARASINDA YAPAY ZEKA YER ALACAK”
Özgener, konuşmasının devamında yapay zeka ile ekonomi ilişkisine dair şunları söyledi:
“2025 için bir diğer önemli konu ise, yapay zeka ve yüksek teknoloji kullanımının ülke ekonomileri ve şirketlere yapacağı etki. 90’lı yılların başında gündemin ana maddesi internetken, aynı durum bugün yapay zeka için geçerli. “JP Morgan Emerging Markets” değerlendirmesine göre; gelecekteki küresel büyümenin kaynakları sadece fiziksel ve insani sermayeden kaynaklanmayacak; yapay zeka kaynaklı teknoloji başta olmak üzere toplam faktör verimliliğine bağlı gelişmeler önemli bir rol oynayacak. Yapay zeka gibi teknoloji kaynaklı gelişmelerin, toplam faktör verimliliği üzerinde ve dolayısıyla önümüzdeki dönemde büyümeye ve enflasyona dünya genelinde pozitif etkisi olacağı düşünülüyor. Yakın gelecekte, bu etkiyi teknoloji süreçlerine daha iyi entegre edebilen aktörlerin gelişmiş ülkelerdeki büyüme oranlarına ulaşacağı tahmin ediliyor. Yapay zekanın büyüme üzerinde de etkili olması, gelişmiş ülke ekonomilerinde verimlilik artışı sağlaması ancak gelişmekte olan ülkeler üzerinde aynı etkiyi yaratmaması bekleniyor. Asya’daki bazı gelişmekte olan ülkelerin de bu pozitif büyüme etkisinden faydalanacağı düşünülüyor. Bununla birlikte aynı analize göre 2025 yılında Türkiye’nin %3’lük büyümesinin ise, ağırlıklı olarak fiziksel sermaye artırımından geleceği tahmin ediliyor. Uluslararası finans kurumlarının ülkelerin borç yükü ve maliye politikaları ile ilgili ise fikir ayrılıkları bulunmakta.  Bazı yatırım bankaları yüksek borçluluk oranlarının ülkelerin bütçe harcamaları üzerine baskı kurabileceğini düşünürken, bazı kurumlar ise 2010’lardaki parasal genişleme sürecinin, maliye genişleme süreci ile yer değiştireceğini düşünüyor. Ülkelerin özellikle yeşil dönüşüm için yapmaları gereken enerji ve altyapı yatırımları nedeniyle, büyümenin kamu yatırımlarından destek alacağı bir 10 yıla girildiği öngörülüyor. Avrupa Birliği’nin bu konuya öncelik vermesinin, Türkiye açısından bir fırsat olduğunu analiz ediyoruz.”

“MALİYE POLİTİKALARINDA DARALTICI TERCİHLER BEKLENMİYOR”
Maliye politikaları ile ilgili konuşan Özgener, “Söz konusu 10 yıllık süreçte faizler eskisi kadar düşük olmayacaksa da, yatırımların bir şekilde devam edeceği öngörülüyor. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde maliye politikalarında daraltıcı tercihlerin beklenmediğini söyleyebiliriz.
Özellikle rezerv parası olan ülkelerin maliye politikalarını daha da gevşetebilecekleri görülüyor. Asya’daki ülkelerin büyümesine devam etmesi ve tedarik zincirlerinin güvenlik altına alınması da, 2025’in önemli konuları arasında yer alacak. Sonuç olarak; jeopolitik gelişmelerin ve hatta mevcutta devam eden savaşların etkisinin bölgesel olarak sınırlı, iklim değişikliği etkilerinin 2025’teki kazançları etkilemeyecek kadar uzak, gelir eşitsizliği gibi problemlerin piyasaların dinamikleri açısından problem olarak görülmediği anlaşılıyor. Bu gelişmelere göre, dünyanın çevresel ve sosyal limitlerinin aşılması en yakın ihtimalle 2026’nın problemi olacak, fakat uzak olmayan bir gelecekte, dünyanın limitlerinin zorlanması ile ilgili gerçekleri hem beklentilerde, hem bilançolarda ve hatta regülasyonlarda görme ihtimalimiz artıyor.  
Bu şartlar altında yeni yıl dileğimiz ise, dünyanın tüm kaynaklarının, ekonomik ve finansal büyümeye hizmet etmesi değil; finansal piyasaların ve ekonominin dünyanın ve insanların geleceğine adil ve sürdürülebilir bir şekilde hizmet etmesi olarak ortaya çıkıyor” diye konuştu.

“2025’İN ANA KONUSU ENFLASYONLA MÜCADELE OLACAK”
Özgener, yeni yılda enflasyonun gündemde olmaya devam edeceğini belirterek, “Ülkemizde de enflasyon konusunda benzer bir senaryo söz konusu, ancak bizim enflasyonu düşürme konusunda diğer ülkeler kadar hızlı sonuç alamadığımızı görüyoruz. Buna rağmen, özellikle ekonomik programın da etkisiyle makroekonomik dengelerin bozulduğu 2022-2023 döneminden 2024’e geldiğimizde birçok ekonomik kazanım elde ettiğimizi değerlendiriyoruz. Merkez Bankası rezervlerinin artması, Kur Korumalı Mevduat’ın azalması, Türk Lirası varlıklara olan ilginin artması ve cari açığın iyi bir seviyeye gelmesi, ekonomik anlamda umut verici gelişmeler. Öte yandan, enflasyonun azalmaya başladığını ama dezenflasyon sürecinin yeterince etkili olmadığını görüyoruz. 2025’in ana konusu yine enflasyonla mücadelenin devamı ve enflasyonla mücadeleyi belirli bir seviyeye getirmek. Buna bağlı olarak da faizlerin ne zaman ve ne hızla düşeceğini de tartışacağız. Enflasyonla mücadelemiz devam ediyor ve trend olarak bazı alt kalemlerde olumlu gelişmeler olduğunu görüyoruz; ancak aylık veriler hala istenilen seviyelerden yüksek. Bu anlamda, yarın açıklanacak Merkez Bankası politika faiz oranı ve raporunun önem taşıyacağını düşünüyoruz. Çünkü, hizmet enflasyonunda düşüş olmasına rağmen oran hala yüzde 67,9. Kira artışlarında düşüş var, ama hala yüksek seviyelerde seyrediyor. Mal tarafı ise yüzde 39,5, ancak gıda enflasyonu yüksek. Aralıkta daha iyi olabileceğini düşünüyoruz. 
Enflasyon rakamları arasında yüzde 2,5’un altında hiçbir değer olmaması, enflasyonun kalıcı olarak düşmesiyle ilgili umutlarımızın 2025 yılına kalmasına neden oldu. Dezenflasyon sürecinde, Merkez Bankası politika faiz oranı ve para politikası kararları ile birlikte maliye politikalarının eş güdüm içerisinde belirlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Merkez Bankası Aralık ayında politika faiz oranını indirse bile, beklentiler ve gerçekleşen rakamlarla birlikte piyasaları yönlendirebileceğine inanıyoruz” dedi.

“ASIL İHTİYACIMIZ REEL BÜYÜME”
Türkiye’nin üçüncü çeyrek büyüme rakamlarına dair değerlendirmede bulunan Özgener, 
“29 Kasım’da açıklanan Türkiye ekonomisi 3.çeyrek büyüme rakamları, tüketim öncülüğünde bir büyümeye işaret ediyor. Ancak, asıl ihtiyacımız olan dış ticaret ve istihdama katkı sağlayacak şekilde imalat sanayii kalemlerindeki reel büyümedir.
Ekonomik performansımızın ve dolayısıyla ülkemizin büyümesi için verimlilik artışı çok önemli. Enflasyonu düşürmeyi birinci öncelik olarak gördüğümüz mevcut durumda, ekonomik performansımızın ve dolayısıyla ülkemiz büyümesinin artması için verimlilik kavramını da çok önemsiyoruz. OECD’de, iş gücü reformuyla büyüme oranının artabileceğine, kayıtlı iş gücü artırımı ve esneklik ile büyümenin yukarıya çekilebileceğine dikkat çekiyor. Biz de iş gücü reformu başta olmak üzere eğitim, tarım, hukuk, vergi gibi alanlarda çalışmalara devam edilmesi gerektiğine inanıyoruz. Zira tüm bu alanlardaki çalışmalar, enflasyonu düşürmenin maliyetini azaltırken, ekonomik alandaki başarı şansını da artırıyor. Benzer bir şekilde ülkemiz toplam faktör verimliliğinin artması ve bunun için de yüksek teknoloji üretimi ve katma değerli ihracata yönelik çalışmaların desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bununla birlikte; yarım asırdır ülke ihracatının lokomotifi olan, emek yoğun yapısıyla istihdam yaratan, tekstil, hazır giyim, ayakkabı, deri ve metal gibi sektörler, ülkenin orta ve yüksek teknoloji üretime geçeceği önümüzdeki dönemde teşvik ve destek mekanizmalarından maksimum ölçüde faydalanmalıdır. Orta Vadeli Program’da detaylı olarak belirtilen alanlarda, uygulama çalışmalarının takip edilmesinin, plan ve programların hayata geçmesi ve takip edilmesini önemsiyoruz. Toplam faktör verimliliğini artıracak kurumsal, yapısal ve teknolojik tüm yatırımların ülkemizin makroekonomik istikrar için gerekli maliyetleri şüphesiz düşürecektir” ifadelerini kullandı.

“BDDK, ODAMIZIN TALEBİNİ DİKKATE ALDI”
Özgener, sözlerine şöyle devam etti: 
“Aralık ayı; komitelerimizden gelen sorun ve önerilere yönelik lobi çalışmalarımızı yoğun bir şekilde sürdürdüğümüz ve olumlu sonuçlar aldığımız bir ay oldu. 29. Telekomünikasyon Meslek Komitemizin talebi doğrultusunda, “Cep Telefonu Alımı Amacıyla Kullandırılan Tüketici Kredileri”nde 12.000 Lira olan vade sınırının, artırılması yönünde görüşlerimizi iletmiştik. BDDK’nın 5 Aralık 2024 tarihli kurul kararıyla; fiyatı yirmi bin Türk Lirası ve altında olan cep telefonları için vade sınırının on iki ay, fiyatı yirmi bin Türk Lirasının üzerinde olan cep telefonları için vade sınırının üç ay olarak belirlenmesine karar verildi. Oda olarak talebimizin dikkate alınmasından memnuniyet duyuyor, bu azami sınırın 2025 yılı içerisinde tekrar değerlendirilerek; enflasyon oranları ve cep telefonu fiyatlarındaki artışlar dikkate alınarak güncellenmesinin gerekli olduğuna inanıyoruz. Aynı şekilde e-ticaret ile iştigal eden farklı ölçekteki firmaları ilgilendiren KDV tevkifat oranları ile ilgili girişimlerimizin sonuç vererek Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirleriyle, 1 Ocak 2025 itibariyle %25 yerine %1 oranında tevkifat getirilmesini olumlu buluyor ve üyelerimiz adına bu karardan dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkür ediyoruz. Ayrıca, 80.E-Ticaret Meslek Komitemizle birlikte sürece olumlu katkı sağlamanın da gururunu yaşıyoruz.”