Büşra ÇETİNKAYA / EGEDESONSÖZ – İzmir'de Gaziemir ile Karabağlar ilçesi arasında yer alan Aslan Avcı Kurşun Fabrikası'nda nükleer atık temizliğinin ön çalışmalar sonrası bölgedeki yoğun duman ve balata kokusu endişe uyandırdı. TMMMOB, İzmir Barosu, İzmir Yaşam Alanları, EGEÇEP'in düzenlediği ortak basın açıklamasında İzmir'in Çernobili'nde sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmesi çağrısı yapmıştı.

Egedesonsöz'e konuşan Emekli akademisyen ve Çevre Mühendisi Enver Yaser Küçükgül, dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

'NÜKLEER ATIK DEĞİL NÜKLEER KAYNAK'
Küçükgül, 'Bu sahada 84 yıldır birtakım faaliyetler yürütülüyor ve zaman zaman ben gelip burada ölçümler yapıyorum. Birleşmiş Milletler Dünya Çevre Atom Enerji Komisyonu'nun belirlediği backround (arkaplan) radyasyon değerleri var. Güvenli radyasyon değeri yıllık 1 mSv'dir. Bunun üzerinde çıkan her radyasyon sağlığa zararlıdır. Bu sahada dönem dönem ölçtüğüm radyasyonların 8 bin kata kadar çıktığını görüyorum. Geçtiğimiz günlerde yüzeyi az bir makineyle işlediler ve dumanlar çıktı. İlk kez 2007 TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi analizleri yapmıştı. İZELDAŞ'a gönderilen atıklardaki yüksek radyasyon nedeniyle Türkiye Nükleer Enerji Kurumu'na haber verildi. Bu kurum, burada ölçümler yaptı, ertesi yıl sondaj çalışmaları yapıldı ve 100 bin metreküplük bir alanda bulunan atıkların nükleer atık olmadığı, nükleer kaynak olduğunu belirledi. Atık ile kaynak arasındaki fark nedir? Atık, kısmen, yarı ömrünü tamamlamış olan radyoaktif maddelerdir. Kaynak ise en yüksek radyasyon değeri ile enerjide dalga ve parçacık halinde alfa, beta, gama ışınları yayan demektir. Bu ışınları toprağa gönderirseniz nötral olan elementler zaman içerisinde zaman içerisinde radyoaktif hale gelir. Bir kaynak, sürekli olarak çevresinde radyasyon yaydığından dolayı çevreyi de radyoaktif hale getirir. Özellikle yağan yağmurlar, sızan sular bu radyasyonu daha aşağı tabakalara kadar çekebilir. Bu belirlenen 100 bin metreküplük hacim şimdilerde en az 200-300 bin metreküpe çıktı. Toprağın yoğunluğu minimum 2,5 alırsanız bu 500 bin ton atık demektir' şeklinde konuştu.

İzmir'de KKTC'nin 41. yılı nedeniyle resepsiyon İzmir'de KKTC'nin 41. yılı nedeniyle resepsiyon

'BOŞ KUTU BİLE RADYASYON YAYIYOR'
Daha önce yapılmış çalışmaları göstererek durumu özetleyen Küçükgül, 'Yurt dışından buraya tehlikeli atık sokulduğu için buranın uluslararası suç mahali olduğunu söyledim. Interpol kapsamında bir suç işleniyor ve buna karşı hiçbir şey yapılmayıp Enerji Bakanı bu atıkların Türkiye Cumhuriyeti alanı içerisinde üretilen atık olduğunu söylüyor. Halbuki öyle değil. Görselde görmüş olduğunu bu kutular sağlam. Bu fabrikada yüzlercesi vardı. Ambalajların farklı formları. Bu fotoğraflar 2012'de çekildi. Bu kutuların kenarına bir radyasyon ölçüm cihazıyla yaklaştığınızda rakam ortada. Bu atıkların varlığı Türkiye'de hiçbir endüstri dalında olmayan bu boş kutu bile radyasyon yayıyor. Halbuki 2006'da bir gün buraya 3 kamyon dolusu yani 70-80 ton nükleer reaktör yakıt çubuğu getirildi. Nükleer reaktör yakıt çubukları, nükleer reaktörde belli bir süre kullanıldıktan sonra aktif ömürleri azalan radyoizotoplardır. Bu çubuklar, özel koruma ambalajıyla korunur. Bu ambalajlar, 30-40 cm çapında kurşun bir küre düşünün, vidaları açtığınızda içinde borosilikat camdan bir muhafaza olduğunu görürsünüz. Onun içinde de çubuklar var. Çubuklar, 1 cm çapında 20-30 cm uzunluğunda. Bunlardan 70-80 ton buraya getirildi ve eritildi. O metan içerisindeki safsızlıkları ayırmak için ilave kimyasallar kullanırsınız. Demir atarsınız bunun içine. O demir, elektronik potansiyeli itibarıyla kendinden daha düşük elektronik potansiyeli olan elementi koruma altına alır ve o demiri oradan sıyırmak için potaya kükürt atılır. Demir sülfür, kurşundan daha hafif olduğu için potanın yüzeyine çıkar ve buna gang materyal denir. Bunlar sıyrılıp alır, buraya gömersiniz. Potanın dibinde ağır olanlar, kurşundan daha yüksek yoğunlukta olan, özellikle radyoaktif maddeler vardır. Potanın dibini komple buraya atarsınız' ifadelerini kullandı.

EMEKLİ ALBAY 'BİZDE BÖYLE BİR ŞEY YOK' DEDİ
Küçükgül şunları söyledi:

'Bu atıklar yurt dışı kaynaklı nükleer reaktör atıklarıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nde 'europium' kullanan hiçbir sektör yok. Enerji Bakanı, bu atıkların Türkiye'de üretildiğini söyledi. Kutular, Makine ve Kimya Endüstrisi'nden (MKE) geldi. Bu kutular ne işe yarıyor diye sorduğumda şu cevabı verdiler: Deniz Kuvvetleri'nin denizaltılarında aküler vardır, her bir akü 400-500 kilo ağırlığında. Bir denizaltıda 4-5 tonluk akü vardır. Bu akülerin de ömrü bitince Akülerdeki kurşunu geri kazanımı buraya getirilir. Deniz Kuvvetleri'nden emekli denizaltı albayı bir arkadaşım, onlarda böyle bir malzemenin olmadığını söyledi. Bunları kullananlar 'bizde böyle bir şey yok' dedi. Enerji Bakanı bu söylediğini ispat edemezse sürecin güvenilirliği zedelenir. Enerji Bakanı, neden bir özel sektörün hatalarını üstlenir. Aynı Enerji Bakanı, İliç'te yaşanan maden faciasında da kimyasal atıklar göçtüğünde 3 gün orada şirket adına konuşmalarda bulundu. Orada o tavrı gördükten sonra bu demeci de bende tedirginlik yarattı. Firma yetkilileri cevap verecek. Saha 70 dönüm iken şimdi hapsedilmiş küçük bir alan. Peki buralardaki radyoaktif maddeler nerede? Pek çok belirsizlik var.

'BİLİME VE AHLAKA AYKIRI SINIRSIZ İŞ VAR'
'Temizlik' sözcüğünü kullanıyorlar. Bu çok yanlış bir sözcük. Evinizi süpürürsünüz onu bir poşete koyarsınız sonra muhafazalı çöp kutusuna sonra yetkilendirilmiş bir kurum onu alarak evsel atık sahasına götürür. Peki, nükleer atıklar için burada bir ambalajları var mı? Bunları hangi lisanslandırılmış firma taşıyacak. Türkiye'de öyle bir kurum yok. Bunları nereye götüreceksiniz? Daha önce olduğu gibi illegal bir şekilde Çekmece Gölü'nün kıyısına götürerek yine bir suç mu işleniyor? Dünyada bir göl kıyısına nükleer atık götürülüp gömülemez. Türkiye bunu yıllardır seyrediyor. Burada bilime ve ahlaka aykırı sınırsız iş var.'