İzmir’e aşıktı İzmir de o’na!

Selanik'te gözlerini dünyaya açtığı için…

O'na hep İzmir'i anlattılar…

Selanik'e benzeyen o prenses kenti dinleyerek büyüdü…

Taa ki, 1905 yılına kadar…

24 yaşındaydı…

Aylardan Şubat'tı ama İzmir'de hava hiç sert değildi…

Yüzbaşı Mustafa Kemal…

Silah arkadaşlarıyla birlikte…

İstanbul'dan kalkan Nemse Vapuru'yla…

Beyrut'a görevli gidiyorlardı…

Vapur, öğle saatlerinde ışıldayan İzmir'e yanaştı…

Üç saat şehir turu izni vardı…

Gencecik yüzbaşılar, İzmir'i ilk kez görüyorlardı…

Bir araba tutup Kordonboyu'nda dolaşmaya başladılar…

Şehrin güzelliği karşısında büyülenmişlerdi…

Gazinolarda orkestralar çalıyordu…

Birine girmek istediler ama…

Vapuru kaçırmaktan korkarak vazgeçtiler…

Atatürk, ilk kez İzmir'i görmüştü…

Ve, bi'daha hiç unutamadı…

***

Gazi Mustafa Kemal'ın, sonraki ilk gelişi…

İzmir'i kurtulduğu…

Kuruluş'un yolunu açan 10 Eylül 1922'ye rastlıyor…

29 Eylül 1922'de İzmir'den ayrılıyor ama…

İzmir'i hep kalbinde taşıyor…

***

Atatürk, aramızdan ayrılıncaya kadar…

27 Ocak 1923 ile 24 Haziran 1934 arasında…

12 kez İzmir'e geldi…

İzmirliler O'nu hep bağrına bastı…

Bu güzel kentin 'hemşehrisi' ilan ettiler…

Öyle mutlu oldu ki…

Şu olağanüstü sözler, o mutluluğun harcıdır:

'Ben, bütün İzmir'i İzmirlileri severim; güzel İzmir'in temiz kalpli insanlarının da beni sevdiklerinden eminim…'

Ve…

İzmirli bir kızla hayatını birleştirdi…

***

Aslında Ulu Önder'in İzmir anıları ciltlere sığmaz…

Az duyulmuş ancak…

Her biri 'Hayatın İçinden' bu anıların bazıları o kadar anlamlı ki…

Belki, ilk kez okuyacaksınız…

Ama, inanın…

'Hayat Dersi'nden farksız bu anıları çok beğeneceksiniz…

***

Yazar Falih Rıfkı Atay, İzmir gibi aydın bir kent varken ilk şapkayı niçin Kastamonu'da giydiğini Mustafa Kemal'e sorar ve şu cevabı alır:

'İzmir halkı beni bir çok defa gördü… Eğer orada şapka giysem bana değil, şapkama bakarlardı… Beni ilk defa görenler ise şapkamla olduğu gibi kabul ettiler.'

Ni'tekim…

Atatürk, 1925'in 11 Ekim'inde…

Karşıyaka'ya vapurdan başında hasır bir şapkayla indi…

İzmirliler de kendisini başlarında şapkayla karşıladı…

Halk şapka namına ne varsa başına geçirmişti…

Silindir şapkalı hamallara bile rastlanmıştı…

***

Atatürk 13 Nisan 1934'te Bergama'ya gelir…

Asklepion'u dolaşırken…

Arkeologlar, eski uygarlıklardan örnekler anlatırlar…

Gazi, iyice sıkılır ve dayanamaz şöyle der:

'Biraz daha kazarsanız Türk'ün çarığı çıkar…'

Atatürk, yabancı hayranlığı yerine Türk kültürüne ağırlık vermek gerektiğini çok güzel bir biçimde dile getirir…

***

Yıl, 1926…

İzmir'in ünlü Naim Palas'ın alt kat taşlığında…

Kalabalık bir sofra…

Atatürk, perdeleri kapatan görevliye seslendi:

'Açın! Ardına kadar açın... Ne varsa millet görsün ve bilsin ki biz işte böyle yemek yiyoruz, böyle içki içiyoruz... Merak ederler önce birikir, bakarlar, sonra görürler anlarlar ve kendi işlerine giderler…'

Gerçekten de söylediği gibi çıkmıştı önce uzanıp baktılar sonra çekilip gittiler… Atatürk, resmi ve özel hayatında alışkanlıklarını hiç perdelemedi; halkıyla göz temasından hiç uzaklaşmadı…

***

Yine İzmir… Bu kez adres, Kramer Palas Oteli…

Salona girerlerken…

Atatürk'ü tanımayan Rum bir garson…

'Yerimiz yoktur efendim' der…

O sırada müşterilerden biri Gazi'yi tanıyıp…

'Mustafa Kemal Paşa!' diye bağırınca…

Garson, ister istemez 'Emriniz paşam?' diye sorar…
Gazi, dayanamaz ve o garsona…

'Kral Kostantin İzmir'e geldiği zaman buraya oturup bir kadeh rakı içti mi?' diye sorar…

Aldığı cevap, 'Hayır Paşa efendimiz...' olur…
'Yazık' der, Mustafa Kemal…

Ardından ekler:

'Öyleyse neden İzmir'i almak istemiş?'

***

Atatürk bir gün (12 Ekim 1925) İzmir'den Nif'e (Kemalpaşa) gitmek istedi… Bui'süre sonra şoför yolu şaşırdı… Yakınlarında bir ihtiyar, çift sürüyordu... İhtiyara işaret ettiler geldi… Gözünü Atatürk'e dikti… Bir şey söylemeden gözünün içine bakarak duruyordu… Atatürk, 'Ne bakıyorsun baba gözüme?' dedi… O da, 'Sen Gazi paşamız olmayasın?' karşılığını verdi… Atatürk de, 'Evet, ben Gazi Paşayım…' dedi… İzmirli çiftçi, 'Dur, evvela ben senin ayağını öpeceğim…' demez mi? Açık arabanın hemen kapısını açtı, yığıldı ayağını da öptü elini de Atatürk'ün… Mustafa Kemal, 'Sağ ol baba, biz yolumuzu şaşırdık' dedi… Anlattı yolu köylü... Atatürk Salih Bey'e (Bozok) 'Babaya bir şey ver de çocuklarına hediye alsın…' dedi… Salih Bey çıkardı 200 lira uzattı… Salih Bey'in eline vurdu köylü… Atatürk'e dönerek, 'Paşam bu ne, sen bize vatanımızı, ırzımızı, namusumuzu, dinimizi, bütün varlığımızı hediye etmiş adamsın bir de üstüne para veriyorsun… Beni bu kadar küçük mü gördün sen?' dedi… Çiftçi öyle bir heyecanla konuştu ki, Atatürk çok tesir altında kaldı… O sırada Gazi'ye eşlik eden herkesin gözleri yaşarmıştı…

***

Bitiriyoruz…

Atatürk'ün İzmir aşkı, sadece kentle sınırlı kalmadı…

Latife Hanım'ı sevdi; evlendi…

Ancak yürümedi…

Sadece 1000 gün evli kaldılar…

Son kez…

Bu kadim kente…

Son kez…

22 Haziran 1934'te…

Türkiye'ye ziyaret için gelen İran Şahı Pehlevi'yle geldi...

O, ziyaret…

Son ziyaret oldu…

Gazi'nin o içten İzmir sevdası ölçülere sığmaz…

Anacağını bile…

İzmir'in koynuna emanet etmesinden belli olmuyor mu?

Nokta…

Sonsöz: 'Bütün cihan işitsin ki efendiler, artık İzmir hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı kutsal bir topraktır! / Gazi Mustafa Kemal Atatürk – 1925…'